Burnu kanayanın yanında olacağım

Burnu kanayanın yanında olacağım
Sendikal geçmişindeki birikimleri Meclis'e taşımak ve emeğin sesi olmak istediğini söyleyen Tez-Koop İş Sendikası eski Genel Başkanı Gürsel Doğru, CHP'den 3. Bölge Milletvekili Aday Adayı oldu. Doğru, “Burnu kanayanın yanında olmazsak olmaz. Vatandaşın so
'Doğru Vekil' sloganıyla CHP İstanbul 3. Bölge Milletvekili Aday Adayı olan Tez-Koop İş Sendikası eski Genel Başkanı Gürsel Doğru, “Çok popüler bir aday değilim ama Türkiye’nin popüler, çok tanınmış adaylara ihtiyacı yok. Demokrasi savunucularına, insan hakları savunucularına, emeğin temsilcilerine, işsizlerin, yoksulların, köylünün, tarım işçilerinin haklarını savunacak insanlara ihtiyacı var” diye konuştu. Doğru, “Türkiye buna çok alışık olmasa da sokakta milletvekili olmayı daha çok tercih ederim. Tabi ki mecliste yasa tasarıları vereceğiz, kravatımızla çıkacağız, bunun ateş savunucusu olacağız ama burada burnu kanayanın yanında olmazsak olmaz. Eğer zaten vatandaşın sorunu olduğunda ben yanında değilsem o vekilliği kabul etmem. Eğer vekil halkın yanında değilse orada bir sorun var demektir”

 

Siz sendikal geçmişi olan birisiniz. Neden milletvekili olmak istiyorsunuz?

Türkiye’de gidişatın hepimiz için çok kötü olduğunu biliyoruz. Ülkemiz hızla demokratik hukuk devletinin yok edildiği, tek adam yönetiminin inşa edilmeye çalışıldığı, hukukun ayaklar altına alındığı, Anayasa'nın hiçe sayıldığı, işçi ölümlerinin kadın cinayetlerinin olağanlaştığı bir hale geldi. Böyle bir ortamda taşın altına elimi sokmam gerektiğini düşünerek aday adayı olmaya karar verdim. Çok popüler bir aday değilim ama Türkiye’nin popüler, çok tanınmış adaylara ihtiyacı yok. Demokrasi savunucularına, insan hakları savunucularına, emeğin temsilcilerine, işsizlerin, yoksulların, köylünün, tarım işçilerinin haklarını savunacak insanlara ihtiyacı var. Parlamentoda olmak kentliyi temsil etmek niyetindeyim ancak önemli olan demokrasi mücadelemize bir tuğla koymaktır. Ülkeyi daha iyi yerde görmek istiyorsak bu hepimizin görevidir. İnsanlar rahat olabildiği üzerinde devlet, polis, kimlik baskısı olmayan yerlerde yaşamak istiyorlar. Demokrasinin, laikliğin kıymetini bileceğiz ve yüceltme çabası içerisinde olacağız. 

 

Ama 7 yıldır Ankara'dasınız. Niye Ankara değil de İstanbul?

Benim ikametgahım İstanbul, ben hiç İstanbul'dan vazgeçmedim. Sendikanın genel merkezi Ankara'da olduğu için genel başkan olduktan sonra oraya gittim. Ama sık sık İstanbul'a geldim. Milletvekili aday adaylığı için bu görevi bıraktığımdan beri tamamen İstanbul'dayım. Tabi ki orada da parti ile ilişkilerimiz vardı. Ama burası benim 35 yıldır yaşadığım şehir. İlk olarak Bağcılar'a geldim, sonrasında Avcılar, Esenyurt ve Beylikdüzü'nde ikamet ettim. Üçüncü bölgenin dört ilçesinde yaşadım, depremi Avcılar'da geçirdim. Tüm çevrem, ailem, dostlarım, akrabalarım, yoldaşlarım burada...

 

Bu süreçte Ankara'da siyasi bir alt yapı oluşmadı mı?

Olmadı. Çünkü biz orada tamamen sendikal mücadele odaklı çalıştık. CHP'yle üyelik bağım var, etkinliklerine katıldım, hatta CHP Genel Merkezi'nde örgütlü bir sendikanın da genel başkanıydım. Ama Ankara'da siyaset yapmayı hiç düşünmedim.

 

Emek örgütleri ile bağ güçlendirilimeli

 

Aday adayı olmanızda ön seçim yapılacak olması etkili oldu mu?

Tabi ki oldu. Yapılmasaydı yine aday olabilirdim. Sonuçta partiyle bir ilişkim var. Yine aynı hedefimi ortaya koyup Genel Merkez'e kendimi anlatmaya çalışacaktım. Ama ön seçim olunca tabiki daha çok sevindim. Dünyanın dünyanın her yerinde sosyal demokrat partiler emek örgütlerini içinde çok güçlü bir şekilde barındırır. Bizde maalesef bu çok cılız kalmış. Bu bağı geliştirmek durumundayız. Bunun için de aday adayı oldum.

 

Seçilirseniz mecliste nasıl bir vekil portresi göreceğiz?

Birincisi orada yasa tasarıları için birikimim olduğunu düşünüyorum. Bu birikimimi tabi ki orada bir danışma ya da uzman insanlarla ortak aklı örgütleyip kolektif çalışarak kullanacağım. Zaten tüm sendikal hayatım boyunca bunu yaptım. Türkiye buna çok alışık olmasa da sokakta milletvekili olmayı daha çok tercih ederim. Tabi ki mecliste yasa tasarıları vereceğiz, kravatımızla çıkacağız, bunun ateşli savunucusu olacağız ama burada burnu kanayanın yanında olmazsak olmaz. Eğer zaten vatandaşın sorunu olduğunda ben yanında değilsem o vekilliği kabul etmem. Eğer vekil halkın yanında değilse orada bir sorun var demektir.

 

CHP'de özellikle bu dönem bir kaç isim dediğiniz gibi sokağın da vekili oldu. Bu noktada bir değişim yaşanıyor...

10-15 tane belki dahası da var ama 150 tanesi değil.

 

Onlar benim ağabeylerim

 

Ama geçmişte hiç yoktu...

Üçüncü bölgede 8 milletvekilimiz var. bunların içinden sadece Süleyman Abi (Çelebi) ön seçime giriyor, neden? Çünkü diğerleri halka dokunmadıkları için kendilerine de güvenmiyor. Elbette bu partinin akademik kariyeri olan insanlara da ihtiyacı var. 3 tane, 5 tane, 10 tane bu olacak ama bu 100 kişi olamaz. Halka nasıl dokunabiliriz? Bunu düşünmemiz gerek... CHP üzerinde 'elitist' algısı var. Halbuki CHP'nin şuanda bir çok vekili normal bizim sizin gibi insanlar ama algı yanlış. Öbürleri aday olmuş hanları, hamamları, sarayları var ama halk onları hala kendilerinden sayıyor. Demek ki bu algıyı değiştirmek gerek. Değişmeye başladı. Daha da değişecek. Bu dönemde çıkan milletvekillerimiz ön seçimle çıkacağı için bu algının değişimi daha kolay olacak.

 

Bu bölgede sizinle birlikte iki sendikacı daha aday adayı? Süleyman Çelebi ve Rıdvan Budak'ı kendinize rakip olarak görüyor musunuz? Ön seçimdeki şansınızı nasıl görüyorsunuz?

Onlar benim ağabeylerim, sendikal büyüklerim. Asla saygıda kusur etmem, kendilerine bol şans diliyorum. Ben onların rakibi değilim en başta onu söyleyeyim. Biz emek temsilcisiysek bizim sosyal demokrat partide daha çok olmamız gerekir. 3 bile yetmez. Bu bölgede üç tane var ama başka bölgelerde hiç yok. Dolayısıyla biz birbirimizin rakibi olmak yerine güç birliği yapacak emeğin temsilcilerini Meclis'e taşımalıyız. Şans kısmına gelirsek kalan süre içinde kendimi örgüte ne kadar anlatırsam o kadar başarılı olacağıma inanıyorum. Yani ben şunu biliyorum, görüştüğüm kişilerde olumlu bir intiba bıraktığıma inanıyorum. Öte yandan örgüt genç, temiz, yıpranmamış, yeni isimleri istiyor. Ben de onlardan biri olduğumu düşünüyorum. Bunu yapamazsam da kendimin başarısızlığı olarak kabul edeceğim. Kimi ilçe başkanlığı, kimi ilçe yöneticiliği yapmış, yıllardır örgütün içinde olan aday adayı arkadaşlarımız var. Ama şu da var ki örgütün hepsi bunları tanımıyor. Kendi ilçesi tanıyor belki... Yani mahallelere gittiğimizde benden bir farkları yok.

 

Ön seçim CHP'lilerin yıllardır istediği bir şeydi. Burada bölgecilik ya da ilçe başkanının işaret ettiği isme oy verme gibi bir dezavantaj söz konusu olur mu?

Genel Merkez yıllar sonra sorumluluğu esas sahibine devretti. Şimdi bu işin sahibi öyle bir ağır sorumlulukla karşı karşıya ki mecburen doğru yapmak zorunda. CHP üyesi iktidara susamış, yıllardır iktidardan uzak. İktidara gidebilmenin yolu da doğru adayları doğru yerde tespit etmektir. Kendine verilen bu olanağı çok iyi kullanmalı ki diğer partililerden de oy isteyebilsin. Ben bunu yapacaklarına inanıyorum.

 

CHP'liler sorumluluğun farkında

 

CHP üyesi o sorumluluğun farkında mı?

Büyük bir kısmı farkında çünkü ben onu anlıyorum. Kendince kafasında bir şeyler oluşmuş. Hepsinin kendi ilçesinden olmayacağını, sadece Karadenizli, sadece Karslı ya da sadece Sivaslı olmayacağını biliyor. Bu ayrımı yapacak ve doğru bir karar verecek. Vermediği takdirde bizim başarıyla getirdiğimiz bu ön seçim heyecanı, örgüte gelen dinamizm bir anda ters dönebilir hayal kırıklıkları yaşanır.

 

Bu durum 7 Haziran'daki seçimlere nasıl yansır?

Eğer doğru sonuçlar ortaya çıkarsa doğru biçimde yansır. Bence aday adaylarına da çok iş düşüyor. Listeye giremeyenlerin alınganlık göstermemesi lazım. Öte yandan zaten örgüt seçeceği için çalışmamak için 'genel merkez beni seçmedi' bahanesi ortadan kalkıyor. Ben kendi adıma şunu söylüyorum; ben sıralamaya seçilebilecek yerde de girsem, seçilmeyecek yerde de girsem, hiç girmesen de aynı heyecanla çalışacağım. Bana görev verin diyeceğim.

 

Siz yıllarca sendikalarda görev yaptınız. CHP'nin sendikalarla ilişkisi nasıl?

Sendikacılık siyaset üstü gösterilmeye çalışılır ama tam da böyle değildir. Örneğin günümüzde sendikaların bir kısmı AKP'ye çok yakın, hatta yandaş. Ben de Tez – Koop'un genel başkanı olduğumda Türk İş içerisindeki yüzü sola dönük 11 sendikayla birlikte2011 yılında 'güç birliği platformu' kurduk. 11 başkanla o dönem CHP Genel Başkanı olan Sayın Deniz Baykal'ı ziyaret ettik ve geniş bir toplantı yaptık. Sonrasında Kemal Kılıçdaroğlu Genel Başkan olunca onunla da görüştük. Kılıçdaroğlu sendikacı olan Yakup Akkaya'yı parti meclisine aldı.

 

13 milyonun 1 milyonu sendikalı

 

Yani o ilişki kuruldu...

Evet kuruldu ama biz bu sayının daha da çoğalması gerektiğini inanıyoruz. İllaki parti meclisinde değil parlamentoda, ilçelerde, belediye meclislerinde de sayılar çoğalmalı. Çünkü sayı çoğaldıkça sendikalarla daha sıkı bağ kurulmalı. Meslek örgütleriyle, sendikalarla, diğer esnaf odalarıyla ne kadar sıkı bağ kurulursa parti daha güçlenir. Bir ağacın topraktan su çekebilmesi için hayat damarlarına ihtiyaç vardır. İşte bu örgütler de CHP'nin hayat damarlarıdır.

 

Türkiye'deki son dönem sendikacılığı nasıl buluyorsunuz? 'Hükümet yanlısı sendikaları', çalışanların sendikalara üye olmamasını siz de eleştiriyorsunuz. Ama çuvaldızı kendinize batırmak gerekirse bunda Türk – İş ya da DİSK'in hiç mi suçu yok?

Suçumuz var tabi... Ancak 12 Eylül'ün tahribatı o kadar uzun sürdü ki Türkiye'de tüm değerleri alt üst oldu. Sendikaların üyeyle olan tüm bağları bürokratik bir bağa dönüştü. Özellikle son dönemde siyasi baskılar sendikaların boğazını sıkıyor, nefes alamaz hale geldik. Tabir yerindeyse Allah sendikacılık yapanlara yardım etsin. Öyle bir noktaya gelindi ki çalışanların çok büyük sorunları var ama  yöneticiler bunu çözemiyor. Çünkü yasalarla elin ayağın bağlanmış, hükümet sendikaların içine sirayet etmiş, yönetimi ele geçirmiş, ses çıkmıyor. Bir grup bizim gibi sol sendikalar sesimizi çıkarmaya çalışıyoruz ama boğuluyoruz. Devlet baskısıyla hükümete yakın sendikalara üye yapılıyor. İşçiler işten atılma korkusuyla grevden, eylemden korkar hale geldi. Çünkü dışarıda o işi isteyen milyonlarca kişi var. İşte bu da örgütlülüğü yok eden temel şeylerden birisi AKP'nin çıkardığı yasalar. Ancak umutsuz olmamak gerek. Türkiye'de her şeyde olduğu gibi siyasette de sendikal hareklerde de dibe vuruş ve ondan sonra yeniden küllerinden doğmak söz konusu

 

Şu an dibe vurdu mu, vurmak üzere mi?

Vurdu, çaremiz yok. 1979 – 1980 döneminde 5 milyon çalışanın 3 milyonu sendikalıydı. Şimdi 13 – 14 milyon çalışanın sadece 1 milyonu sendikalı. Tam böyle ters orantılı bir şey var.

 

 

 

İstanbul ranta teslim edildi

“İstanbul çok güzel bir şehir. Ama hızla betonlaştı ve hızla yok ediliyor. Esasında ranta teslim edildi. Sürekli göç alıyor, trafik günün her saatinde felç halde. AKP'nin ve AKP'li belediyenin cilalamaya çalışıyor ama kar yağdığında bunun kocaman bir balon olduğunu gördük. Bu kentteki asıl sorun rant sorunu. Bunun önüne geçmek için de bizim mutlaka yerel yönetimlere hakim hale gelmemiz gerekiyor. Onun için ben diyorum ki CHP sadece kıyıdaki ilçelerin değil, esas olan kent yoksullarının olduğu yerlere uzanmalı; esas yoksulların partisinin CHP olduğunu onlara anlatarak onlardan destek istemeli. Biz bunun için de çalışacağız ve yerel yönetimde de iktidara geleceğiz.”

 

 

Hizmette 4 ana başlık

Gürsel Doğru; seçilirse Ankara’da ne yapmak istediğini 4 maddede özetliyor.

FİKİR AĞACI: Ankara’da mesai harcayacak bir vekilin en büyük destekçisi, bölgesinden kendisine taşınacak fikirlerdir. Bu çerçevede bir fikir havuzu oluşturacağız. Özellikle sosyal medya üzerinden fikirler toplanacak, değerlendirilecek ve yasama sürecine dahil edilecek.

AVANTAJA ÇEVİR: Türkiye’de en önemli sorun dezavantajlı grupların yaşadıkları gündelik pratiklerdir. Görevin büyüğünü üzerimize alarak dezavantajlı grupların sesini duyuracağız, bu gruplara avantaj sağlamak için yasaların çıkarılmasında öncü olacağız.

EMEK ÖNCELİĞİ: Emeğin özgürleşmesinin en yüce değer olduğunu savunuyoruz. Bunun yasama organında da bir karşılığı olması en büyük isteğimiz. Emeğin karşılığının ödenmesi için yasaların çıkarılması ve çalışma hayatının adil kılınmasını savunacağız.

GÜÇLÜ KENT: Kent, uygarlık biçimidir. Ancak AKP iktidarıyla birlikte kentlerimiz rant ekonomisinin aracı yapıldı. Biz kentlerimizi uygarlık ölçütüne çevirmek istiyoruz. Depreme dayanıklı ve ranta karşı güçlü kentler için yasaların çıkarılmasını talep edeceğiz.

 

 

7 yıl sendika başkanlığı yaptı

Gürsel Doğru, 1960 yılında Ardahan ili Göle ilçesinde doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimlerini aynı ilçede tamamladı. 1980 yılında İstanbul'da iş hayatına ilk adımı atan Doğru, mücadelesine sendika uzmanlığı ile başlayıp bu mücadelesini 1991'de Tez - Koop - İş Sendikası İstanbul Şube Başkanlığı'na seçilerek sürdürdü. 2007 yılında sendikanın Genel Başkanlığı'na seçildi ve bu görevini 2014 yılında son genel kurulda sonlandırdı. Evli ve iki çocuk babası olan Gürsel Doğru şu ana dek İstanbul Göle Kültür ve Dayanışma Derneği Başkan Yardımcılığı görevini de yürütmüştür.

Doğru aynı zamanda; Türk-İş Başkanlar Kurulu üyesi, Uluslararası Hizmet Ağı (UNI) Avrupa Üyesi, Uluslararası Hizmet Ağı (UNI) Dünya Kongre Üyesi ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Türkiye delegesidir.

 

KELİME OYUNU

Aile: Huzur

Çocuk: Sevgi

Siyaset: Mücadele

İstanbul: Huzur ve yaşam

Türkiye: özgürlük

Dostluk: İçtenlik ve kardeşlik

Geçmiş: Gurur

Bugün: Geleceği düşünmek

Gelecek: Düşünceleri hayata geçirmek

Muhalefet: Hiç düşünmek bile istemiyorum

İktidar: Halka iyiyi güzeli vermek

CHP: Özgürlük, demokrasi ve topluma huzur getirmek

AK Parti: Dikdatörlük

 

KAYNAK: GAZETE İSTANBUL

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.