Mehmet Mert

Mehmet Mert

Eskişehir'de öğrenci olmak

Eskişehir'de öğrenci olmak

 Haftasonu bir yakınımızın düğünü için İzmit'teydim. Aynı gün (17 Ekim Cumartesi) sabah uyandığımda Twitter hesabımdan 'Günaydın cumartesi. Umarım bugün benim için bir sürpriz hazırlamışsındır. Bugünlerde buna çok ihtiyacım var' diye twit attım.
Aynı gün akşamı yoğun bir İstanbul trafiğini atlattığımda vardım İzmit'eki düğüne.
Sosyal medya sağolsun nerde/kiminle olduğunuzu (tabi ki sizin isteğinize de bağlı) bir anda herkes görebiliyor.
*
Eskişehir'de okuyan kızım bir anda ona biraz daha yakınlaştığımı görünce 'Hadi babacım 200-300 km mesafe senin için bir iki saatlik olay, atla gel bu akşamı Eskişehir'de geçirelim' demez mi?
Der!
Ve dedi bile!
Eyvaah bu sözü duyan ben ne yaparım dersiniz.
Gitseniz gece yarısı sizi yanlız başınıza bekleyen 200-250 km yol bekliyor.
Gitmeseniz biricik kızınızı üzdüğünüzü kırdığınızı düşüneceksiniz.
Neyse fırladım bir anda yola.
*
Ve yolda ilerlerken bir taraftan hadi Mehmet bas gaza, koş durma, tembellik ve monotonluk sana yakışmıyor derken.
Diğer taraftan farkına bile varmadan iki sefer radara yakalansam da trafik polisine 'siz benim süratli gittiğime bakacağınıza, araba kullanmasını bilmeden trafiğe sürdüğünüz dangalak şoförlere bakın' diye çıkışmaya koyuldum.
Neyse gece daha bitmeden vardık Eskişehir'e.
Aslında son 3-4 yıldır her sene bir iki defa gitmeme rağmen bu defa Eskişehir biraz sıkıcı geldi.
Biraz küçük şehir gibi geldi.
*
Etraf çöp yığını.
Pis koku sarmış sokakları.
Trafik keşmekeş içerisinde.
Sanki bu defa Eskişehir gerçeğini daha iyi keşfettim gibi geldi.
Bakın anlatayım.
Eskişehir insanı ikiye ayrılmış durumda.
Birisi yaklaşlık 250 bin kişiyi geçen öğrenci kesimi.
Diğeri ise bu 250 bin öğrenciden ve öğrenci yakınlarından faydalanmaya çalışan Eskişehirliler kesimi.
*
Şehirde var olan iki büyük üniversitenin etrafına derme çatma konutlar yapılaştırılmış.
Mimari özellikleri yok.
Çevre düzenlemesi yok.
Yeşili yok.
Doğası yok.
Alt yapısı yok.
*
Her iki üniversitenin yanında sırf öğrencileri elde tutmak ve oyalamak için yine elverişsiz şekilde bir iki eğlence mekanı.
Restaurant.
Bakkal, çakkal, köfteci.
Barlar sokağı adı altında çakma Taksim İstiklal ve İzmir Alsancak benzeri bir sokak.
Öğrenciler derseniz bunlar da ikiye ayrılmış durumda.
*
Birinci kesimi mecburiyetten Eskişehir'de okumak zorunda kalan ve tam anlamıyla derslerine konsentra olup bir an önce eğitimini tamamlamaya çalışan bir kesim.
Diğer kesim ise bir taraftan okuma bahanesi ile diğer taraftan Eskişehir'deki curcunadan istifade ile gününü gün etmeye çalışan, ancak; düzensiz hayat, düzensiz beslenme, düzensiz uyku, aileden uzak, kendisine bakmaktan aciz bir yaşam ile günü kurtarmaya çalışan bir kesim.
Sokaklarda yürürken bu iki kesim o kadar ayrışıyor ki.
Mesela birinci kesime giren öğrenciler sabah erken kalkarlar, kahvaltısını yapıp soluğu okullarında alırlar. Kılık kıyafetlerinden tutun saç tarşlarına, makyajlarına gözlerindeki ışığa kadar diğerlerinden çok farklılar.
*
Diğer kesime girenler genelde gündüz uyur gece yaşarlar.
Okula gittiklerinde kendilerini açık cezaevinde hissederler.
Genelde yurt, pansiyon yerine ev tutarak öğrencilik yapmayı tercih ederler.
Zira disiplin sevmezler.
Kural pek tanımazlar.
Erken yat erken kalk.
Zamanında yemek ye, zamanında derse git.
Sınava gir.
Pek onlara göre değil.
*
Bu kesim aslında sadece Eskişehir'deki öğrencilere özel bir durum değil.
Çağımız gençliğinin çoğu böyle.
Yapacak bir şey yok.
Biz yine de bu gençliğe güvenmek zorundayız.
İnanmak zorundayız.
Zira yaşam tarzları belki bizimkinden farklı olsa bile kim bilir belki onlar daha çok haklı da biz yanlış yaşıyoruz.
Belki onlar hallerinden memnun da biz zorla kendimize benzelemelerini bekliyoruz.
*
Peki benim öğrenci kızım hangisine mi benziyor dersiniz.
Doğrusu azıcık ona azıcık şuna.
Ama çağımız gençliğine daha çok benziyor.
Sanki biz anamızın babamızın yaşam tarzını beğeniyor muyuz ki.
Sanki bizim anamız babamız bizim her yaptığımızı onaylıyorlar mı ki.
Sanki bizim her yaptığımız yüzde yüz doğru mu ki!
Tabi ki hayır.
Dolayısıyla yapacak bir şey yok.
İster Eskişehir'de, ister İzmir'de, Ankara'da, İstanbul'da.
Öğrencilik hayatı deyip geçeceğiz.
Bir gün onların da çocukları olduğunda bizleri anlayacaklarını biliyoruz.
*
Aslında bu yazıya 'sevdikleriniz ile birlikte olmak için, mesafeler sorun olmamalı' diye yazmaya başladım.
Her zamanki gibi yine eleştiri ile geçiştirdik.
Neyse şunu söyleyelim bari; gerçekten de hayatınızda yeri olan sevdiklerinizi görmek, sevmek, sevindirmek için hiç bir zaman mesafeleri ve zamansızlığı sorun yapmayın.
Ben dün yapıyordum belki ama bugünlerde yapmadığımdan dolayı veya yapmamaya çalıştığımdan dolayı çok mutluyum.
*
Bu hafta sonu da öyle yaptım.
İyi ki de kızımın davetine cevap verdim gece vakti Eskişehir'e gittim.
Kızım Merve ve arkadaşları Duygu, Deniz üçlüsü ile keyifli bir akşam yaşadım.
Her ne kadar Eskişehir'in plansız şehirleşmesi ve öğrenci suistimali ile beslenen bir halkına kızmış olsam da olsun.
Umarım benim gördüğüm eksiklikleri bir çok kişi daha fazla fark eder ve bu güzel öğrenci şehrimiz çok daha güzel, çok daha iyi yaşanacak bir kent olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Mert Arşivi