Kürt sorununda başa dönüldü

Kürt sorununda başa dönüldü
Başbakan Erdoğan'ın iç güvenlik harekâtlarında polisin de görev yapması için harekete geçildiğini açıklamasının ardından 2005'te başlayan ancak toplumsal bölünmeyi tetiklemek dışında hiçbir adımın atılmadığı süreç resmen bitirilmiş oldu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır’da 2005 yılında “Kürt sorunu vardır” açıklamasıyla başlayan, Kürt sorununda, çözüm arayışlarında en başa dönüldü. Kürt açılımı politikasının Habur’da iflas etmesiyle giderek gerginleşen ortamda açılım defteri kapandı, Silvan’da 13 askerin şehit edilmesinin ardından silahlı mücadele, sınır ötesi operasyon ve 90’lı yıllarda olduğu gibi polisin terörle mücadelede kullanılması gündeme alındı.

AKP’nin, 2002 yılında iktidara gelmesinin hemen ardından dolaylı yollardan varlığını kabul ettiği Kürt sorununa ilişkin en açık beyanat 2005 yılında Diyarbakır’da bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından verildi. “Kürt sorunu vardır. Bu sorunu da biz çözeceğiz” diyen Erdoğan, geçmişte büyük hatalar yapıldığını belirterek devletin Kürt sorununa bakış açısının değişeceğinin sinyallerini verdi. Erdoğan’ın açıklamalarının ardından Kürt kamuoyu sorunun çözümü için büyük bir beklenti içerisine girdi. AKP, 2007 seçimlerinde bölgede büyük destek buldu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “İyi şeyler olacak” şeklindeki açıklamasının ardından Kürt sorununun çözümü kamuoyunda ciddi olarak tartışılmaya başlandı. “Kürt açılımı”, “Demokratik açılım”, “Milli Birlik ve Beraberlik Projesi” gibi adı bir türlü netleşmeyen açılım sürecinde kafa karışıklığı giderilemedi. Kürtçe yayın yapan TRT Şeş dışında somut adım atılamadı. 21 Ekim 2007’de 13 askerin şehit olup 8’inin de kaçırıldığı Dağlıca baskını ve 9 Mayıs 2008’de Aktütün Karakolu’na düzenlenen baskında 6 askerin şehit edilmesinin ardından kamuoyu ikiye bölündü. Terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla 19 Ekim 2009’da 8’i dağ kadrosundan 34 PKK’linin Habur’dan giriş yapması üzerine yapılan karşılama töreni kamuoyunda büyük tepki çekerken süreçte de ilk çatlak oluştu. Bunun hemen ardından 7 Aralık 2009’da Tokat’ın Reşadiye ilçesinde 7 askerin şehit edilmesi üzerine açılım süreci durdu. Terör saldırılarının ardından AKP, sert mesajlar verip süreci bir süre durdururken diğer yandan İmralı’da bulunan terör örgütü Öcalan ile MİT heyetinin görüşme yaptığı ortaya çıktı.

Terör örgütü PKK’nin kent yapılanması olduğu gerekçesiyle 2000’den fazla Kürt siyasetçinin tutuklanması, belediye başkanlarının ellerinde kelepçeyle mahkemeye götürülmesi ise bölgede tansiyonu yükseltti. Açılımın başlangıcında sıcak mesajler veren Erdoğan, özellikle BDP’ye yönelik söylemini giderek sertleştirdi. Adı bile konamayan açılım süreci ve terör saldırılarıyla gerilen ortam, Bursa’nın İnegöl ilçesi, Balıkesir ve Hatay Dörtyol’da Kürt kökenli yurttaşlara yönelik saldırılara dönüştü. Erdoğan’ın seçim öncesinde söylediği “Kürt sorunu yoktur, Kürt sorunu çözülmüştür, benim için bitmiştir” sözleri de gelinen noktayı gözler önüne serdi. BDP’nin desteklediği bağımsız aday Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin YSK tarafından düşürülmesi ve KCK tutuklusu milletvekillerinin serbest bırakılmaması üzerine BDP, Meclisi boykot kararı alırken AKP ile BDP yetkililerinin görüşmeye başlaması ve terör örgütü PKK lideri Öcalan’ın “Barış konseyi için mutabakata vardık” açıklamasından kısa bir süre sonra Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde 14 Temmuz günü 13 askerin yemek molasında şehit edilmesi başlamadan biten açılım sürecinde son nokta oldu ve iyice yükselen tansiyon, Türk ve Kürt yurttaşları çatışma noktasına getirdi.

Erdoğan, 13 askerin şehit edilmesinin ardından “Bu kötü niyetli davranışlar bizden hiçbir yerde iyi niyet beklemesinler. Onlar da siyasi uzantıları da... Bu ülkede artık Kürt sorunu yoktur. Bu ülkede PKK sorunu vardır” diyerek söylemini iyice sertleştirdi.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.