Sevim Güney

Sevim Güney

Esenyurt Tapu Müdürlüğü'nde bir günüm

Esenyurt Tapu Müdürlüğü'nde bir günüm

Çin virüsü ile mücadele etme kapsamında ülkede ki bütün kurumlar alarma geçti. Virüs sebebi ile hastalananların sayısı her gün, her saat biraz daha artıyor. Okullar tatil edildi, toplu namazlar, düğünler, toplantılar ertelendi. Bazı işyerleri akıllıca davrandı ve çalışanlarını belli bir süre için evden çalışma yöntemine geçirdi.
    *** 
Tamam herşey güzel! Önlemler alınıyor, bir süre dışarı çıkmayın deniyor, bizde zorunlu olmadıkça çıkmıyoruz, çıkmıyorduk.
Fakat, mecburen bazı işlerimi halletmem gerekiyordu ve tam iki gündür Esenyurt Tapu Müdürlüğünde vakit harcamak zorunda kaldım. Sadece ben değil, yapılacak işlerde dahli olan dört kişi ile birlikte üstelik... 
Yıllardır böyle bir kuruma rastlamadım!
Sadede geleyim...
    ***
Sevgili günlük; Esenyurt Tapu Müdürlüğünde 1.Günüm...
Bilgisayar çağındayız, hatta bu virüs sebebi ile yepyeni bir çağa doğru yol alındığını düşünenlerdenim/düşenenlerdendim. Esenyurt Tapu Müdürlüğünü görene kadar! 
Dünya da çok şey değişecek ama biz nasıl değişeceğiz onu bilmiyorum.
    ***
Tapu Müdürlüğünün içine doğru yol almadan, ben size girişten anlatmaya başlayayım. 
Güvenlikten çantaların geçtiği, telefonların konduğu sehpa ve X-RAY cihazına elindekini koymaya bile tereddüt ediyor insan. Merdiven çıkışlarının kenarlarında virüs korkusuyla takılan eldivenler çıkarılıp köşeye atılmış. Koca binada, plastik, kağıt çöpünü ayrı atacak bir çöp kutusuna rastlamadım. 
Yoğun toz kokusuyla zaten boğazlar yanmaya ve gözler kaşınmaya başlıyor. Havasızlık had safhada. Bir de benim gibi allerjisi olanların ne kadar etkilendiğini tasavvur edin. Evden çıkmasın diye uyarılan 60 yaş üzeri nice insan var. Kucakta bebek, çocuk...
    ***
Masasında oturan memur kalmamış, dört kişilik danışma da sadece bir memur var. O da bir evrağı alıyor içeri bir şeyler sormaya diye gidiyor, 15-20 dakika sonra sırada biriken insanların güvenliğe söylenip”nerede bu memur, hadi gelsin artık”demesiyle yerine dönüyor. Burada kuyruk oluşuyor ve bırakın bir metre mesafeyi, burun buruna kuyrukta bekliyoruz! Aksıran da orada, tıksırında...Herkesin dilinde aynı şey;”Arkadaş ya bıktık buradan...”
İşlem hazır diyorlar, bir saat bekliyorsun haber yok. Burda hazırlanan bir belgeyi, dünyanın teee bir ucundan ekrandan görülebildiği çağda yaşıyoruz ama ne menem şeydir ki, burada evrağa imza atacak memurun masasına bir türlü ulaşamıyor.
    ***  
Neyse, evrak hazır imzalanma aşamasında dediler. Bilmem kaçıncı katta(X)bey imzalayacak, oraya çıkın diyorlar. Nihayet bu işkence bitti diye gidip(X)beyin masası nerede diye soruyorsun. Adam yüzüne bakıyor ama benim demiyor. O arada diğer masalara beyi soruyorsun. O gözünün içine bakıpta”buyurun benim”demeyen beyi gözleriyle işaret ediyorlar. Sesleniyorum;”(X)bey? Eliyle;”işim var, bekle”işareti yapıyor. 
Bekleriz ne yapalım. Zaten 11:30 da hazır denen iş için bu saate kadar bekletilmişim. 
Abartmıyorum, önünde dört ya da beş evrak var. Ve anladığım kadarı ile buraya bütün işlemleri yapılmış sadece imza almak için getiriliyor. Bir evrak imzası süresini 10 dakikadan hesaplayın. Mesai bitti! 



    ***
Sonunda(X)bey ne beklediğimi soruyor. Diyorum ki”numarası bu, işlem tamamlanmış. Size imzaya gelmiş, tarafıma verilecekmiş.”Bakıyor;”Gelmemiş. Yarın sabah gelin.”
Nerden geliyor, Uganda’dan mı? Diyorum ki;”Evrak aşağıda mı, inip alayım getireyim.”
“Mail gelmesi lazım”diyor.
Bitti mi bitmedi! “Bugün git, yarın gel”günleri, eski türk filmlerinde kaldı sanıyordum, burada bitmemiş.
Sevgili günlük; Esenyurt Tapu Müdürlüğünde 2.Günüm...
Tüm evden çıkmayın uyarılarına rağmen, virüse savaş açarak Esenyurt Tapu Müdürlüğündeki mesaime gidiyorum. Saat:09:30.
Bugün acım biraz daha hafif. Evrak hazır ya nasılsa, öğlen paydosu olmadan işimi bitirir evime dönerim. Gittim,(X)bey herhalde imzalamıştır diyerek direkt o kata çıktım. Bey yerinde yok. Sağında, solunda masalar bomboş. Haberimiz yok, acaba tatil mi edildi diye düşündüm. Kapı da güvenlik sordu;”Ne vardı?” 
“Rica etsem, şu no’lu belge gelmiş mi, imzalatıp alabilir miyim?”
Gitti, baktı;”Hala gelmemiş!”
Nereden geliyor, gelecek dedim. Müdür yardımcısındaymış hala... İndim aşağı, kapısını tıklattım. Yüzünde koruma maskesi, ellerinde eldivenler biri oturuyor. Vebalı gibi korkuyla baktıklarından(dışarda sırada milletle burun buruna sıra bekleyenleri kimse görmüyor tabi)kapıyı aralayıp derdimi anlatmaya çalışıyorum. Diyor ki;”Danışma ya sorun, danışmaya.”
İyi de danışamıyoruz! Sorun bu! Verin şunu gideyim artık, bir daha da bu binaya asla işim düşmesin diye tepinecek seviyeye geldim sonunda sevgili günlük. 
Zor bela işlem tamamlandı. İmza için de illa(X)bey’in imzası gerekmiyormuş. Gençten bir hanım adımı seslendi, içeriye girip imzamı attım. 
O da ne! İşlem bitti sanıyordum, hala bitmemiş. Bir kat aşağıdan evrak teslimatı yapılacakmış. Bir kat aşağı indim. Bu defa”sistem arızalı”dediler. Yarım saat daha bekleyip, mutlu sona ulaştım.  
    ***
Böyle işte sevgili günlük...
Uzay çağına geldik, robotlardan, dijital dünyadan bahsediyoruz. 
Kurumlar da artık kendini yenilemeli. Yorgun olup, insanlara çözüm sunamayacak olanların yerleri, makamları değiştirilmeli. Düzenli, sıralı ve süreli iş yapılmasını beklemek zor olmamalı! 
Kul hakkının öneminin sıkça vurgulandığı ülkemde, üstelik böylesine ciddi ve küresel bir mesele ile meşgulken, keyfi“zaman çalmalara”artık son verilmeli. 
İnsanları”hoşgeldiniz, size nasıl yardımcı olabiliriz?”,”işleminiz şu kadar/bu kadar dakika içinde yapılmış olacak”diyerek karşılamak çok mu zor?
Kaybedilecek sürede, kaybedilecek iş gücüne saygısı olan görevlileri istemek hakkımız diye düşünüyorum.
Sevgiyle kalın

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sevim Güney Arşivi