Baki Çiftçi

Baki Çiftçi

1 MAYIS ve TAKSİM

1 MAYIS ve TAKSİM

Her yıl 1 Mayıs günleri gelip çattığında o günün iktidar güçleri ve devletin ceberut damarı kabarmaya başlar. 
Hele de Taksim konusu devleti yönetenlerin emek düşmanlığını iyice açığa çıkarır.
Aslında bu durum işçi ve emekçi sınıfların demokrasi ve hak taleplerine vaziyet alıştır. Tahammülsüzlüğün doruk noktasıdır.
Taksim 1 Mayıs alanı, bir cephe mevzisi gibi, 1 Mayısta Taksim'in emekçilerin ve demokratik güçlerinin eline geçmesi korkusuyla, devlet ve siyasetin yasakçı refleksiyle karşı karşıya kalınır.
1 Mayıs'ın yasallığı bu durumu ortadan kaldırmamıştır. Geçtiğimiz yılda olduğu gibi 1 Mayıs'ta Taksim’e gitmek, emek ve demokrasi taleplerinin gündeme taşınması ve resmi bir müdahale olmadıkça hiçbir sorununda çıkmadığı defalarca denenmiş olmasına rağmen neden "Taksim Yasak!" denir. Bunun tek bir açıklaması vardır. “Yerimiz dardır”dan çok devlet erkinin ve onu yönetenlerin zihinlerindeki ve ideolojik öğretileri gereği "Ayakların baş olmaya" kalkışmasını engellemek, toplumsal, siyasal, sosyal taleplerini bastırmak, biz size ne kadar demokrasi bahşediyorsak, o kadarı ile yetinirsiniz." dayatmasıdır.
İş mi istiyorsunuz? Biz veririz. Aş mı istiyorsunuz? Ne kadar lütfedersek, demokrasi mi istiyorsunuz, sınırlarını biz belirleriz. 1 Mayıs’ı Taksim'de mi kutlamak istiyorsunuz? Taksim'de olmaz, Kadıköy verelim. Geçmişte bir fabrikada çalışırken işvereni temsilen genel müdür "Şimdi çay istiyorsunuz, çay mühim değil, yarın kahve istersiniz" demişti.
Sözün kısası, bütün bu tartışma, kapışmalar en önemlisinden en önemsiz gibi görünenine kadar ekonomik- sosyal- siyasal, kültürel ve ideolojik farklı sınıfların egemenlik ve çıkar kavgalarının sonucudur. Biz buna sınıf mücadelesi diyoruz. Dün vardı, yarın da, sınıfsız, sömürüsüz, bir gelecek kurulana dek sürüp gidecek. 
Bu kavganın yakın tarihimizdeki en kanlısından biri, 1 Mayıs1977'de yaşandı. Bir türlü ortaya çıkarılamayan katillerin 77 işçi kırımı Türkiye İşçi sınıfı ve sol güçler açısından kronik bir yaradır, kapanmaz.
O kara günü şimdi aramızda olmayan Veli Gürcan şöyle anlatırdı. "Taksim Meydanı ulu geniş bir meydan, kan akıyor, oluk oluk, yol yol… Savurdu provokasyon kasırgası yüz binleri, toprağa 40 can düştü. ...dinsiz miydi, imansız mıydı? Yoksa amansız mıydı düşman. Anam hey Taksim Meydan’ında vurdular 
beni. Ölmeden mezara koydular beni. Söyleyin anama anam ağlamasın bu kavga faşizme karşı hürriyet kavgasıdır."
Evet ‘Taksim’ hürriyet kavgasının sembol adıdır. Toprağa düşenlere vefadır. Barış, demokrasi ve ekmeğin kardeşçe paylaşıldığı özgür bir geleceğe özlemdir.
Şimdi Türkiyeli halklar, emekçiler, emek ve demokrasi dostları, sınıfsız ve sömürüsüz bir gelecek için, ölümün karşısına yaşamı yücelten barış için, hiç kimsenin diğerinden üstün olmadığı eşit bir toplum için, herkes için "amasız fakatsız" kurum ve kuruluşlarıyla işleyen, evrensel hukukun adil ve adaletli güvencesinde bir demokrasi için alanlarda olacağız.
Ben de onlardan biri olmaktan hep onur duydum.
"Bu kadar az misafir kaldığımız bu yaşanası ölümlü dünyada…” haksızlıklara karşı mücadelede “ben de vardım." diyebilmek için.
Yaşasın, emek, barış, demokrasi ve eşitlik mücadelesi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Baki Çiftçi Arşivi