Mehmet Mert

Mehmet Mert

Galiba bu dünyaya bin yıl erken gelmişim

Galiba bu dünyaya bin yıl erken gelmişim

 Bizim insanımız çok değişik özelliklere sahip kişiliklerden ve karekterlerden oluşan bireylere sahip.
Kimisine bakarsın tipi Ceymis Bond filminin başrol oyuncusu kılığında.
Aklını yoklarsın salak Şaban tiplemesini kendisine rol edinmiş oyuncu modunda.

***
Adamın elinde son model 5 bin TL değerinde cep telefonu, kafasında beş para etmez düşünceler ve huylar.
Bindiği araba Facebook mühendislerinin sahip olduğu özelliklerde son model ve pahalı.
O arabanın içinde ve direksiyonda taş devrinden kalma yobaz kılıklı ve ucuz karekterdi.

***
Oturduğu ev denize nazır, otoparkı, havuzu, asansörü hazır.
Tripleks villa, dış cephe boyalı, komşuları havalı.
O güzelim evin içerisinde ahırda yaşar gibi yaşıyor.
Havuza girdiğinde etrafı pisletiyor.
Denize girdiğinde denizi kirletiyor.
Asansörde karşılaşıldığında yanındakini tiksindiriyor.
Komşularla irtibat kurduğunda tirene bakarcasına öküz, ormanda yaşarcasına ayı.

***
Ayak üstü bir selamlaştığınızda sanırsınız Leydi Gaga.
En ufak bir olumsuzlukta başınıza kesilir ya mafya ya karga.
Hadi bir de şu konudan girelim dersiniz, her dalda kesilir uzman.
İnanın konulara Fransızdır, azıcık rintintin, azıcık düldül azıcık da azman.

***
Hani hep söylerim ya yakın dostlarım bilir.
Bu dünyaya ya beşyüzyıl erken geldim veya beşyüzyıl geç kaldım diye.
İnanın bizim insanımızdan kimisini tanıdığınızda şükredersiniz hayata geldiğinize.
Kimisini tanıdığınızda ise başlarsınız hayatınıza da gelmişinize de geçmişinize de.

***
Şu beşyüzyıl rakamı ilk söylediğim günlerde nerden geldi aklıma bilmiyorum ama.
Bu günlerde şayet o sözü söylemiş olsaydım hem rakamı biraz daha yükseltirdim hem de 'veya beşyüzyıl geç kaldım' yerine 'galiba bu dünyaya bin yıl erken geldim' der işin içinden çıkardım.

***
Bir tarafta hergün başımıza yağan canlı bombalı alçak terör laneti ve bir birinden değerli, masum insanlarımızın yaşamlarını yitirmeleri.
Diğer tarafta içerisinde bulunduğumuz dinimizin en kutsal ayı ve günleri.
Bir diğer tarafta siyasi krizler ve ekonomik sıcaklar eşliğinde bizi boğan sıcak yaz günleri.
Nerden çıktı bizim insanımıza dokundurmak diyeceksiniz değil mi.
Anlatayım.

***
Yazdık ya sahurda davul çalmak bu çağda gereksiz diye.
Ne din düşmanlığımız kaldı, ne gelenek yok ediciliğimiz ne de müslüman mahallede salyangoz satıcılığımız.
Arkadaş dinime küfreden de bari müslüman olsa hani!
Neyse.

***
Bakın şimdi zorla bize davulu gelenek gibi yutturan zihniyete sesleniyorum.
Görücü usulü ile evlilik gelenek değil mi?
Aranızda kızını veya oğlunu görücü usulü ile evlendirmeyi düşünen var mı?
Sünnetçi dedenin baltası ile çocuğunu sünnet ettirmek gelenek değil mi?
Aranızda çocuğunu sünnet ettirmeyi düşünenlerden o canının içi çocuğu gözü başı görmeyen, baltacı dedeye teslim etmeği düşünen var mı?

***
Artık başlık parası mı dersiniz.
Kan davası mı dersiniz.
Bekaret testi mi dersiniz.
Düğünlerde havaya silahla ateş edilmesi mi dersiniz.
Namus cinayetleri mi dersiniz.
Daha yaşına başına bakmadan 13'nde 14'nde zorla evlendirilen küçük kız çocuklarının 'ne o büyüklerine karşı mı geleceksin' saçmalığı mı dersiniz.

***
İnanın bana bu son yazdığım saçmalıklar size nasıl gelenek olmaktan kalkmalı geliyorsa.
Azıcık bakış açınızı sağa sola sarptırmayı başardığınızda sahurda çalınan davul da en az bu gelenekler kadar gereksiz kalıyor.
Düşünün beşyüz yıl önce en kalabalık şehirlerde sayılı insanlar ve saylı evler vardı.
Saat yoktu.
Zamanı gösteren bir gösterge yoktu.
Elektrik yoktu.
Akıllı telefonlar, Facebook, Twitter, İnstagram yoktu.
Beşyüzden fazla 7/24 çalışan TV kanalı, radyo yoktu.
Hatta çoğu kentte minareli cami bile yoktu.

***
Haliyle gece yarısı davula tokmak vurulduğunda bütün oba duymaktaydı.
Şimdilerde ise o tokmak davula her değdiğinde bebeler yatağından fırlıyor.
Hastalar apartman yıkılıyor zannediyor.
Derin uykusuna yeni dalanlar kabus görmüşcesine yataktan fırlıyor.
Azıcık empati yapın ne olur.

***
Neyse ben yine de o meşhur sözümü düzeltmeye başlayayım.
Eskiden ne diyordum; bu dünyaya ya beşyüzyıl erken geldim veya beşyüzyıl geç kaldım!
Şimdi ne diyeceğim: Galiba bu dünyaya bin yıl erken geldim.
Nokta...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Mert Arşivi