Anayasal haklarda güvence kaybı var

Anayasal haklarda güvence kaybı var
Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin Can Atalay kararını değerlendiren Anayasa Hukukçusu Dr. Levent Korkut,

“Bu davada yaşanan olumsuzlukların giderilmemesi aslında aynı haklardan yararlanan tüm ülke vatandaşları için anayasal haklarının etkili bir güvencesinin kaybı anlamına gelecektir” dedi

 

 


Yargıtay 3. Ceza Dairesinin Atalay kararını değerlendiren Anayasa Hukukçusu Dr. Levent Korkut, “Yargıtay 3. Ceza Dairesi, bu daire için belirlenmiş suçlarla ilgili ilk derece ve istinaf mahkemeleri kararlarının temyiz yeridir. Yetkisi, alt derece mahkemeler tarafından verilen kararlara karşı yapılan temyiz başvurularını hukuka uygunlukları bakımından incelemek, hukuka uygun bulunanları onamak, hukuka aykırı olan kararları bozarak alt derece mahkemelere göndermektir. Bu çerçevede ilgili Yargıtay dairesinin Anayasa Mahkemesi kararı üzerine bir karar alma yetkisi bulunmamaktadır” dedi.  Anayasa Mahkemesi ise bireysel başvuru ile önüne gelen davalarda eğer bir hak ihlali tespiti yapmış ve bu ihlalin giderilmesini sağlamak üzere yargılamanın yenilenmesine karar vermiş ise kararını, uygulanmak üzere, ilgili mahkeme sıfatıyla davaya bakan ilk derece mahkemesine göndereceğini hatırlatan Korkut, “İlk derece mahkemesinin yapması gereken, Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda yargılamanın yenilenmesini gerçekleştirdikten sonra bir karar vermektir. İlk derece mahkemesinin konuyu bu sıfatla tekrar ele alması durumunda yargılamanın yenilenmesini gerektiren hususları dikkate alması gerekir. İlk derece mahkemesi kararı üzerine Yargıtay daireleri üst derece mahkemesi sıfatıyla bu kararı onama ya da bozma yoluna gidebilir” değerlendirmesinde bulundu.
 

İhlal kararı verildi ama...
Can Atalay davasında da bu yolun izlendiğini belirten Korkut, “Bilindiği gibi Anayasa Mahkemesi Atalay ile ilgili olarak 25 Ekim 2023 tarihinde bir ihlal kararı vermiştir. Bu karar İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiğinde mahkeme, Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda bir yargılama yapmak yerine dosyayı Yargıtaya göndermiş ve Yargıtay 3. Ceza Dairesi Anayasa Mahkemesi kararına uyulmama kararı almıştır. Bunun üzerine Atalay, Anayasa Mahkemesine ikinci bir başvuruda bulunmuşsa da ilk başvurudaki yöntem izlenerek aynı sonuçlara varılmış, Yargıtay 3. Ceza Dairesi 21 Aralık 2023 tarihinde Anayasa Mahkemesi kararına uyulmamasına karar vermiştir” diye konuştu.

Hukuk kurallarına aykırı
Bu davada (Atalay davasında) ilk derece mahkemesinin yapması gereken yargılamanın yenilenmesi sonucunda bir karara ulaşmak olduğuna vurgu yapan Korkut, “Bu yapılmaksızın dosyanın Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmesi hukuka aykırıdır. Bu hukuka aykırılık karşısında temel görevi alt derece mahkeme kararlarının hukuka uygunluğunu incelemek olan Yargıtay dairesinin usul hukukuna aykırı yapılan bir yargı işlemine dayanarak herhangi bir işlem yapmaması, kendisine gelen dosyayı ilk derece mahkemesine iade etmesi gerekir. 3. Ceza Dairesi ise konu hakkında bir değerlendirme yaptıktan sonra Anayasa Mahkemesi kararına uyulmamasına karar vermiştir. Bu durumda hem ilk derece hem de temyiz incelemesini yapan mahkemeler iki kez mahkemelerin yetkisine ilişkin usul hukuku kurallarına aykırı davranmıştır” ifadelerini kullandı. Anayasa Mahkemesinin Enis Berberoğlu kararında ele aldığı gibi Anayasa’nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğunu ifade ettiğini hatırlatan Korkut şunları söyledi: “Hukuk devleti bir retorikten ibaret değildir. Hukukun üstünlüğü ilkesinin fiilen geçerli olmadığı; kamu gücünü kullanan organların, mahkemelerin ve bireylerin hukuka uygun davranmadıkları bir ülkede hukuk devletinin varlığından söz edilemez. Anayasa’mızda hukukun üstünlüğü ilkesinin güvencesi olan kurallardan biri de Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayıcı olduğu yönündeki Anayasa’nın 153. maddesidir. Anayasa’nın 153. maddesinin açık hükmüne rağmen Anayasa Mahkemesi kararlarının her ne sebep ve mülahaza ile olursa olsun yerine getirilmemesi, hukukun üstünlüğü ilkesinin ve bu ilkenin temel alındığı anayasal düzenin ağır bir biçimde ihlali anlamına gelmektedir.” Bu kapsamda, türlü bahaneler ve hukuk tanımaz tutum ve davranışlarla bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmesine ve mevcut ihlallerin sürdürülmesine neden olacak şekilde, Anayasa’nın öngördüğü hukuk düzenine karşı koyma anlamına gelen keyfi kararlara hiçbir hukuk sisteminde müsaade edilemeyeceğini belirten Korkut, “Dolayısıyla bir hukuk devletinde anayasal hükümlere uymamanın ilgililer açısından cezai, idari ve hukuki sorumluluklar doğuracağı açıktır” dedi.

Meclis nasıl yol izleyecek belli değil

Yargıtay tarafından verilen kararla Can Atalay’ın milletvekili dokunulmazlığı nedeniyle tutukluluğunun sonlandırılması sonucuna ulaşılmamış, tam tersine, almış olduğu hürriyeti bağlayıcı ceza nedeniyle dokunulmazlığının kaldırılması amacıyla mahkeme kararının TBMM Başkanlığına gönderildiğini söyleyen Korkut, “Atalay ile ilgili 3. Ceza Dairesinin daha önce vermiş olduğu karar da TBMM’ye gönderilmiş fakat bugüne kadar TBMM Genel Kurulunda bu karar okunmamıştır. Bu durumda Atalay’ın dokunulmazlığı henüz kaldırılmamıştır. TBMM Başkanlığının gelecekte nasıl bir yöntem izleyeceği bilinmemekle birlikte anlaşıldığı kadarıyla Başkanlığın bu konuda temkinli davrandığı görülmektedir” diye konuştu.
 

Hukuki sorunlar giderilmeli
Atalay ve avukatlarının, Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmamasına dayanarak Anayasa Mahkemesine üçüncü başvuruda bulanabileceklerini söyleyen Korkut, “Öte yandan, seçilme hakkı ile mahkeme kararlarının uygulanmaması mahkeme kararlarının icrası hakkının ihlali anlamına geldiğinden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) de bir başvuruda bulunabilirler. Bugüne kadar verilen kararlar AİHM’ye başvuru imkanını doğurmuştur. Ancak Atalay ve avukatları konuya iç hukukta çözüm getirmek amacıyla Anayasa Mahkemesine tekrar başvuruda bulunma hakkına sahiptir. Konuyla ilgili yetki ve usul hukuku sorunları giderilmediği sürece ilk derece ve temyiz düzeyinde verilecek her karar Anayasa Mahkemesinin Berberoğlu ve Atalay ve kararları ışığında hak ihlali niteliğinde olacağından bireysel başvurular devam ettirilebilir” ifadelerini kullandı.

Bireysel başvuru hakkı önemli

2010 anayasa değişikliklerinin en önemli getirisi Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun açılması olduğunu söyleyen Korkut şunları söyledi: “2012 eylül ayından itibaren on binlerce başvuru yapılmıştır. Bu başvurular sonucunda verilen kararlar göstermiştir ki sadece kanunların ve kararnamelerin değil mahkeme kararlarının da Anayasa’ya uygunluklarının denetlenmesi gerekir. Binlerce ihlal kararı özellikle ceza hukuku alanında adil yargılanma konusunda yargı sisteminin alması gereken yola işaret etmektedir. Ülkemizde kronikleşmiş tutuklama kararlarındaki keyfilikler, adil yargılanma hakkına ilişkin sık ve aynı konularda yaşanan ihlaller bireysel başvuru yolunun kullanılmasıyla ortaya çıkmaktadır. Bireysel başvuru hakkı bu nedenle hukuk devleti yolunda çok önemli bir açılımdır. Atalay davası sadece bir örnektir. Bu davada yaşanan olumsuzlukların giderilmemesi aslında aynı haklardan yararlanan tüm ülke vatandaşları için anayasal haklarının etkili bir güvencesinin kaybı anlamına gelecektir.”

 

Sorumluluk hükümette

Konunun siyasi boyutu hakkında Korkut, “Söylenebilecek tek şey tüm siyasi karar alma yerlerinin, yürütme organına bağlı çalışan birimlerin ve hatta iktidarda olmayan siyasi partilerin hak ve özgürlükler alanında dar siyasi çıkarları terk etmeleridir. Geçmişte yaşanan ve birçok toplumsal kesim yanında bizzat ana iktidar partisi ve onu destekleyen halk kesimlerinin de mağduru olduğu hak ihlallerinden ders alarak hareket etmeyen bir iktidar aynı sorunların tekrar yaşanmasından sorumlu olacaktır” diye konuştu. Türkiye tarihinde dönem dönem ortaya çıkan mahkeme kararlarının uygulanmaması sorununun, iktidarın hukuka ve hukuk devletine bağlılığı ile yakından ilişkili olduğunu da hatırlatan Korkut, “Bu çerçevede sorunun iktidar blokunun hangi kanadından kaynaklandığından çok yürütme organının alacağı tutum belirleyici olacaktır. Kaldı ki Yargıtay kararını daha fazla destekler görünen iktidar blokunun küçük ortağının herhangi bir yürütme yetkisi kullanmaması, niyetleri ne olursa olsun tüm sorumluluğu ana iktidar partisinin omuzlarına yüklemektedir” ifadesini kullandı.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.