Baki Çiftçi

Baki Çiftçi

Havada Kan Kokusu Var

Havada Kan Kokusu Var

Her yerde acı var, kan var, boğuluyoruz. Tiranlar kana doymuyor. Kan aktıkça ellerini ovuşturanlar, gencecik bedenlerle güçlerini tahkim edenler “intikam ve nefret” diline sarılıyor. 
Bombalar uzak ülkelerde patlıyordu. Daha çokta İslam coğrafyasında. Irak’ta çarşıda bomba patladı 100 kişi, Yemen’de  camide 60..,Filisin’de sınırda  80..,Suriye’de 120.. Mısır’da 50..,Metroda, hava alanında bomba. Uçaklar sivil hedefleri vurdu çocuklar hayatlarını kaybettiler, hastaneleri vurdu, kadınlar kaçırıldı, militanlar sivilleri kurşuna dizdi… Sarin gazı, misket, varil bombaları… Sayısını unuttuğumuz  kıyım  ve katliamlar. 
Bizler televizyonlarda aksiyon filmleri gibi seyredip işimize gücümüze bakıyorduk. Hele şu canlı bomba işi filmlerde olur sanıyorduk. Sayıların ne önemi var yüzlerce, binlerce masum insan gözlerimizin önünde, dünyanın gözlerinin önünde katliamlara kurban gidiyordu. Üzülüyorduk ama onlar da az gelişmişti, barbardılar. Kürtler,  Araplar da bunlara müstehak diye düşünenler, hatta sanal ortamda yüksek sesle söyleyenlerde az değildi. Bölücüydüler, evleri, şehirleri başlarına yıkılmalıydı, devletin sopasını misliyle yemeliydiler öylede oldu. Araplar, Osmanlıyı arkadan vurmuşlarmış, güvenilmezmişler falan… Batı ülkelerinde patlayanlara da “ektiklerini biçiyorlar” mealinde “oh olsun!” diyenler az değildi!
Sonra ülkemizde de bombalar çarşıda pazarda, orada burada patlamaya başladı. İrkilir gibi olduk ama son 35 yıllık “düşük yoğunluklu savaş”a da alışıktık.  Hem HDP mitingi bombalanmıştı, Suruç’ta solcu çocuklar bombalanmıştı, Ankara’da barış için yürüyenler katledildiler ne önemi var, onlarda asiydiler, hatta terör destekçisi, dahası teröristin ta kendisiydiler… Sonra kapımızın, evimizin önünde patlamaya başladı. Bize kadar gelmez diye düşünürken güvenlik güçlerine yöneldi. Gencecik çocuklar yaşamlarının baharında koparıldılar hayattan, arkalarında büyük acılar bırakarak. Bir siyaset esnafı şehitlik methiyeleri düzüyor “herkese nasip olmasını” diliyordu. Kendi çocukları hariç. Başka biri “anayasal bir hukuk devletinin” yöneticisi değil de, eski çağların “klan” lideri edasıyla intikam yeminleri ediyordu. Bir başkası kan denizinde en büyük balığı avlamak derdindeydi. Darbe girişimleri yitip giden hayatlar. Bankalar, şirketler, ihaleler, köprüler, madenler, çevre ve kent yağmaları, zamlar, borsa, dolar, kur alkan içinde genç bedenlerin üzerinde ha bire semiriyor, büyüyor 
“Allah’ın lütfuna” dönüşüyordu.
Geldik bugüne, acıları ve ölümleri ayrıştırarak nereye gidiyoruz? Ya da bu ülke, aklın yerine kin ve nefreti büyüterek nereye sürüklenmek isteniyor? Hukuk rafa kaldırılarak herkesin hakim, savcı ve infaz memuru olmaya başladığı şu günlerde Suriyeleşmek, Iraklaşmak, haklı haksız herkesi içine alan kan deryasına sürüklenmek mi isteniyoruz? Niçin? Bundan kimin ve kimlerin çıkarı var? 
Bizler, çocuklarımız, gelecek nesiller, canımız, namusumuz nasıl korunacak? Aklıselim, vicdan sahibi herkes düşünmeli, bu soruları sormalı ve cevaplarını ilgili ve yetkililerden istemeli. Başka kimlerden isteyebiliriz ki? Aksi halde yarın kimlerin haklı, kimlerin haksız olduğunun hiçbir önemi kalmaz. Aynen Suriye de olduğu gibi. Bu kadar kör göze parmak olan Ortadoğu trajedisin den hiç mi ders çıkaramıyoruz?
Demokratik ülkelerde hiçbir yurttaş durumdan vazife çıkaramaz, çıkarmaz. Huzur ve refahı bozulmuşsa, can ve mal güvenliği tehlike, tehdit altındaysa oy çokluğuyla seçtiği devlet yöneticisinde hesap sorar. “Ne oluyor?” der. “Ben sana huzurumu refahımı, aşımı işimi koru, temin et, devletin kurumlarını doğru ve yansız çalıştır. İmkan ve olanaklarını ayrımsız tüm yurttaşlara eşit, adil pay et. Hiç kimse kendisine haksızlık edildiğini düşünmesin. Tüm bunları yaptın da, ola ki olay çıkaranlar olursa tarafsız, bağımsız yargıda hukukun üstünlüğü temelinde cezalandırılmasını sağla. Yurttaşların din, dil, inanç ve etnik farklılıklarına herkesin saygı göstermesini sağlamak evrensel ve anayasal bir görevdir. Birinin diğeri üzerinde egemenlik kurmasına engel ol ve herkese eşit mesafede dur. Eğer bir yönetim aczine düşersen onurunla istifa et, akan kanın sorumlusu olma, vebalini taşıma. Halkın başkalarını en demokratik ortam da seçmesine imkan sağla diye oy verdim” der.
 “Evet bu demokratik ülkelerde olur, bizde demokratik yaşam kültürümüz o kadar olgunlaşmadaki” diyenleri duyar gibiyim. Biz hala bağırtısı en çok çıkan, yumruğu kodumu oturtan, emperyalizmin silah fabrikalarında üretilmiş silahları vatan, millet, şehitlik adına yoksul çocuklarının eline verip kahramanlık naraları atanların arkasında susta duranlarız. Bu işler böyleyse “liderin bir bildiği vardır” diye düşünen gönüllü kurbanlarız. Güçlünün karşında kedi, zayıfın karşında kaplan, cemaatçinin önünde el pençe ümmet. Velhasıl seksen yıldan beri yurttaş, özgür birey olmayı beceremedik, hoş o yurttaşlık ta “miş gibiydi” ya, sonra biri,   az maz var olan demokrasiyi trene bindirince inilmek üzere,  laikliğin defterini dürüp cemaat müritliğine zorlanıp “dindar nesil” filan adına geldik mi Ortadoğu otoriter tek adam durumuna.
Buradan toplumsal barış çıkar mı?
 Çıkmak zorunda. Bütün savaşlar düşmanların barış masasında son bulmuştur. “Yeter bu son olsun” çığlığını yüreği kan bağlamış bütün zalimlerin yüzüne haykıralım.  Bu son olsun dan; ondan önceki, ondan da öncekiler  de hiç olmamalıydı. Söze, barışa, bir kapı aralayın, bir fırsat, ne olur barışa bir şans.  Başka yol yok. Anlamıyor musunuz başka yol yok. Bu kan herkesi boğacak. Bu kirli, kör kanlı kavgayı biz çıkarmadık. Hiç kimsenin mülk ve servetinin, iktidar ikballerinin kurbanları olmak da istemiyoruz. Sadece herkesin barış içinde, farklıklara saygı temelinde, ortak vatanda ve dünyada, karnı tok, sırtı pek, onurlu bir yaşam istiyoruz.  Çok mu bir şey istiyoruz?
 SAVAŞ kurbanı Suriyeli anne, babalar çocuklarının canlarını eğer ki kurtarabilmişlerse, yaban ellerde, karanlık kuytularda, azgın dalgalarda, esir mülteci kamplarında, mülteci yollarında başkalarının vereceği bir dilim ekmeğe muhtaç, namus ve onuru ayaklar altında yaşamanın ne olduğunu görebiliyorum. İliklerimde hissediyorum. Vicdanım, ahlakım, sağduyum buna müsait. Ya sizinki?
Son söz: Bu kanlı, kirli katliamları bizlere yaşatanları kınıyor, masum kurbanların anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Baki Çiftçi Arşivi