Sevim Güney

Sevim Güney

Zaman nasıl da değişiyor

Zaman nasıl da değişiyor

 Zaman nasıl da değişiyor. 0+1, 1+1,  2+1 evler çoğunlukta artık.  Bundan birkaç ay evvel bir eve ihtiyacım olduğundan, araştırmalarıma başladım. Önce nerede tutacağıma karar veremedim, bir süre boş boş fikir edinmek için dolandım. Sonunda bütçeme göre uygun ev bulabileceğim, bir iki bölge tespit edip, o civarda ki emlakçıları dolaşmaya başladım. Benim istediğim gibi, birkaç uygun ev var.
Hadi, gidip bakalım, görelim dedik. Daire kapısı açılıyor, al sana direkt ev. 
Nasıl mı?  Öyle işte, kapıyı açar açmaz salona giriyorsun. Neresini gezeceksin ki evin, hepsi karşında duruyor zaten. Kapıdan baksan bile yeterli oluyor. Mutfak, banyo, salon hepsini tek göz atmayla görüyorsun. 
Evi gezdireyim size derdi yok yani. 
Ben büyük evleri severim, hatta eskiden birisi “Bir göz oda olsun ama benim olsun” diyerek kiracı olmanın zorluklarından bahsettiğinde “niye bir göz oda istiyorsun, istemişken büyük dile bari” derdim. Hayat aslında böyle, bir şeyi çok istersen, çok dilersen olur. İstediğin şeyi hedeflersin ve onu gerçekleştirmeye odaklanırsın. Kısa zamanda gerçekleşmez belki ama istediğine mutlaka sahip olursun. Hep istediğim gibi, büyük evlerde oturdum bugüne kadar.

İnşaat konusuna dönersek, geçmişten bu yana çok değişti her şey. Bahçemi istiyorsun? Balkonu bahçe görünümlü yapıyorlar. Havuz mu istiyorsun? Gökdelenin çatısına havuz yapıyorlar. 
Hayalimde hep bahçesi olan bir evde oturmak var, bir de deniz kenarında olursa  off  ki ne offf…İnşallah bir gün olur ne diyeyim.
 
Yıllar önce eski evlerde, banyo tuvalet bir aradaydı. Sonra ayrıldı ve bu kiralanacak veya satın alınacak ev için artı bir özellikti. Banyoda küveti bile biz yıllar sonra gördük, nasıl imrenirdim bir bilseniz. Öyle bir banyoya sahip olmayı hayal ederdim, etrafında renk renk ambalajlı, çeşit çeşit şampuanlar ve sabunlar dizilmiş. Oldu tabii ki daha sonra, hep söylüyorum ya, hayatta bir şeyi çok iste mutlaka oluyor. Eski evlerde pencereler büyük olurdu, şimdi evlerin pencereleri o kadar büyük yapılmıyor. Evler geniş olurdu, bazen o kadar büyük olurdu ki, evi nasıl döşeyeceğimizin derdine düşerdik. 
Misafir gelirse diye, kullanmadığımız salonlarımız vardı. Açılmazdı kapısı,kapalıydı ev halkının kullanımın. Koltukların üzeri, terkedilmiş yazlık evler gibi örtülürdü tozlanmasın diye. Oldum olası hiç sevmemişimdir kullanılmayan mekanları.
Küçük evler sayesinde şimdi de, neyi nereye sığdıracağımızı düşünüyoruz, öyle misafir için ayıracak fazladan odalarımız yok. Ama böyle daha samimi değil mi?
Bazı mobilyacı ve yapı marketlerde böyle küçük evlere yönelik, kullanışlı mobilyalar var, ufacık evlere, son derece kullanışlı eşyalar tasarlıyorlar. 
Bir kadın için mutfağın büyük olması çok önemlidir. Şimdi kocaman bir mutfağım var, salon mutfak bir arada olunca kocaman mutfağın oluyor. 
Bir de balkonum olaydı harika olurdu. Çünkü çamaşır asacak bir yer yok, ama olsun n’apalım çamaşır makineleri artık kurutmalı. Yani onlar da ikisi bir arada.  Ne tuhaf aslında değil mi? 
Eşyalar ikisi bir arada, üçü bir arada olurken, insanlar tekleşiyor.

Ufak evlere talebin çoğalması, bize yanız yaşayan insanların ve ailelerin küçüldüğünü gösteriyor aslında. Küçük evler daha iyi. Fazla eşya almaktan korkuyorsun, iki tabak, iki bardak yetiyor. Niye yıllardır bu kadar fazlalıkla yaşamışız ki?  Ben büyük evde otururken, insanları eve sığdırmakta zorlanıyordum, hep daha fazla eşyaya, tabağa, çanağa ihtiyacım oluyordu. Sadelik güzel bir şeymiş. Tavsiye ederim, bütün fazlalıklarınızdan kurtulun, işiniz azalıyor, ferahlıyorsunuz. Bir tava, bir tencereyi yıkayıp yıkayıp kaç yemek için kullanıyorum, kavanozu mikser olarak, şişeyi oklava olarak kullanabiliyorum, eğer başka enteresan şeyler keşfedersem yazarım. 
En gerekli ihtiyacım olan eşyaları aldım, döşedim evimi sonunda. Bir koltuk, bir kitaplık, bir yatak, bir masa, dört sandalye. Beş kişi gelse, sandalye yok yani, olsun masayı koltuğun önüne çekeriz.
Geçenler de 1+1 olarak tuttuğum evime arkadaşlarımı davet ettim.  Geldiklerinde gülmeye başladım “size evimi gezdiremeyeceğim, çünkü hepsi bu kadar” diyerek. Masaya ikramlarımı hazırlamıştım, çayım da demlendi mis gibi.
“Haydi, buyurun” dedim. “Eee sende gel, öyle başlayalım” dediler.

“Ben zaten buradayım ki, nereye geleyim daha” dedim, hepimiz gülmeye başladık, salon mutfak bir zaten.  
Arkadaşlarımdan biri, “su bardakların nerede?” diye sorduğunda koptum. 

Topu topu  iki kapaklı bir mutfak dolabı var, açtın mı zaten,  her şey orada. Yine gülmeye başladık. Kahve fincanım sadece iki adet vardı, önce ikisine içirdim sonra fincanları yıkayıp diğerlerine ikram ettim. Fal bakılacaksa sorun oluyor beklemek ama olsun, fal bile baktık.
Ahh ahh, ben eskiden hiçbir eşyamı atamazdım.  Kilo verip aldığım zamanlarda giyemediğim eşyalarımı ayırıp bir gün ihtiyaç duyarım diye, bir yerlere kaldırırdım. Şimdi fazla gelen her şeyi ayırıp, dağıtıyorum. Yerim dar. 

Biblo, süs eşyası gibi şeylere dayanamaz, sevdiğim bir şey olduğunda satın alırdım. Artık hiçbir şey almamaya çalışıyorum. Evde dolaplar küçük sığamıyor olduğundan, her şeyin en küçük boyunu alıyorum. Malzemeleri bitmeden almıyorum,  stokçuluktan vazgeçtim, böylece israfta olmuyor evde.   
Güzel yanı çok, her şey kontrolümde ve elimin altında. Mutlu mesut yaşayıp gidiyoruz küçük evimde. 
Sevgiyle kalın

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sevim Güney Arşivi