Ökkeş Ağaoğlu
Türkiye Patlamış Mısır’a Döndü!
Yayınlanma:
Türkiye Patlamış Mısır’a Döndü! İçte - Dışta Elllerini Neye Atsalar Kuruyor
YATIYORUZ Mısır, kalkıyoruz Mısır. Sürekli bu işleniyor. Hele ki devlet kadrosunda ve iktidar sıralarında sürekli bir Mısır olayı var. Sanki ülkenin yeterince derdi yokmuş gibi, bir de üstüne üstelik Mısır’ı yatırıverdiler masaya. Oysa masaya yatırdıkları koskoca Türkiye Cumhuriyeti ve geleceği var. Ama onlara sorarsanız, “Muazzam bir politika yapıyoruz” diyecekler.
Oldu sana dış politika.
Böyle dış politika yapılmaz.
Böyle dış politika asla izlenmez.
Düşünebiliyor musunuz?..
Dışişlerimiz ve İçişlerimiz bile, Mısır’a kilitlenmiş adeta. Oysa Dışişleri Bakanlığı’mızın Mısır’dan derhal uzaklaşması... Aynı şekilde İçişleri Bakanlığı’mızın da dış siyaseti içeri taşımaması gerekir.
Ama olmuyor.
Yapamıyorlar.
Ne içte ve ne de dışta devlet otoriterliği kalmadı.
Siyaset yapıcılığı kalmadı.
Hatalar o kadar artıyor ki, Türk milleti şok üzerine şok yaşıyor. Hatta yaşatılıyor.
Mesela sporu ele alalım. Stadlara siyaset karıştırılmayacak deniliyordu.. Yasaklar zinciri sahalara bile getirilmişti. Peki ne oldu da sporcu Emre, Mursi yandaşlarına ait olan rabia işareti yapıverdi?..
Neden anında ceza verilmedi?..
Spor Bakanı’na soruyoruz:
– “Hani sporcular ve taraftarlar ‘HÜKÜMET İSTİFA’ ve ‘HER YER TAKSİM, HER YER DİRENİŞ’ diye bağırırlarsa hem futbolcular ve hem de kulüpler cezalandırılacak tı?..”
Ne oldu da birden sesiniz kesiliverdi?..
Emre’ye karşı neden uygulama yapmıyorsunuz?..
Böyle Spor Bakanlığı olmaz. Hatta böyle Spor Bakanlığı zihniyetiyle sahalara yasaklar getirilip Türk milleti sıkıştırılmaz.
Siz hem Mursi yanlısı atkıları boynunuza geçirenlere bir şey demeyeceksiniz... Hem de Emre’nin rabia işaretine bir söz bile söylemeyeceksiniz.
İnsanı ve bakanlığınızı ayıplarlar.
Bir defa şunu söylemek gerekirse, sahalara yasaklar getirerek ister istemez spora siyaseti sokan siz olmadınız mı?..
Siyasetiniz sadece iç meselelerde değil, dış meselelerde de batmış durumda değil mi?..
Tıkandınız.
Kımıldayacak bir yeriniz dahi kalmadı.
Hani bir atasözü vardır, “Neye elimizi atsak kuruyor” diye... Bu atasözünü bugünkü siyasi anlayışa göre şöyle çevirmek en doğrusu olur: “NEYE ELİNİZİ ATSANIZ KURUTURUYORSUNUZ.”
KAHİRE’NİN İÇ İŞLERİNE KARIŞARAK MISIR BATAĞINA BATTINIZ, BUNA HİÇ HAKKINIZ YOK!..
Hiçbir ülke, başka bir ülkenin ne iç işlerine karışabilir... Ne de bir görüş getirebilir. Sadece kınama ve iyi niyet mesajlarıyla eleştirisini ve görüşünü dillendirebilir. Yoksa her şeylerine karışmak ne sizin hakkınızda vardır, ne de hukukunuzda...
Türkiye, Güneydoğu’da yaptığı büyük hatalarla kendini dış dünyaya rezil etti. Şu anda bile halâ Güneydoğu illerimizdeki sınır bölgelerimiz ve yaşayan vatandaşlarımız büyük tehlike altında yaşamakta. Bu tehilkeyi halâ görmeyen (görmek istemeyen) bir Ankara var. Bu zihniyet Türkiye’yi öyle bir hale getirdi ki, sınırlarımız yol geçen hanına dönmüş vaziyette.
Düşünün 2 - 3 bin civarında gruplar, sınır bölgelerimize gelerek Türkiye’ye geçiş yapmak istiyor. Sınır güvenliğimiz ise bir türlü bunlarla başedemiyor. Sokak çatışması gibi çarpışmalar yapılıyor.
Bu durum, Türk halkı tarafından korkulu gözlerle izleniyor. Bu sefer, bu korkunun yaşanmaması için Genelkurmay Başkanlığı devreye giriyor ve “Küçük çaplı eylemler olmuştur. Ama sınırımıza yapılan tacizin karşılığı anında verilerek geri püskürtülmüştür” diyor.
Ama Genelkurmay Başkanlığı’nın yanıldığı bir nokta vardır. O da şudur: Türk halkı 2 - 3 bin kişilik grupları geri püskürtmek değil... Aksine sınır güvenliğimizin derhal ele alınarak kırmızı çizgimizin sınır ötesine acilen konulmasını istiyor.
Genelkurmay Başkanlığımız buna cevap veremiyor.
Veremez de.
Çünkü sınırlarımız gerçekten çok güvensiz bir vaziyette öylece durmaktadır. Kilis’in Suriye ile sınır köylerine giderseniz, gözlerinizle görürsünüz sınırlarımızın ne kadar başıboş bırakıldığını.
Kilis’in Doğançay köyünde daha düne kadar askeri karakol vardı. Ama şimdi yok. Kaldırıldı ve onun yerine sınır devriyesi adı altında askeri araç, sınır boyunca gidip geliyor.
Hemen şu soruyu sorabilirsiniz:
– “O halde sınırda güvenlik var.”
Hayır, yok. Çünkü asker sınır boyunca devriye usulü gidince geri aynı yere gelmesi epey zaman alıyor. İşte o zaman farkı içinde Suriye tarafından her an, her türlü tehlike gelebilir – Ki, şimdilik sınırdan Suriyeli aileler gelip geçmekte.
İşte ürkütücü olanı da bu değil mi?..
Neden mi?..
Çünkü, ya o Suriyeli ailelerle birlikte PKK’lılar ve diğer örgüt adamları geçerse, ne olacak?..
Kilis ve Gaziantep’in sınır ve şehir merkezi güvenliği kalır mı?..
Hayır, asla kalmaz.
Böyle Suriye politikası olmaz.
Olamaz.
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti, saçma sapan ve ipe - sapa gelmeyen terör örgütleriyle muhatap oluyor ve sınırda dış politikasını bunların üzerinden yapıyor.
Ceylanpınarlı halkımız saatli bomba üstünde oturuyor.
Akçakale de öyle.
Bu güzelim yörelerimizde insanlarımız çok rahat bir şekilde hayatlarını yaşıyorlardı. Aynı şekilde tarlalarına, bağlarına ve bostanlarına giderek ürünlerinin bakımlarını yapıp tarımda biz de varız diyecek kadar iddia etmek için harıl harıl çalışıyorlardı.
Ama bugün bunu diyemiyorlar.
Siz bırakın demelerini, sokakta rahat bir şekilde dolaşamıyorlar bile. Bu bölglerimizden çoğu köylümüz yerini - yurdunu satarak şehir merkezlerine doğru gitmekteler. Ama Ankara hükümetine sorarsanız, herkes rahat ve huzurlu.
Ankara hükümetine şunu söylemek gerekir: “Madem bu yörelerimiz çok huzurlu ve sakin, o halde ne duruyorsunuz?.. Ailenizi alın da gidip oralarda oturun bakalım. Ama hiçbir şikayette bulunmadan ve olağanüstü güvenlik alınmadan oturacaksınız. Buna cesaretiniz var mı?..”
Hiç sanmıyoruz.
MISIR POLİTİKANIZI DERHAL DEĞİŞTİRİN, YOKSA TÜRKİYE’Yİ BATIRMAK ÜZERESİNİZ!..
Mısır olayına gelince...
Mısır’ın iç işlerine karışmaya asla hakkınız yok. Buna yeltenmek bile uluslararası büyük bir suç ve hatadır. Çünkü Türkiye bugüne kadar barışsever, tarafsız ve hoşgörüyle komşularına bakan bir ülkeydi. Ama bugün, kimse Türkiye için bunu düşünmüyor.
Dış politika olarak Mursi’yle bir zamanlar yakındınız ama bugün bu yakınlığın üzerini artık örtmelisiniz. Bunu örtmezseniz, dış ilişkilerimiz her geçen gün daha da kötüye gidecek (gidiyor da zaten)...
Mursi’nin AKP yandaşlığı, partisinin ismiyle sırıtıyordu. Ve aklında, Mısır anayasasını ve kanunlarını tekeline alarak ülkede yıkılmayacak tek lider olmak vardı.
Peki ne oldu?..
Mısır halkı ayaklandı ve 22 milyonun üzerinde imza topladı. İmzanın adı: Mursi seni istemiyoruz oldu.
Ama bizim AKP ne yapıyor?..
Meydanlardaki Mursi yanlıların haklılığını savunarak dış politikada çok tehlikeli bir adım atıyor. Oysa böyle bir politika ne dünya tarihinde görülmüştür, ne de başka bir ülkede.
Dünyanın en güçlü ülkesi Amerika bile, ortaya çıkıp da net bir şekilde “Mursi başta kalmalı” demiyor.
Neden?..
Kendi siyaseti için bunu rahatlıkla söyleyebilir. Ama adamlar, dünya politikasını düşündükleri için ve Mısır halkının nereye kaydığını çok iyi bildikleri için hemen dış politikada görüşlerini değiştirerek rahatlıkla tavırlarını ortaya koyuyorlar. Çünkü Mısır, İsrail için çok önemli bir ülkedir. Obama da bunu çok iyi bilmekte.
AKP ise, konuya duygusal ve şahsi olarak bakmakta. Meydanlarda şunu söylemekte: “Suriye’de ve Mısır’da camilerimizi yakıyorlar.”
O zaman Mısır hükümeti size, “Sanane kardeşim. Sen kendi ülkene baksana. Benim iç işlerime burnunu sokamazsın” demez mi?..
Der... Hem de öyle bir diyor ki...
DEMOKRASİYE KÜFÜR EDİLİYOR AMA EMNİYET HİÇBİR TEDBİR ALMIYOR, HATTA KARIŞMIYOR BİLE...
AKP hükümeti, Mısır poltikasını değiştirmezse Türkiye patlamış mısıra döner. Artık bunun farkında olmalıdır. Çünkü sınırlarımızdaki başıboşluğu görmezden gelip, Mısır olayında Katar ve Suudi Arabistan’ı kaybederek kan kaybetmeye devam ederseniz, Cumhuriyetimizi çok büyük tehlikeye atarsanız. Zaten attınız bile.
Hele ki cuma namazından çıkan AKP yanlıları şunları söylüyordu: “Bizim sınırlarımız kalmadı ki. Sınırları gönlümüzle kaldırdık. Ümmetin yaşadığı her yer bizimdir. İstanbul Şamlılarındır, Şam da İstanbullularındır. Kahire'ye atılan kurşun, Şam'a atılan bomba, Halep'e atılan kurşun İstanbul'a, Ankara’ya, Diyarbakır’a, Edirne’ye atılmıştır. Yanan can ise benim canımdır. Milyonlar olup yeryüzünde zulüm olan topraklara yürüyeceğiz. Her yeri özgürleştireceğiz.”
O zaman size şunu söylemek gerekir: “Şam’a atılan bombalar ve mermiler Ankara hükümetinin politikası değil mi?.. Neden bunu eleştirmiyorsun?.. Kahire olayında da Mısır halkı sokaklara çıkmışsa ve Mursi’yi istemiyoruz diyorsa bundan sanane?..”
Cuma namazı sonrası bazı gruplar da bakın nasıl slogan atmıştı:
1. SLOGAN: “Demokrasi demokrasi dediniz ümmetin kanını emdiniz”...
2. SLOGAN:“Demokrasinin döktüğü kanların hesabı sorulacak”...
3. SLOGAN: “Demokrasi eşittir küfür sistemi”...
1. slogana cevap: Başbakan diyor ki, “...70 yıl sonra başlayan demokratikleşme süreci, çok ağır şekilde yaralandı”. Buna ne diyeceksiniz?.. Demokasi kelimesini dillendiren başbakan. Ona neden “Niçin demokrasi yara aldı dediniz?” desenize.
2. slogana cevap: Evet, Mursi’yi devirenler, demokrasinin gelmesini istiyor. Ve bu sizi hiç mi hiç ilgilendirmez. 22 milyon imzayı yok sayıp Mursi yanlılarını haklı kılmak da sizin işiniz değil.
3. slogana cevap: Demokrasi küfür değil. Aksine demokrasiye inanlara karşı sizin kullandığınız ifadeler küfürdür. Özgürlük laiklikle gelir. Ve demokrasiyle taçlanır. Senin şeriat özlemin özgürlüğü alıp götürdüğü gibi, laikliğe de büyük darbe vurur ve baskıcı rejim gelir.
Cuma namazından sonra atılan sloganların hepsi Arap milliyetçiliğidir.
Biz de şu 3 soruyu soralım bakalım:
1. SORU: “Başbakan bir zamanlar, ‘Suriye ile hep kavgalıydınız. Bakın biz Suriye ile barış yaptık ve şimdi borsamızdan tutun, bakanlar kurulumuzu bile Şam’da yapıyoruz” demedi mi?..
Dedi.
Peki şimdi ne oldu da Suriye ile kan düşmanı olduk?..”
Başbakana bunu sormayacak mısınız?..
2. SORU: Arabistan bile Sisi darbesine hiç karışmadan, ticari ilişkilerini düşünerek ülkesinin çıkarına göre hareket ediyor. Hatta milyar dolar da yardım ederek.
Suudi Arabistan’ı da karşınıza alacak mısınız?..
3. SORU: Katar bile hemen gerçek siyasetin, ilişkilerinin devam etmesinden yana olduğunu anlayıp Kahire’ye “Mısır’daki istikrarsızlık tüm bölgeyi tehdit ediyor” diyerek diplomatik bir üslup kullanıyor.
Hadi, Katar’a da bir şey söyleyin...
Devir artık halife devri değil.
Devir, bilim ve ilim devridir.
Devir, ülkenizin sınır güvenliğini sağlayarak demokasinizi, çağdaşlığınızı, kültür miraslarınızı ve cumhriyet devrimlerini korumaktır.
Ayrıca, “Demokrasi küfürdür” diyerek yürüyüş yapanlara, şunu sormak gerekmez mi: “Şeriat düzeninde ilerlenmiş olsaydı, diğer Arap ülkeleri ilerlerdi. Söyleyin bakalım, hangi Arap ülkesi bilim ve ilimde ilerledi de siz demokrasiye küfür ediyorsunuz?..”
Şu bir gerçek ki, Türkiye patlamış mısıra döndü, ses duyunuz yok.
Sınırlarımız delik deşik olurken gözleriniz nereye bakıyor, bildiğiniz yok.
Türkiye Cumhuriyeti’nin muazzam özgürlüğünü hep kötülüğe çekiyorsunuz, oynanan oyundan haberiniz yok.
Lozan’ı bir okursanız, ne demek istediğimizi anlarsınız.
Tabii anlayabilirseniz.
YATIYORUZ Mısır, kalkıyoruz Mısır. Sürekli bu işleniyor. Hele ki devlet kadrosunda ve iktidar sıralarında sürekli bir Mısır olayı var. Sanki ülkenin yeterince derdi yokmuş gibi, bir de üstüne üstelik Mısır’ı yatırıverdiler masaya. Oysa masaya yatırdıkları koskoca Türkiye Cumhuriyeti ve geleceği var. Ama onlara sorarsanız, “Muazzam bir politika yapıyoruz” diyecekler.
Oldu sana dış politika.
Böyle dış politika yapılmaz.
Böyle dış politika asla izlenmez.
Düşünebiliyor musunuz?..
Dışişlerimiz ve İçişlerimiz bile, Mısır’a kilitlenmiş adeta. Oysa Dışişleri Bakanlığı’mızın Mısır’dan derhal uzaklaşması... Aynı şekilde İçişleri Bakanlığı’mızın da dış siyaseti içeri taşımaması gerekir.
Ama olmuyor.
Yapamıyorlar.
Ne içte ve ne de dışta devlet otoriterliği kalmadı.
Siyaset yapıcılığı kalmadı.
Hatalar o kadar artıyor ki, Türk milleti şok üzerine şok yaşıyor. Hatta yaşatılıyor.
Mesela sporu ele alalım. Stadlara siyaset karıştırılmayacak deniliyordu.. Yasaklar zinciri sahalara bile getirilmişti. Peki ne oldu da sporcu Emre, Mursi yandaşlarına ait olan rabia işareti yapıverdi?..
Neden anında ceza verilmedi?..
Spor Bakanı’na soruyoruz:
– “Hani sporcular ve taraftarlar ‘HÜKÜMET İSTİFA’ ve ‘HER YER TAKSİM, HER YER DİRENİŞ’ diye bağırırlarsa hem futbolcular ve hem de kulüpler cezalandırılacak tı?..”
Ne oldu da birden sesiniz kesiliverdi?..
Emre’ye karşı neden uygulama yapmıyorsunuz?..
Böyle Spor Bakanlığı olmaz. Hatta böyle Spor Bakanlığı zihniyetiyle sahalara yasaklar getirilip Türk milleti sıkıştırılmaz.
Siz hem Mursi yanlısı atkıları boynunuza geçirenlere bir şey demeyeceksiniz... Hem de Emre’nin rabia işaretine bir söz bile söylemeyeceksiniz.
İnsanı ve bakanlığınızı ayıplarlar.
Bir defa şunu söylemek gerekirse, sahalara yasaklar getirerek ister istemez spora siyaseti sokan siz olmadınız mı?..
Siyasetiniz sadece iç meselelerde değil, dış meselelerde de batmış durumda değil mi?..
Tıkandınız.
Kımıldayacak bir yeriniz dahi kalmadı.
Hani bir atasözü vardır, “Neye elimizi atsak kuruyor” diye... Bu atasözünü bugünkü siyasi anlayışa göre şöyle çevirmek en doğrusu olur: “NEYE ELİNİZİ ATSANIZ KURUTURUYORSUNUZ.”
KAHİRE’NİN İÇ İŞLERİNE KARIŞARAK MISIR BATAĞINA BATTINIZ, BUNA HİÇ HAKKINIZ YOK!..
Hiçbir ülke, başka bir ülkenin ne iç işlerine karışabilir... Ne de bir görüş getirebilir. Sadece kınama ve iyi niyet mesajlarıyla eleştirisini ve görüşünü dillendirebilir. Yoksa her şeylerine karışmak ne sizin hakkınızda vardır, ne de hukukunuzda...
Türkiye, Güneydoğu’da yaptığı büyük hatalarla kendini dış dünyaya rezil etti. Şu anda bile halâ Güneydoğu illerimizdeki sınır bölgelerimiz ve yaşayan vatandaşlarımız büyük tehlike altında yaşamakta. Bu tehilkeyi halâ görmeyen (görmek istemeyen) bir Ankara var. Bu zihniyet Türkiye’yi öyle bir hale getirdi ki, sınırlarımız yol geçen hanına dönmüş vaziyette.
Düşünün 2 - 3 bin civarında gruplar, sınır bölgelerimize gelerek Türkiye’ye geçiş yapmak istiyor. Sınır güvenliğimiz ise bir türlü bunlarla başedemiyor. Sokak çatışması gibi çarpışmalar yapılıyor.
Bu durum, Türk halkı tarafından korkulu gözlerle izleniyor. Bu sefer, bu korkunun yaşanmaması için Genelkurmay Başkanlığı devreye giriyor ve “Küçük çaplı eylemler olmuştur. Ama sınırımıza yapılan tacizin karşılığı anında verilerek geri püskürtülmüştür” diyor.
Ama Genelkurmay Başkanlığı’nın yanıldığı bir nokta vardır. O da şudur: Türk halkı 2 - 3 bin kişilik grupları geri püskürtmek değil... Aksine sınır güvenliğimizin derhal ele alınarak kırmızı çizgimizin sınır ötesine acilen konulmasını istiyor.
Genelkurmay Başkanlığımız buna cevap veremiyor.
Veremez de.
Çünkü sınırlarımız gerçekten çok güvensiz bir vaziyette öylece durmaktadır. Kilis’in Suriye ile sınır köylerine giderseniz, gözlerinizle görürsünüz sınırlarımızın ne kadar başıboş bırakıldığını.
Kilis’in Doğançay köyünde daha düne kadar askeri karakol vardı. Ama şimdi yok. Kaldırıldı ve onun yerine sınır devriyesi adı altında askeri araç, sınır boyunca gidip geliyor.
Hemen şu soruyu sorabilirsiniz:
– “O halde sınırda güvenlik var.”
Hayır, yok. Çünkü asker sınır boyunca devriye usulü gidince geri aynı yere gelmesi epey zaman alıyor. İşte o zaman farkı içinde Suriye tarafından her an, her türlü tehlike gelebilir – Ki, şimdilik sınırdan Suriyeli aileler gelip geçmekte.
İşte ürkütücü olanı da bu değil mi?..
Neden mi?..
Çünkü, ya o Suriyeli ailelerle birlikte PKK’lılar ve diğer örgüt adamları geçerse, ne olacak?..
Kilis ve Gaziantep’in sınır ve şehir merkezi güvenliği kalır mı?..
Hayır, asla kalmaz.
Böyle Suriye politikası olmaz.
Olamaz.
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti, saçma sapan ve ipe - sapa gelmeyen terör örgütleriyle muhatap oluyor ve sınırda dış politikasını bunların üzerinden yapıyor.
Ceylanpınarlı halkımız saatli bomba üstünde oturuyor.
Akçakale de öyle.
Bu güzelim yörelerimizde insanlarımız çok rahat bir şekilde hayatlarını yaşıyorlardı. Aynı şekilde tarlalarına, bağlarına ve bostanlarına giderek ürünlerinin bakımlarını yapıp tarımda biz de varız diyecek kadar iddia etmek için harıl harıl çalışıyorlardı.
Ama bugün bunu diyemiyorlar.
Siz bırakın demelerini, sokakta rahat bir şekilde dolaşamıyorlar bile. Bu bölglerimizden çoğu köylümüz yerini - yurdunu satarak şehir merkezlerine doğru gitmekteler. Ama Ankara hükümetine sorarsanız, herkes rahat ve huzurlu.
Ankara hükümetine şunu söylemek gerekir: “Madem bu yörelerimiz çok huzurlu ve sakin, o halde ne duruyorsunuz?.. Ailenizi alın da gidip oralarda oturun bakalım. Ama hiçbir şikayette bulunmadan ve olağanüstü güvenlik alınmadan oturacaksınız. Buna cesaretiniz var mı?..”
Hiç sanmıyoruz.
MISIR POLİTİKANIZI DERHAL DEĞİŞTİRİN, YOKSA TÜRKİYE’Yİ BATIRMAK ÜZERESİNİZ!..
Mısır olayına gelince...
Mısır’ın iç işlerine karışmaya asla hakkınız yok. Buna yeltenmek bile uluslararası büyük bir suç ve hatadır. Çünkü Türkiye bugüne kadar barışsever, tarafsız ve hoşgörüyle komşularına bakan bir ülkeydi. Ama bugün, kimse Türkiye için bunu düşünmüyor.
Dış politika olarak Mursi’yle bir zamanlar yakındınız ama bugün bu yakınlığın üzerini artık örtmelisiniz. Bunu örtmezseniz, dış ilişkilerimiz her geçen gün daha da kötüye gidecek (gidiyor da zaten)...
Mursi’nin AKP yandaşlığı, partisinin ismiyle sırıtıyordu. Ve aklında, Mısır anayasasını ve kanunlarını tekeline alarak ülkede yıkılmayacak tek lider olmak vardı.
Peki ne oldu?..
Mısır halkı ayaklandı ve 22 milyonun üzerinde imza topladı. İmzanın adı: Mursi seni istemiyoruz oldu.
Ama bizim AKP ne yapıyor?..
Meydanlardaki Mursi yanlıların haklılığını savunarak dış politikada çok tehlikeli bir adım atıyor. Oysa böyle bir politika ne dünya tarihinde görülmüştür, ne de başka bir ülkede.
Dünyanın en güçlü ülkesi Amerika bile, ortaya çıkıp da net bir şekilde “Mursi başta kalmalı” demiyor.
Neden?..
Kendi siyaseti için bunu rahatlıkla söyleyebilir. Ama adamlar, dünya politikasını düşündükleri için ve Mısır halkının nereye kaydığını çok iyi bildikleri için hemen dış politikada görüşlerini değiştirerek rahatlıkla tavırlarını ortaya koyuyorlar. Çünkü Mısır, İsrail için çok önemli bir ülkedir. Obama da bunu çok iyi bilmekte.
AKP ise, konuya duygusal ve şahsi olarak bakmakta. Meydanlarda şunu söylemekte: “Suriye’de ve Mısır’da camilerimizi yakıyorlar.”
O zaman Mısır hükümeti size, “Sanane kardeşim. Sen kendi ülkene baksana. Benim iç işlerime burnunu sokamazsın” demez mi?..
Der... Hem de öyle bir diyor ki...
DEMOKRASİYE KÜFÜR EDİLİYOR AMA EMNİYET HİÇBİR TEDBİR ALMIYOR, HATTA KARIŞMIYOR BİLE...
AKP hükümeti, Mısır poltikasını değiştirmezse Türkiye patlamış mısıra döner. Artık bunun farkında olmalıdır. Çünkü sınırlarımızdaki başıboşluğu görmezden gelip, Mısır olayında Katar ve Suudi Arabistan’ı kaybederek kan kaybetmeye devam ederseniz, Cumhuriyetimizi çok büyük tehlikeye atarsanız. Zaten attınız bile.
Hele ki cuma namazından çıkan AKP yanlıları şunları söylüyordu: “Bizim sınırlarımız kalmadı ki. Sınırları gönlümüzle kaldırdık. Ümmetin yaşadığı her yer bizimdir. İstanbul Şamlılarındır, Şam da İstanbullularındır. Kahire'ye atılan kurşun, Şam'a atılan bomba, Halep'e atılan kurşun İstanbul'a, Ankara’ya, Diyarbakır’a, Edirne’ye atılmıştır. Yanan can ise benim canımdır. Milyonlar olup yeryüzünde zulüm olan topraklara yürüyeceğiz. Her yeri özgürleştireceğiz.”
O zaman size şunu söylemek gerekir: “Şam’a atılan bombalar ve mermiler Ankara hükümetinin politikası değil mi?.. Neden bunu eleştirmiyorsun?.. Kahire olayında da Mısır halkı sokaklara çıkmışsa ve Mursi’yi istemiyoruz diyorsa bundan sanane?..”
Cuma namazı sonrası bazı gruplar da bakın nasıl slogan atmıştı:
1. SLOGAN: “Demokrasi demokrasi dediniz ümmetin kanını emdiniz”...
2. SLOGAN:“Demokrasinin döktüğü kanların hesabı sorulacak”...
3. SLOGAN: “Demokrasi eşittir küfür sistemi”...
1. slogana cevap: Başbakan diyor ki, “...70 yıl sonra başlayan demokratikleşme süreci, çok ağır şekilde yaralandı”. Buna ne diyeceksiniz?.. Demokasi kelimesini dillendiren başbakan. Ona neden “Niçin demokrasi yara aldı dediniz?” desenize.
2. slogana cevap: Evet, Mursi’yi devirenler, demokrasinin gelmesini istiyor. Ve bu sizi hiç mi hiç ilgilendirmez. 22 milyon imzayı yok sayıp Mursi yanlılarını haklı kılmak da sizin işiniz değil.
3. slogana cevap: Demokrasi küfür değil. Aksine demokrasiye inanlara karşı sizin kullandığınız ifadeler küfürdür. Özgürlük laiklikle gelir. Ve demokrasiyle taçlanır. Senin şeriat özlemin özgürlüğü alıp götürdüğü gibi, laikliğe de büyük darbe vurur ve baskıcı rejim gelir.
Cuma namazından sonra atılan sloganların hepsi Arap milliyetçiliğidir.
Biz de şu 3 soruyu soralım bakalım:
1. SORU: “Başbakan bir zamanlar, ‘Suriye ile hep kavgalıydınız. Bakın biz Suriye ile barış yaptık ve şimdi borsamızdan tutun, bakanlar kurulumuzu bile Şam’da yapıyoruz” demedi mi?..
Dedi.
Peki şimdi ne oldu da Suriye ile kan düşmanı olduk?..”
Başbakana bunu sormayacak mısınız?..
2. SORU: Arabistan bile Sisi darbesine hiç karışmadan, ticari ilişkilerini düşünerek ülkesinin çıkarına göre hareket ediyor. Hatta milyar dolar da yardım ederek.
Suudi Arabistan’ı da karşınıza alacak mısınız?..
3. SORU: Katar bile hemen gerçek siyasetin, ilişkilerinin devam etmesinden yana olduğunu anlayıp Kahire’ye “Mısır’daki istikrarsızlık tüm bölgeyi tehdit ediyor” diyerek diplomatik bir üslup kullanıyor.
Hadi, Katar’a da bir şey söyleyin...
Devir artık halife devri değil.
Devir, bilim ve ilim devridir.
Devir, ülkenizin sınır güvenliğini sağlayarak demokasinizi, çağdaşlığınızı, kültür miraslarınızı ve cumhriyet devrimlerini korumaktır.
Ayrıca, “Demokrasi küfürdür” diyerek yürüyüş yapanlara, şunu sormak gerekmez mi: “Şeriat düzeninde ilerlenmiş olsaydı, diğer Arap ülkeleri ilerlerdi. Söyleyin bakalım, hangi Arap ülkesi bilim ve ilimde ilerledi de siz demokrasiye küfür ediyorsunuz?..”
Şu bir gerçek ki, Türkiye patlamış mısıra döndü, ses duyunuz yok.
Sınırlarımız delik deşik olurken gözleriniz nereye bakıyor, bildiğiniz yok.
Türkiye Cumhuriyeti’nin muazzam özgürlüğünü hep kötülüğe çekiyorsunuz, oynanan oyundan haberiniz yok.
Lozan’ı bir okursanız, ne demek istediğimizi anlarsınız.
Tabii anlayabilirseniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.