Baki Çiftçi

Baki Çiftçi

“ŞEHİT DE VERİRİZ KELLE DE ALIRIRIZ”

“ŞEHİT DE VERİRİZ KELLE DE ALIRIRIZ”

Bu kirli dil bana ait değil. Böyle bir sözü söylemem için aklımı, vicdanımı, insanlığa dair iyi, güzel ne varsa kaybetmiş olmam lazım. Düşünce yetilerini kaybetmiş, bu ülkenin yoksul çocuklarının bedenleri üzerinde kahramanlık taslayanlar,  doğmuş ve doğacak olan bebeklerin geleceğine kan doğrayanlardır. Adama sorarlar “ Kimin evladını şehit verip, kimin evladının kellesini alıyorsun?”  Dünyanın en lanetli işi olan savaş kışkırtıcılığının yorumsuz dışa vurumu bu olsa gerek.

Elbette biz bu kirli beyinler ve zehirli dilleri tanıyoruz. Ben beni bildim bileli egemenler,  mülk ve servet sahipleri,  çok uluslu şirket işbirlikçileri, onların yerel ve genel iktidar kuyrukçuları, apoletli apoletsiz köşeciler, devletin kutsiyeti adına (Siz onu iktidarlarının ve mülklerinin- servetlerinin korunması olarak okuyun) her türlü cinayeti, insanlık suçunu bu topraklarda hep işlediler. Mesele, tarihsel ve sınıfsal emek ve sermayenin kadim kavgasında; eşitlik adalet, özgürlük, ekmek için yapılan inişli çıkışlı seyreden bu kavgaların neresinde durduğunuzdur. 

Durduğunuz yeri bilemezseniz, anlayamazsınız bu” vatanın sahipleri”, kendini “vatanın sahibi sananların” sırtından hiç inmeyeceklerdir. Vatan denilen coğrafya bir topraktır. Üzerinde canlı cansız kurdu, kuşu, böceği, karıncası, balığı,  yılanını çıyanı, insanı,  ağacın, otun yaşadığı ortak bir alandır. Ancak güçlü olanın el koyduğu bu toprak MÜLKE dönüşür. Ötekilerin toprakta, doğada yararlanma hakkı kısıtlanmaya başlar. Artık her şey mülke sahip olanın verdiğiyle, lütfuyla yaşamaya mecbur edilir. İktidarlar yasalarını, ordularını,  adaletini, yargısını polisini jandarmasını medyasını, ideolojisini bil cümle devlet organlarını, mülk sahiplerinin ve mülkü ele geçirmiş olanların çıkarlarını koruyup kollayacak ve daim kılacak baskı araçlarına dönüştürürler. O nedenle devlet: Bir sınıfın diğer bir sınıf üzerindeki baskı ve tahakküm aracıdır” diye tarif edilir. Bir iktidar sahibi söze  “devlet- millet-din “diye başlayınca sanırsın ki tüm halkı kastediyor, oysa gerçek kendi iktidarının, mülkünün derdine düşmüştür. 

Son yüz yıldan beri ve daha da öncesinde bu topraklarda hep kan vardı.  Mülkü ele geçirmek ve ötekine egemen olmak için başta din, mezhep, millet, aşiret her ne adla çıkarılmış olursa olsun savaşlar egemenler adına, onların çıkarına mülksüzlerin birbirleriyle savaştırılmasıdır. Asıl egemenleri güçlü kılan budur. Bu nedenle AKP’ nin  tek başına iktidardan düşmesiyle  iktidar gücünü kaybedeceği  can havliyle  şiddete sarılmış   savaş çıkarmaktan  tereddüt etmemiştir. Gözümüzün içine baka baka, en ufak bir ar duygusu belirtisi göstermeden ,pişkince ”evlatlarımızı fedaya hazırız” buyurmaktadırlar.(siz onu yoksulların çocuğunu) diye anlayın.

İşte akıl ve farkındalık, muhakeme kabiliyeti burada devreye girer. Ya efendiye itaat edip boynunu uzarsın. Nazımın dediği gibi “ Koyun gibi.. gocuklu celep kaldırınca sopasını sürüye katıltıverirsin hemen ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye…”Yada “HAYIR” dersin.

Şimdi savaşa hayır deme zamanıdır. Halk çocuklarının birbirine kırdırılmasına dur deme zamanıdır. Bu savaş halklarımızın savaşı olamaz. Bu AKP ve uzantılarının baraj altı olmanın öfkesidir. Korkusudur. Korkuyu kanla örtme çılgınlığıdır. Hiç kimsenin evladının bedeni üzerine kahramanlık, mutluluk ve rahatlık, kazanç, mülk ve servet kuramazsınız. Masumların elleri yakanıza yapışır. Peşinizi bırakmaz. Mülk ve servetler bu dünyada kalır ama lanet, vebal arkanızdan gelir. Yediğiniz haram, içtiğiniz kandır. En kötüsü gelecek kuşakları da kirletirsiniz. Yüreklere kin ve nefret aşılarsınız. Kötülüğün gelecek kuşaklara miras olarak devri en basit tabirle insanlık ve bütün hayatlara karşı işlenmiş en ağır suçtur. Bu suçu işleyenlerin belki adı bile anılmayacak ama bıraktıkları kötülüğü temizlemek yeni bedellerin ödenmesini de çocuklarımızın boyunlarına yüklenecektir.  

Aynen Kerbela’ da Vehhabi Selefilerin( Yezid-IŞID) vahşeti gibi, Yavuz’dan günümüze Alevi Kızılbaş kıyımı, birinci ve ikinci dünya savaşları, son yüz yılda Ermeni, Kürt kıyımları, emekçi- işçi kıyımları gibi… Ortak dünyada ve gök kubbe altında hiç mi huzur görmeyeceğiz. Ötekinin berikisini, beridekinin ötekisini suçlamasının ne önemi var. Savaşın ahlaki vicdanı var mı? Oysa ahlak ve vicdan insan olana özgü bir davranıştır.

İnsanlığımızı kaybetmeden bütün gücümüzle ve imkanlarımızla amasız, fakatsız savaşa hayır demeliyiz. Mandela’nın dediği gibi  “Çocuklarımıza nefreti öğretebiliyorsak sevgiyi de öğretebiliriz.” İşte o gün bütün farklıklarımızla yan yana yaşayabiliriz.

Çünkü barış yaşam hakkıdır. Çünkü barış kadınlarımızın kızlarımızın namusudur.  Çünkü barış doğmuş ve doğacak olan bebeklerin yaşam hakkıdır. Kimse için değil, hiçbir kutsal için değil çocukların için savaşa hayır de. Çünkü barış herkese iyi gelir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Baki Çiftçi Arşivi