Kamuran Akdemir

Kamuran Akdemir

ERKEKLER ELLİNİN KÖRÜNÜ İSTER

ERKEKLER ELLİNİN KÖRÜNÜ İSTER


Bu bir savaştır adeta. Kadınlar hep kendilerini rakip edinmişlerdir kendilerine. Zaten hiç bir erkek rakip olamaz bir Mehveş’e…
Biz kadınları geyşa olarak adlandırmıyoruz benim kitabımda, onların adı, “Mehveş!”
Ay gibi güzel kadın… Ay gibi güzel kadınlar…
Çiçekler su ister anladık, bizi sulayın demekten sıkıldık, bıktık, usandık. 
Bağırdık, dır dır yaptık, vır vır yaptık, istediklerini yaptık ama yine de yaranamadık erkeklere. 
Anlamadılar bizi veya anlamazlıktan geldiler. Dinlemediler veya dinledi ama duymadılar.
Çığlıklarımızın en büyüğü onlaraydı aslında, susarken bile…
Hayallerimizi süsleyen o beyaz gelinliği giyip, bin bir emeklerle hazırlanıp, düğünde coşup, kudurup, başımıza geleceklerden habersiz geldik onlara. Biz gelirken elimize çiçekler verdiler. 
Gelin çiçekleri…
Bu onların yılda belki bir kere verdiği nadir çiçeklerin başlangıcı ve sonuydu.
Gelinliği üzerimizden çıkardığımız gün başladı mücadelemiz.
Evlilik, koşu maratonu gibiydi. Koştur babam koştur.
Bir öndekine yetişeceğim diye çırpın dur. Her engebeyi aşıp, “işte geldim, kurdeleyi ben deleceğim,” dediğimiz yerde, yeni bir yol çıktı karşımıza. 
Erkekler bu zorlu yarışta hep yanımızdaymış numarası yaptılar bize. Bizde yedik. Evet, bal gibi yedik. Hem de afiyetle…
Sonunda kafamız da kilise çanına düşmüş gibi çanlar ötmeye başladı da, kafamızı o çanlardan çıkarıp şöyle bir baktığımız da fark ettik.
Aslında yalnızdık.
Kalabalık görünüyordu hayat, ailemiz kalabalık, üzerimize çöreklenmiş dostlar, ahbaplar, çocuklar…
Ancak biz yalnızdık.
Kalbimizin en kuytu köşelerinde tozlanmış bir yalnızlık çarptı gözümüze. Toz alma merakımızdan üzerini sildik geçtik kimi zaman, kimi zaman oturup düşündük ve kalktık yemek pişirdik. Bazen ağladık, üzüldük ama belli etmeden alış verişe gittik. Saçlarımızla oynadık, psikologlara danıştık, çözümler aradık ama yine yapamadık. Çözüm bulamadık.
İhtiyacımız olan; psikolog, kuaför, dost, anne değildi. Yanımız da duran, duruyormuş gibi yapan o ‘ERKEK’Tİ. Ondan gelecek ses, nefes, şefkatti. Çok değildi, zor değildi, imkânsız değildi…
Onlar kas yaptı, göbek yaptı, çocuk yaptı, keyif çattı… Aaa en zorunu unutuyordum az daha, bir de para kazandı. 
Bizim için… Sadece bizim için…
Biz olmasak tembel tembel yatacaklardı sanki çalışmayacaklardı. Ha biz bunu da yedik. “Evet,” dedik, “Babamız bizim için çalışıyor.” Alışmış ne de olsa bünye hep, ‘EVET!’ diyor.
Bunu yazarken bile nasıl kızıyorum kendime. Tepki veriyorum. “Yedin mi sen bunu, nasıl yedin? Ne zamana kadar yedin?” Yok, artık yemeyeceğim, hiç birimiz yemeyeceğiz. Bunun için yazıyorum.
Not: Kitabımdan alıntı bir kısımdır .;)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kamuran Akdemir Arşivi