Mehmet Mert

Mehmet Mert

Ama bir kere aşık oldum; anama!

Ama bir kere aşık oldum; anama!

Ama bir kere aşık oldum; anama!

Bu hafta sonu anneler günü.

Annesi yaşayanlar şartlar ne olursa olsun koşsunlar annelerine.

Annesi sonsuzluğa gidenler koşsunlar mezarlıklara.

Konuşsunlar anneleriyle.

Dertleşsinler.

Özlem gidersinler!

 

* * *

 İlyas Salman; “Ama bir kere aşık oldum: anama” şiirini bileniniz var mı?

Bir okuyun bakalım aynı duyguları paylaşabilecek miyiz bilmiyorum!

Ama ben her okuduğumda tüylerim diken diken oluyor adeta!

Kopup gidiyorum bir yerlere!

Bir duygu seli alıp götürüyor beni uzak diyarlara!

Babamın aramızdan ayrılışından sonra bir başka oldu yüreğim.

Her ayrılık şarkısında korkar oldum.

Titrer oldu kalbim.

Defalarca test etmişizdir bu hayatın yalan olduğunu ancak!

Babam’dan sonra büsbütün netleşti benliğimde rüyalarda yaşadığımız.

Hayallerde buluştuğumuz!

 * * *

 “Arpa tanesine, çavdar tanesine,

Buğday tanesine bin kere baktım

Bin buğday tanesi geçti önümden

Odun topladım, tezek topladım tarlalardan

Bir muhtar çakmağına bin kere baktım

Bin ışık sepeti doldurdum,

Bin çağla topladım bahçelerden

Bin kere sevdim, bin kere ağladım, üzüldüm

Ama bir kere aşık oldum: anama”

 * * *

 İşte böyle diyor İlyas Salman.

Ben ise daha önce defalarca yazdım anama şiirler yazılar.

Son olarak 2009’da yazmışım ‘ANNEM’ yazısını.

Tüm anne gibi annelerin yüreğinden öperek, o yazımı bir kez daha paylaşmak istiyorum sizlerle!

 

Annem…

 

Annem 1938 doğumlu.

Sırf bu yüzden her 10 Kasım'da (Kimlikteki doğum tarihi gerçek olmadığından) biz O'nun doğum gününü kutlarız.

Annemin beşinci çocuğu olarak dünyaya geldim.

Benden sonra da üç çocuk doğurdu annem.

Annem ile babam arasında 8 yaş fark var.

1954 yılında evleniyorlar, Kars-Arpaçay Polatköyü'nde.

Aile çok fakir.

Dedem köyde kimin ne işi oluyorsa ona koşuyor.

Babam ve halam iki kardeşler (Bakmayın öyle Ninem rahatsız olduğundan fazla çocuk yapamıyorlar, yoksa Dedem de bulurdu sekizi dokuzu!)

Derken yeter bu fakirlik diyor Babam ve 4-5 yıl evli kalıp bir de üstüne 4-5 çocuk sahibi olduktan sonra tutuyor gurbetin yolunu.

TEK'te (Türkiye Elektrik Kurumu) işçi olarak işe alınıyor.

Yakın zamanda başarılı olarak usta başı oluyor.

Fakat bir problem vardır.

Zira Babası görme engelli olduğundan, 7-8 çocuk sahibi olduğundan korkutuyor Büyükşehir babamı ve getirmiyor ailesini İstanbul'a.

30 sene gurbet hayatı çekerek 60'lı yaşlarında doğduğu memleketine geri dönüyor babam.

Hala orada yaşıyorlar birlikte, Allah uzun ömür versin fakat onca ısrarıma rağmen gelmiyorlar İstanbul'a.

Sene 1981.

Ortaokul 1. sınıfta okuyorum.

Biriktirdiğim okul harçlığı ile anneme anneler günü hediyesi olarak bir yüzük alıyorum.

Hala annemin parmaklarını süslüyor o yüzük.

Çünkü ilk anneler günü hediyesidir annemin.

Çok kıymetlidir onun için.

Köyünde daha elektrik, televizyon, v.s. yokken aldığı bu hediye çok mutlu etmiştir O'nu.

Şimdilerde kalmadı pek bu günlerinde anlamı.

Nerde aylarca biriktirdiğin paralarla (Üstelik onca fakirliğe rağmen) aldığın hediyeler, nerde babanın kredi kartı ile alınan suni hediyeler!

Neyse!

Annem hayatının baharında ağabeyini kalleş bir kurşuna kurban etti.

Kaval çalmayı seviyordu İsa dayım.

Ne zaman bir kaval sesi duysa ağlıyordu annem ben ise hüzünlenip üzülüyordum.

İşte o Annem şimdiye kadar ağabeyinden sonra; annesini, babasını, başka bir ağabeyinin oğlunu şehit verdi (Muhammet Ekinci yıl: 1985), bir kızının kocası kanserden öldü, acılar çekti büsbütün.

Veeee.

En son en küçük kızı Hatice'nin kocası da şehit olunca (5 Mayıs 2009 Aygün Bulut) artık acılardan nasırlaşan, körleşen, annemin yüreği yüreklikten çıktı.

Unuttu yaşamayı.

Unuttu acı çekmeyi.

Unuttu ağlamayı.

Her şeyi unuttu!

* * *

Bir tarafta sekiz çocuğun ve her çocuktan dünyaya gelen onca torunların gurbet hasreti.

Bir tarafta kocasının ve kendisinin yıllarca kronikleşen geçmeyen acı veren hastalıkları.

Diğer tarafta; şehitlerin acıları, ağabey yarası, babasız torunların acısı, iki kızının genç yaşta kocasız kalışı.

O yüreklerden en derin, en saygın, en kor yüreğini.

 Taş etti, toprak etti, kül etti, nasırlaştırdı adeta!

 

* * *

Nasıl kutlarım şimdi ben senin anneler gününü?

Nasıl gönderirim sana en güzel gülleri?

Nasıl güldürürüm her şeye rağmen bana sıcacık bakan o güzel gözleri?

Nasıl atlatacaksın bu acılı günleri?

** *

 Annem anneciğim, seni çok seviyorum!

 

*ARŞİV'DEN (12 MAYIS 2009)

 twitter.com/MehmetMert1

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Mert Arşivi