Mehmet Mert

Mehmet Mert

Kalimera Yunanistan!

Kalimera Yunanistan!

Kalimera Yunanistan!
 
29-31 Ekim 2010 tarihleri arasında Büyükçekmece Mübadele Derneği’nin Yunanistan’a düzenlediği tura katıldım.
Dernek Başkanı Aşkın Eken’in davetini alır almaz aslında heyecanlanmadım desem yalan olur.
Zira bu gezi özellikle 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’na denk getirilmişti ve ben de yıllardır gitmek isteyip hep ertelediğim Atatürk’ün doğduğu evi, mekanı, köyü, semti, şehri gezip görebilecektim.
Uzatmayalım tura katıldık gece yarısı yola çıktık.
Hemen başta söyleyeyim; tura katılan 25 kişilik ekipte bulunanların hepsi bir birinden değerli insanlardı ve daha yola çıkmadan eğlence başlanıştı.
Son derece konforlu otobüste bir birinden güzel ikramları da unutmayalım.
Ben arkadaşlarıma pek bir şey ikram edemediğim için mahcup oldum ama bunu bütün bu arkadaşlara bir güzel yemekle telafi etmeyi düşünüyorum.
‘Hakların Mübadelesi Sözleşmesi’
 
Önce çok kısa mübadil bilgisi verelim.
1924 yılında yapılan ‘Hakların Mübadelesi Sözleşmesi’ ile Türkiye’den bir milyon ikiyüzbin, Yunanistan’dan da 500 bin göç olduğunu hemen söyleyelim.
Türkiye’ye gelen mübadiller önce ve en çok Mimarsinan, Çatalca, Silivri, Celaliye bölgesine yerleşiyorlar.
Buraya gelen mübadillerin ilk işi asma bahçeleri söküp ayçiçeği dikmek oluyor.
Bu küçük ayrıntı bile aramızdaki farkı zannediyorum anlatmaya yetiyor.
Neyse gelelim gezimize.
Gümrükten geçer geçmez (sabah ışıklandıktan hemen sonraki anlardı) Yunan toprakları bizleri kucakladı.
Etraf bom boş güzel doğa manzaraları ile süslenmiş.
Dağların tepesine karlar düşmüş.
Yollar pırıl pırıl asfaltın sağına ve soluna ağaçlar ile çevrilmişti.
İlk durak yerimiz olan Alexandropoli’de bir benzin istasyonuydu ve burada Türkiye’den giden tek otobüs bizdik, Yunanistan’dan da 5-6 otobüs Türkiye’ye yola çıkmıştı.
Bir ara Erzincan, Konya, Manisa duraklarını hatırladım.
Gençliğimde sık sık Kars’tan; Ankara’ya, izmir’e, İstanbul’a otobüslerle seyahat ettiğimde bu görüntüler vardı.
Nedense aynı görüntüler bu yıllarda Türkiye’de yok.
Çünkü nüfus o kadar artmış ki az önce saydığım illerin duraklarında bile durakladığınızda bir kargaşa yaşanıyor.
 
Zübeyde hanımın köyü!
 
Evet derken yol ilerliyordu ve Selanik’e adım adım yaklaşıyorduk.
Yaklaşık 6-7 saatlik yolculukta Selanik’e gelmeden birkaç yerde daha durakladık.
İkinci durakladığımız yer ise Atatürk’ün annesinin doğduğu ev olan Langaza idi.
Burada ilk kez bir Yunan yerleşkesinde gördüğüm bir çok şeye çok şaşırmıştım.
Bunlardan birisi belediye başkanın afişiydi ve afiş yan taraftaki fotoğraflarda göreceksiniz bizim buralarda küçük simitçi, börekçi afişine benziyordu.
Bir başka şey cafelerde her şey bulunuyordu; yiyecek, alkollü- alkolsüz içecek ve kapı önüne konan bedava gazeteler.
Tabi bizler Türkçe konuştukça yanımızdan geçenlerin gülüşmesi.
Biraz zorlama ile özellikle yaşları ilerlemiş amca ve teyzelerin bizlere Türkçe selam vermeye çalışmaları.
Binaların çok eski oluşu. Pek yeni binaların olmayışı falan ilk burada dikkatimi çekti.
 
Monostraki!
Derken yola tekrar koyulduk ve Selanik hemen birkaç km ötede göründü.
Selanik’e girer girmez oraya gelene kadar bomboş ilerlediğimiz yollar bir anda trafik kargaşasına döndü.
Araçların çokluğu dikkatimizi çekerken hem dernek başkanı hem turumuzun rehberi Aşkın Eken hemen açıkladı.
Yunanistan’da her evde adam başı en az bir araba bulunuyormuş.
Toplu taşıma pek yaygın değil.
Vatandaşlar keyfine düşkün olduğundan neredeyse tuvalete bile araba ile gider olmuşlar.
Tabi buraya kadar gelirken yollarda bol bol gördüğüm tünellerden bahsetmedim.
Nerdeyse 3-5 km de bir dağları delip uzun uzun tünel yapmışlar.
Yol kenarında bulunan bir diğer ilginç şey Monostraki dedikleri ölümcül kaza olan yerlerde küçük anıtlar.
Bir köpek kulübesi boyutunda bulunan bu anıtlar ölenlerin ailesi tarafından maddi duruma göre kimi çok gösterişli kimi tenekeden yapılıyor.
İçine mum v.s. konuyor.
Ölenlerin yakınları ara ara gelip kaybettikleri yakınlarını burada anıyorlar ve para atıyorlar.
 
Atamın evi çok güzeldi
Derken Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve geldik.
Evin arka bahçesi son derece temiz tutulmuş. Etraf çiçeklerle dolu. Beş katlı ev son derece süslü püslü eşyalar ile donatılmış.
Atatürk’ün resimleri, kullandığı eşyalar, mutfak ve diğer eşyalar yerli yerinde durmakta.
Fakat ön cephe trafiğe açık olduğundan pek bir bakımsız geldi bana. Ön cephede fotoğraf çekilmek için de epey uğraştık zira yoğun trafik vardı.
Etrafta keskin nişancılar falanda vardı.
Bizim dışımızda birkaç ekip daha gelmişti ziyarete.
Zaten anlamlı günlerde pek yoğun oluyormuş ziyaretler.
Buradaki görevliler Türk değillerdi ama bize iyi davrandılar. Tabi Türk Konsolosluğu’da hemen Atatürk’ün doğduğu evin yayındaydı.
Selanik tarih boyunca önemli bir merkez olmuştur. Hem Osmanlı'da ve hem de Cumhuriyet'te yeri büyüktür. Her şeyden önce Cumhuriyetin kurucusu M. Kemal ATATÜRK Selanik'lidir. Doğduğu ve çocukluğunun geçtiği ev bu gün Türk Konsolosluğunun korumasında müze olarak kullanılmaktadır. Osmanlı'da da Selanik önemli bir şehirdi. Çünkü hürriyetlerin en üst düzeyde olduğu bölge idi. Genç kalemler hareketinden tutunda İttihat Terakki hareketine kadar Padişahlığa muhalif pek çok hareket burada Beyaz Kulenin etrafında şekillenmiştir. Ayriyetten Yahudi hareketleri de buradan pilanlanmış ve yönetilmiştir. Tahttan indirilen II Abdülhamid Han'da burada sürgüne tabi tutulmuştur. Hareket ordusu buradan yola çıkmıştır. Atatürk'ün annesi Selanik Langa bölgesindendir. Orada geniş üzüm bağları varmış. Babası ise Makedonya Kocacık Köyü Yörüklerindendir.
Selanik şehrinin gündüz ve gece görünümleri bir harikadır. İzmir'in bir benzeridir ancak gecekondu bulamazsınız. Yani Yunanistan tarafından da önem verilen bir şehirdir. Harika balık lokantaları vardır ve lezzet ise tam bizdeki gibidir. İzmir Güzelbahçe'de balık yiyor gibi hissedersiniz kendinizi. Selanik'e gidip de balık yemezseniz bu geziyi yapılmamış saymalısınız.
Selanik'teki Türk eserlerine gelince önce Beyaz Kuleden bahsetmek gerekir. Bu kule aslen Roma eseridir. Ancak Osmanlı döneminde çok büyük bir restorasyon geçirmiştir. Etrafındaki Osmanlı surları ise 1911 yılında yıkılmıştır. Osmanlı açısından bu kule önemlidir. Çünkü Padişahlığa muhalif hareketler bu kule etrafında şekillenmiştir. Buradan Alaitini köşküne geçiyoruz. Eski bir Osmanlı sarayıdır ve Ordu köşkü olarak bilinir. Önemi ise 31 mart vakası sonrası tahttan indirilen II Abdülhamit'in 1909-1912 arasında burada sürgün hayatı yaşamasından gelir. Köşkü gezdikten sonra Selanik Valisi Tahsin Üzel'in köşküne geçiyoruz. Burası daha sonra Belediye Sarayı olarak kullanılmıştır. Buradan da Atatürk'ün evini görmeye gidiyoruz. Müze şeklinde düzenlenen evi gördükten sonra hemen karşısındaki kahvehanede bir yorgunluk kahvesi içiyoruz. Artık sıra diğer eserleri ve özellikle dini yapıları gezmeye geliyor.
Selanik 1430-1912 arasında yani 482 yıl hakimiyetimiz altında kaldı. Bunda daha önce da 2 ve 8 yıllık Osmanlı hakimiyeti vardır. Bu süre zarfında yaklaşık 150 Cami ve 150 mescit yapılmıştır. Evliya Çelebi birde Mevlevihane olduğundan bahseder. Ancak bu güne gelindiğinde Selanik'te hiç açık cami yoktur. Bu kadar camiden geri kalan Rotanta Camisi (Fetih Camisi) restore edilmiş şekilde beklemektedir. Hamza Bey Camisi (II Murat dönemi) ise restorasyon nedeniyle kapalıdır. Bey Hamamı'da (II Murat Dönemi) sergi alanı olarak kullanılmaktadır. Bedesten ise (II Bayezit dönemi) aynen görevini sürdürmektedir. Bunlar dışında şehrin bazı bölgelerinde münferit sur kalıntıları vardır. Selanik'te ölmeden açık cami görür müyüz bilmem!
 
 
İşte bazı özellikleri!
Derken küçük bir Selanik turundan sonra otelimize yerleştik.
Bu bölümde isterseniz biraz Yuninsan’ın özelliklerinden bahsedeyim.
Bir defa nüfusu 12-13 milyon olan Yunanistan’da halk fazla çalışmayı sevmez.
Sabah sekiz işbaşı öğlen 14.00’de paydos.
Heryer kapalı ve siesta uykusunda.
Akşam 8-9’gibi herkes dışarıda. Eğlencede, yemekte, gezmekte.
Çoğunlukla dışarıda yemek yerler. Evde pek yemek yapmazlar. Yemekleri de pek pahalı.
Restaurantlarıda hep akredite çalışırlar. Herkes dışarıda yemek yediği için yer bulmak ne mümkün.
Aylık ortalama gelirleri 1.5-2 bin Avro (3-4 bin TL).
Vergileri falan düşük olduğundan kazançlarının çoğu ceplerinde kalır ve onu da bir güzel yer içerler.
Paydos saatlerinde kimse kimseyi kolay kolay rahatsız etmez.
Teknolojiye epey uzaklar. Daha uydu anteni ile yeni tanışmışlar. Herkesin çatısında eski çatı anteni. 3-5 tane tv kanalları var. Televizyon izlemeyi sevmezler. Genelde balık ve domuz eti yerler, uzo (bizdeki rakının biraz hafif olanı) içerler.
Genelde çiftçilik, turizm, gemi taşımacılığı, yük taşımacılığı ile uğraşırlar.
Bir çok kelimemiz bir birine benzemekte. En çok tamam kelimesini kullanıyorlar. Onlarda da tamam demekmiş. Banyo, karpuzo, patateso, limono gibi birçok kelimemiz aynı gibi.
Yunanların en çok okunan gazetesi Tanea.
 
Serez!
Selanik’te Beyaz Kule ve Zafer Meydanını gezebilirsiniz.
Hemen hemen her şehirlerinde bolca kule ve müze var.
Klise ve camiler çoğunlukla yan yana. Fakat camiler kullanılmıyor. Numaradan camilerin çevrelerini restorasyon var diye çevirmişler yıllardır o durumda.
Birkaç camiyi kiliseye çevirmişler.
Selanik’ten sonra ikinci gün Serez’e doğru yola çıktık.
Serez, Yunanistan 'ın Orta Makedonya bölgesinde 2001 nüfusu 56.145 olan bir şehir ve aynı adı taşıyan ilin (Nomos) merkezidir. Osmanlı Devleti döneminde Balkanlar’ın en önemli merkezlerinden biriymiş.
Ahmet Necdet Sezer, Metin Serezli buradan gitme.
Burada tarihi güzel bir müze gezdik. Trakya Rumları Derneği’nin gösterilerini izledik.
Dernek Başkanı Hariki Hestia birkaç kez Türkiye’ye gelmiş. En son Çatalca Belediyesi’nin davetini de almış ama gelememiş. Bu davete teşekkür eden Hestia seneye Çatalca’ya mutlaka geleceğini söyledi.
Bu arada İznik’ten giden Despoina Sinanidou bize Serez’de güzel gezdirdi, rehberlik yaptı.
Çok iyi Türkçe konuşan Despoina Sinanidou’yu ben de Türkiye’de ağırlamaktan mutlu olurum.
Tavernaları
Bu bölümde tavernaları yazayım.
Selanik’te kaldığımız iki akşam iki ayrı tavernaya gittik.
İlk gün gittiğimiz yer Kumkapı’yı andırıyordu. Buradaki iki amca müzisyen çok iyi Türkçe şarkılar söylediler.
Tabi balık, uzo ve müzik ve dans olunca benim aklıma hemen Kafkas havası geldi.
Ve bir güzel Kafkas oynadım.
Eh fena oynamadığımı gördü tabi Yunalar!
İkinci akşam gittiğimiz mekan biraz Etiler havasındaydı ve son derece güzel mekandı.
Burada apey yaşı ilerlemiş amcalar dans ettiler, şarkı söylediler, eylendiler.
Türkçe şarkılar söyleyerek bize güzel misafirperverlik gösteren sanatçılar ise başka bir güzellerdi.
Son durak Kavala!
 
Drama köprüsünün Daramanın çok uzağında olduğu bilgisini verip son güne gelelim.
Son gün Kavala'ya doğru yola koyulduk.
Yol üzerinde Karamani pastanesinde mola verdik ve harika pastalardan, kurabiyelerden tattık. Karamaniler aslen Ürgüp-Niğde arasındaki bölgedendirler. Ana dilleri Türkçe olan ve Ortadoksluğu kabul eden bir Türk gurubudur. Karamanoğlu beyliğine bağlı oldukları için Karamani ya da Karamanlis soyadını almışlardır. Karamanlis ailesininde bu kökten olduğu söylenmektedir. Ancak kendileri tarafından bu konuda bir teyit yoktur. Yolda ilerlerken Karasu ırmağının üzerinden geçiyoruz.
Nihayet M. Ali Paşa'nın memleketi Kavala'dayız. Uzaktan adeta bir yarımada gibi görünüyor. Yaklaştıkça Osmanlı Kalesi ve Su Kemerlerinin şehre damgasını vurduğunu görüyoruz. Bu sahil şehrinin güzelliğinden etkilenmemek mümkün değil. Su kemerlerinin altından geçerek ana caddeden limana doğru inerken hemen sağda kiliseye çevrilmiş Maktül İbrahim Paşa Camisini görüyoruz. Camiyi gezdikten sonra hemen karşısındaki caddeden eski Kavala mahallesine giriyoruz. Kendimizi Safranbolu ya da Kastamonu' da hissediyoruz. Mimari aynı Anadolu Türk ahşap mimarisi gibi. Ancak bizi asıl etkileyen bu kadar iyi korunması oluyor. Dar kaldırımlardan yürüyerek kaleye doğru tırmanıyoruz.
Kaleye çıkarken gördüğüm eski Osmanlı evlerinin birisinin kapı koluna HABERDAR gazetesi sıkıştırıyorum.
Rahmetli abonemizdi esprisini de orada patlatıyorum artık!
  
Herkese tavsiye ederim…
 
Bu bölümde tavsiyelerim olacak.
Öncelikle bu geziden büyük keyif aldım.
Dernek Başkanı Aşkın Eken’e bir kez daha teşekkürler.
Mübadil olmak gerekmiyor mutlaka her yeri gezip görmemiz gerekse de yurtdışı için kesinlikle Yunanistan’ı gezmenizi öneririm.
Yanınıza bol spor kıyafet ve 200-300 avro almanız yeter.
Tabi hediye almayı düşünenler bu miktarı artırabilir.
Hele gezi tercihi yaparken ticaret düşünmeyen bu tür derneklerin tercih edilmesi ise başka bir güzellik.
Ne yalan söyleyeyim ben en kısa sürede ailem ile birlikte tekrar düşünüyorum herkese tekrar tavsiye ederim.
 
Birkaç Yunanca kelime…
 
günaydın: kalimera
iyi geceler: kalinihta
merhaba: herete
teşekkürler: Efharisto
bişey değil: Parakalo
İngilizce biliyor musunuz?: Milate Anglika?
anlamıyorum: Then katalaveno
adınız nedir?: Pos se lene?
odanız var mı?: Ehete thomatio?
ne kadar?: Poso kanei?
görüşürüz: yassou, adio
merhaba arkadaşım Niko: Yassou file mou Niko
kahve istiyorum: Thelo ena kafe
SAYILAR: ena (1), thio (iki), tria (üç), tessera (dört), pente (beş), eksi (6), epta (7), okto (8), ennia (9), theka (10), ekato (yüz), hilia (bin)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Mert Arşivi