Sevim Güney

Sevim Güney

Bir yol hikayesi(3)

Bir yol hikayesi(3)

Zaman zaman, yolda adres sormak zorunda kalıyoruz ya hani, maaşallah herkes her yeri biliyor. Tarif ettikleri gibi gittim, gitmez olaydım, sormaz olaydım. Kayboldum iyice. Bilmiyorum desen ne olur arkadaşım ya, bilmemek ayıp değil ki, anladım yardım edeyim diyorsun ama inan bana kötülük ediyorsun. Bilmediğim sokaklarda volta atıp duruyorum. Allah rızası için bilmeyen bilmiyorum desin bana. 

Ay, bu gece öleceğim sanki. Gözüm de seğirip duruyor. Sol seğirince pek iyi şeyler olmaz bana ama neyse içimi ferah tutayım ben yine de. Doktorlar göz seğirmesinin hastalık olduğunu söylemiyorlar mı zaten, öyle düşüneyim bari.
İşte beklenen an! Pilotun sesini duymadık hala dedim ya, bip sesi geldi. Mikrofon açılıyor besbelli. Sonra biri konuşmaya başladı nihayet. Ama birinci pilot değil, ikinci pilotmuş.

Varsın ikinci olsun ya, insan uçakta bir değil,  iki pilot olduğunu bilince daha da rahatlıyor. Birinci kaptanı da merak ediyorum ama hadi neyse, saat geç oldu ya belki konuşmak istemedi adamcağız. Hayret, ne dediği anlaşılmıyor pilotların demiştim ama adam spiker gibi tane tane süper bir Türkçe ile konuşuyor. Bak yine kendi kendime mahcup oldum. Bilgileri verdi sağolsun, ne kadar yüksekteyiz, nerelerden geçip ulaşacağız varacağımız yere falan filan. Rötardan dolayı özürünü de diledi, her şey tamam.

Uçak şirketlerinin şu aylık dergileri var ya onlara bayılıyorum. Hele ülkelerle, şehirlerle ilgili gezi yazıları, fotoğraflar. Uçaktan inmeden devam edesim geliyor yolculuğa. Mutlaka inerken de alırım o dergiyi, yolda bitiremem çünkü. Kitabımı açıp okumaya başladım, bir ara uyumuşum. İnşallah başım sağa sola düşmemiştir, bir daha rezil olmayayım. Bu arada size havaalanındaki teyzeleri mutlaka anlatmam lazım. Havaalanına indik, bagajımı aldım, çıkmadan bir tuvalete gideyim dedim. İki yaşlı teyze tuvalet kapısında, “kızım bize lambayı yaksana” dedi. Önce anlamadım. “Teyzecim, o sizi görüp yanar” dedim. 
 “Yok yanmadı” dediler. Ben geçtim önce, ışıklar yandı, arkamdan geldiler. Sonra, WC’ye girdim çıktım. Baktım, teyzeler orada el yıkayacaklar ama bu sefer lavabo ile sorunları var. Musluğun sağına soluna bakıp dokunuyorlar, tepesine vuruyorlar. “Kızım bu su niye akmıyor” diye sordular. “Teyzem, elini altına tut, elini görünce akıyor o” dedim. Bana baktılar önce, sonra başardılar. Aman ne dualar “kızım Allah razı olsun, cahillik işte” falan. Kıyamam ya, öyle şekerler ki.
Hani eskiden televizyon da görüntü gittiğinde tepesinden yumruklardık ya öyle. Fakat inanmazsınız, yumruk atınca gerçekten görüntü düzeliyordu. 
Eee ne demişler ;

“ Nush ile uslanmayanı etmeli takdir, takdir ile uslanmayanın hakkı kötektir”
Allahtan uçak biletleri ucuz, hatta arada kampanyalı. Herkes binebiliyor, otobüs fiyatından bile ucuza geliyor bazen.  Eskiden sadece zenginler binerdi uçağa ama artık herkes binebiliyor, buna seviniyorum. 

Bir de uçakta şu telefon kapatmama konusunda ısrar edenlere sinir oluyorum. Arkadaş; artık biliyorsun bindiğin zaman kapat şu telefonunu. Eskiden ne yapıyordun telefonsuz?  Uçak terminale girmeden açmayın diyorlar, topu topu beş dakika daha duracaksın. Ama yok nerdee… Uçağın tekeri yere değer değmez, can havliyle telefona sarılıyor herkes, “dıt dıt”, “bip bippp” sanırsın devlet meselelerini konuşacak.

Bir gün çoğunlukla içinde hacca gidecek yolcu bulunan bir uçuşa denk gelmiştim. Yaşlı insanlar çoğunluktaydı. Teyze, uçaktan çocuğunu arıyor;  “ biz iyiyiz oğlum merak etme” aradan biraz geçiyor “varınca haber veririm” diye on dakika arayla rapor veriyor. Hostes geldi, lütfen telefonu kapatın diye uyardı. Ama gördüğüm kadarıyla herkeste telefon açık. Teyze hostese tamam dedi ama kapatmadan cebine koydu telefonu. 
Epey bir zaman uçtuktan sonra, telefonu yine çaldı. Eğildi aşağıya doğru sessiz sessiz konuşuyor. Hostes yanına geldi tekrar ” Ee, teyze kapatmadın mı sen bu telefonu, hep beraber düşeceğiz” diye sinirli bir ifadeyle söylendi. Bu defa teyze, “kapatmayı bilmiyorum, kapatırsam şifreyi bilmiyorum, açamam sonra” diye cevap verdi.  

Ne renkli insanlar var ya.  Aslında benim annem çok renklidir. Onda da panik atak var, tek başına hiçbir yere çıkmaz. Biz sebepleniyoruz onun komikliklerinden ama ne çok insan mahrum kalıyor, üzülüyorum gerçekten.
Mesela birini anlatayım size. Bir gün, anneme hal-hatır sormak için telefon açtım. Annem ağlıyor. Korktum kötü bir şey mi oldu diye. Sordum,” anne iyi misin?” 

“Evet, iyiyim” dedi. 
-Neden ağlıyorsun o zaman?
-Çok duygulandım bugün, ondan” dedi. Neden bu kadar duygulandı diye merak içindeyim. Meğerse o gün kandilmiş ve Belediye başkanı hattın diğer ucunda, “Kandiliniz mübarek olsun” demiş. 
Aman aman, annem ona telefonda dualar, teşekkürler ediyormuş. “Anne ciddi misin bunun için mi ağlıyorsun sen”, dedim. “Evet” dedi. 
-Ehh be anne dedim, adamın işi gücü yok tek tek evlerimi arayacak, telesekreterle konuşmuşsun sen” dedim.  Önce biraz bozuldu telesekreterle konuşmuş diye.  Bir süre sonra toparlandı , bozuntuya da vermek istemiyor. Tabii sonra bizde kahkahalar, hala arada aklımıza gelince kırılıyoruz gülmekten. Ama şimdi de başka bir tuhaflık var. Canlı konuşanların telefonlarını kapatıyor, banttan konuşanları dinliyor.
Bu arada, nihayet İstanbul’a geldi uçak alçalıyoruz. “dıt dııt” “bi bip, bi bippp”
Aman çabuk açın, Amerika Başkanı arıyor.
 Pırıl pırıl şehrin ışıkları, gösterişli, gecesi güzel İstanbul sana selam olsun.

***
Sevgiyle kalın...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sevim Güney Arşivi