Fatma Sarıbıyık Yıldırım

Fatma Sarıbıyık Yıldırım

Yalayacaksınız!

Yalayacaksınız!

Silivri gibi küçük bir kasabada basın için bulunmaz nimettir aslında siyasi kavga. Her gün sayfalarını doldurmak için haber peşinde koşan gazetecilerin en büyük haber malzemesidir siyaset. Siyasetçiler konuştukça bize haber çıkar. Bu açıklamalarda sansasyonel ifadeler kullanılırsa haber büyür. Yani siyasette seviye düşerse gazetecinin mesleki olarak bundan memnuniyet duyması gerekir ama insan olarak bakınca olaya, yani mesleği bir kenara bırakınca yüzünüzün kızarmaması mümkün değil.
Dedim ya küçük bir kasaba burası. Yılmaz Kandemir’i yıllardır tanır severim. Özcan Işıklar’ı, Metin Karakaş’ı… Ömer Sebahattin Çetin yıllardır ağabeyimizdir. Kim bilir kaç kez şurada, sahilde ki çay bahçelerinde oturup sohbet etmişizdir. Kim bilir kaç kere birbirimizi kırmış küsmüş, sonra barışmışızdır. Bahsettiğim isimlerin her birinin de birbirleri ile ilişkileri emin olun böyledir. Ve emin olun birbirlerine ne kadar söverseler sövsünler, yıllardır birbirlerini tanırlar ve daha da önemlisi severler. Yılmaz’sız, Metin’siz, Özcan’sız, Ömer’siz olmaz yani anlayacağınız. Tıpkı Hüseyin’siz, Tülay’sız, Selami’siz, Şenol’suz, Abdullah’sız ve diğerleri olmadan olmadığı gibi…
Bakarsınız yarın akşam bir balıkçıda rakı kadehini tokuşturur bir kaçı bir arada… Sonra yine küserler ama… Ve yine barışırlar..
Neden mi yazıyorum bunları şimdi.. Yazmak boynumun borcu sanırım. Tanıdığım, sevdiğim, arkadaş yada dost bildiğim, aynı havayı tenefüs ettiğim bu insanların birbirine ettiğinden artık hazetmediğim için.
Seçim yaklaştıkça tansiyon yükseliyor. Atışmaların da dozu kaçıyor.
Son günlerin satır aralarına yansıyanlara bakınız.
“Zeka yoksunu, akılsız, karakter zafiyeti, karaktersiz, Tavuk Ömer, Şerefsiz”
Ve daha neler neler…
Bunların en başında bir süredir Ömer Çetin hakkında sıklıkla dillendirilen Tavuk Ömer lakabı var. Bir insana bu lakap ile hitap etmek kime ne kazandırıyor? Ömer Sebahattin Çetin’e Tavuk Ömer dediğiniz de neyi ima ediyorsunuz? Ne yatıyor bu lakabın altında? Altında yatan sizi ne ilgilendiriyor? Siz tavuk dediğiniz de o kişi tavuk mu oluyor, rencide mi yoksa? Öfkelendirdiğinizi, kızdırdığınızı mı sanıyorsunuz? Yada siz o şekilde hitap ettiğiniz de Ömer Çetin’in uykuları mı kaçıyor sizce? Ağlaya ağlaya gözünde yaş mı kalmıyor? Egolarınız mı tatmin oluyor? Neyin kinini kusuyorsunuz? Nasıl bir haz alıyorsunuz? Yıllarca yada yıllar önce beraber yediğiniz içtiğiniz, oturup kalktığınız can ciğer kuzu sarması olduğunuz bu adama Tavuk lakabı ile seslendiğinizde sizin seviyeniz, değerlerinizin çıtası hangi seviyede gezmeye başlıyor?
Sonra aynı uslup ile cevap vermek zorunda bıraktığınız adama bakıyoruz o da size başka bir dilden isyan ediyor… Şerefsiz diyor… O şerefsiz dediğinde öteki şerefsiz mi oluyor? Şeref yoksunluğu ile itham ettiği kişi ile yıllarca omuz omuza değil miydi peki? Yarın sahilde aynı çay bahçesinde karşılıklı masalarda çay içmek zorunda kalmayacak mı dersiniz? Yüzü kızarmayacak mı? Neden bu nefret…
Her yerel yönetimde belediyecilik yapıyorsanız “onaylamasam” da bal tutan parmağını yalamak zorunda. Yalamazsa o işi yapamaz. Ama gerçekten yapamaz. Bu mesele Özcan, Metin, Ömer, Yılmaz meselesi de değil. Bu mesele sistem meselesi. Kızmıyorum o nedenle. Bokunu çıkarmadığı sürece yalayan hiç kimseye kızamıyorum.
Metin yalamadı mı? Özcan, Hüseyin? Ömer de yalayacak elbette. Yılmaz hiç mi yalamadı canım? Apo da yaladı mutlaka, Selami gibi… Yalamazsanız, yalatırlar! Yalamak zorundasınız. Parmağa bal bulaştıysa, yıkamak olmaz. Nimettendir, günah. Yalamak adettendir hem.
Hem canım, rüşvet almaktan, dolap çevirip köşeyi dönmekten bahsetmiyorum ben.
Hiç mi o belediyede belediyecilik hizmetlerini döndürebilmek adına kayıt dışı bir işe kaç kuruş olduğunun önemi yok, göz yummadınız? Onay vermediniz. Elbette yaptınız, yapacaksınız da.. Yapmak zorundasınız.
O zaman kimse kimsenin dosyası ile belgesi ile böbürlenmesin. Hepimiz birbirimizi iyi bildiğimizden lütfen siyasette bari seviyeyi koruyalım. Dedim ya, yarın hiç olmazsa çarşıda ne bileyim Çardak’da köfte yerken, Şuayip de çay içerken, Olta’da balık yerken, Kılçık da rakı tokuştururken falan yüz yüze bakacaksınız.
Aman diyim, seçim yaklaşıyor.. Aklınıza da, dilinize de mukayet olun. Siz siz olun usturuplu konuşun… Sonra bal tutup parmağınızı yaladığınız gibi, tükürdüğünüzü de yalamak zorunda kalacaksınız. Benden söylemesi…


Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatma Sarıbıyık Yıldırım Arşivi