Mehmet Mert

Mehmet Mert

Barışı unuttuk!

Barışı unuttuk!

 2 Eylül 2010'da yazmışım; 'Barışı Unuttuk' diye.            Dileyenler haberdar.com.tr arşiv yazılarımdan okuyabilirler.
Ve şöyle devam etmişim:
...
Ne olmuştu bir eylülde?
İkinci Dünya Savaşı diye bilinen İkinci Büyük Emperyalist Paylaşım Savaşı, 1 Eylül 1939 günü başlamıştı ve elliikimilyon ölü, milyonlarca yaralı, sakat ve moloz yığını haline gelmiş kentler acı ve gözyaşının ardından Mayıs 1945’te sona ermişti.
İşte bu acımasız savaşın başladığı gün daha sonraki yıllarda 1 Eylül, Dünya Barış Günü olarak kabul edildi.
Bu son derece anlamlı ve özel günde dün kim ne yaptı?
Durun hemen söyleyeyim hiç kimse bir şey yapmadığı gibi bir iki duyarlı yurttaş dışında kimsenin aklına gelmedi bile.

Gazetemiz köşe yazarı Baki Çiftçi bu güne dair çok güzel bir yazı yazdı. Bu yazıyı www.haberdar.com.tr web sitemizde anında paylaştık. Ancak gazete için bilerek bu güne bıraktık ki durun bakalım kim bu günü hatırlayacak olan, anacak olan çıkacak mı diye anlayacağınız pusuya yattık.
Bakın bakalım etrafınızda bu güne özel afiş asan ilan yapan duyuru yapan var mı?
Yok!
Size mesaj atan mail atan telefon açan     var mı?
Yok!
Neden?
Nedeni çok basit.
Çünkü 1 Eylül Dünya Batış Günü’nde rant yok, prim yok, oy yok, avanta yok, kandırmaca yok!
Hal böyle olunca da RANTABIL kişilikler niye afişle mafişle uğraşsın değil mi?
Oysa BARIŞ ne kadar lazım hepimize değil mi?
Barış hayatımıza ekmekten sudan daha mühimdir bilene!
Barış aşktan, tutkudan daha mühimdir bilene!
Barış siyasetten, menfaatten, nemadan, paradan puldan daha mühimdir!
Barış olmadan hayatınızda ne seçim olur, ne geçim olur ne de hiçbir şey!
Bu gün bu topraklarda huzur içinde yaşayabiliyorsak, yarın referanduma gidebiliyorsak, liderlerimiz meydanlarda avaz avaz bağırabiliyorsa!
Bütün bunları önce ve daima barışa borçluyuz.

Demokrasinin, evrensel özgürlüğün, hukukun, toplumsal dayanışmanın tek ve en önde gelen olgusu barıştır.
Eğitimin, sanatın, ekonominin sporun tek ve en önde gelen dayanağı barıştır.
Toplumsal uzlaşmanın, kalkınmanın, köyden kente dönüşümün, modern yaşamın sınırsızca ilerlemesinin, teknolojinin inanılmaz boyutlara taşınmasının da en önce gelen dayanağı barıştır.
Ulu Önder Atatürk’ün ‘Yurtta barış, dünyada barış’ özdeyişinin ne denli anlam ifade ettiğini bu gün bu dar boğazda, bu çıkmazda çok daha iyi anlamaktayız.
Bu gün kendi yurdumuzda bile tam anlamıyla barışı sağlamayı başaramayan bizler oysa daha dün tek yumruk, tek bilek, tek vücut dünyaya kafa tuttuk.
Zaman ne kadar da çabuk ilerledi değil mi?
Daha 100 yılını tamamlamayan CUMHURİYET bu günlerde saçma sapan beyinlerin, saçma sapan düşünceleri ile yara almakta.
Oysa bu yaralara ve saçmalıklara hepimiz alet olmaktayız.
Sürü insan mantığı ile eymişiz kafamızı önümüze önde giden keçilerin bizleri nerelere götürdüğünü bilmeden anlamadan düşmüşüz peşlerine.
Bu keçiler yarın bizi hangi uçurumdan aşağı savuracak ancak yuvarlandığımızda farkına varacağız.
Her keçinin elinde bir mikrofon bas bas     bağırıyorlar.
Kime ne söylüyorsunuz.
Bak siz söylemediniz ama ben buradan söyleyeyim.

Dün 1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜ’nde biriniz çıkıp da bu çağa yakışır mesajlar verseydiniz kürsüden işte asıl o zaman lider olurdunuz!
Barışı unuttunuz, milleti uyuttunuz!
Peki o zaman?
Biz elimizle, dişimizle, tırnağımızla buralara getirdiğimiz CUMHURİYETİMİZİ!
Daha nasıl yaralamadan büyüteceğiz, koruyacağız?
Söyler misiniz?
*
İşte tam altı sene önce aynen bu vaziyetteydik ve bugün geldiğimiz nokta malumunuz.
Dün yapılan hataların cezasını hep birlikte çekiyoruz.
Memleket kan gölüne döndü.
Terör örgütü dün bir iki taneydi bugün sayısı belli değil.
İçerde ve dışarda tedirginliğimiz arttı.
İnsanlarımız bir birine şüphe ile bakmaya başladı.
Tamam bu günleri de aşarız.
Tamam Türkiye her şeye rağmen çok büyük ve güçlü ülke.
Tamam dün yapılan hatalardan ders çıkartmayı da başardık.
Ancak.
İpin üzerinde yürüyen cambaz nasıl ki; bir taraftan dengeli yürümeye çalışırken diğer taraftan karşıya bakmak zorunda ya.
Bizler de ülke olarak her zaman geçmişte yapılan hataların farkında olarak ileriye her zaman bu gerçekler ışığında bakmak zorundayız.
Aksi halde, Allah korusun yarın daha büyük badireler ile karşılaşabiliriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Mert Arşivi