İÇİMDEKİ ÖLÜLER
Bu günlerde nedenini çözemediğim bir açmaz içindeyim. Son birkaç yıldır neredeyse kurtarılmış bölge ilan edilecek duruma gelen ve bölücü gösterilerin günlük asayiş olaylarından sayıldığı Van’da 1977–80 arası kamu görevlisiydim. Toplumcu ilerici yurtsever ve devrimci düşüncelerim dolaysıyla yörenin ilerici demokrat kuruluşları ve aydınlarıyla yakın ilişki içindeydim. Bölgenin legal hiçbir derneği aydınlar devrimciler Kürt ırkçılığını çağrıştıracak en küçük söz ve eylemde bulunmuyorlardı. Tek istisna o günlerde illegal faaliyet içinde olan Apocular diye bilinen örgüttü. Anadolu’nun birçok bölgesindeki devrimci hareketten farklı şeyler düşünülmüyor ve eylem yapılmıyordu. Legal ve illegal örgütlerin adından söz edilse de hiç birinin tabanı ve gücü yoktu. Ülke genelinde tam bağımsızlıktan yana emperyalizme karşı duran bölgeler arası dengesizliği eleştiren doğudaki feodal düzene baş kaldıran bir örgütlenme biçimi vardı. Bu düşüncedeki etkin tüm Kürt ve Türklerden oluşan örgütlerin ortak noktaları tam bağımsızlıktan ve ulusal kurtuluştan yana olmalarıydı.
Kamu görevine başladığım 1966 yılında aldığım ilk maaşın 5/1’ni kitaba yatırmıştım. Yıllarca her ay maaş gününün ertesinde kitapçıya giderdim.Hep kitapla haşir neşirdim. Okumadığım gün kendimde eksiklik hissederdim.12 eylül darbesinden bir gün önce haberim oldu. Gümüşhane de avukat olan ve daha önce T.İ.P il başkanlığı yapmış ve o günlerde de CHP il başkanlığı yapan ağabeyimi aradım. Telefonların dinlendiğini bildiğim için uygun bir üslupla yarın önemli şeyler olacağını tedbir almasını söyledim. Mümkünse Gümüşhane dışına çıkmasını önerdim.
Neticede darbe gerçekleşti ve ülke genelinde aydın düşünür devrimci demokratlarla eylemci milliyetçiler tek tek gözaltına alınıp belli kamplarda toplandı. Sıramızı beklerken harekât içinde görevli bazı yurtsever dostlarım evimin aranacağını Diyarbakır dan gelen gözetim altına alınacaklar listesinde benim ve eşimin adının olduğunu kitapları yok etmemi sorguya alınacağımı söylediler. Sorgularda çalışma konumum dolaysıyla gözaltına alınmam halinde birilerinin zor durumda kalacağı değerlendirilince gözaltına alınmadan tecrit edildim. Birlikte Diyarbakır da tam bağımsızlık mitingine katıldığımız çeşitli toplantı ve seminerlerde birçok şeyi paylaştığım arkadaşlarımın hepsi toplama bölgelerine götürülürken içimde bir şeylerin yok olduğunu hissettim. Gözaltına alınmadığıma sevinemedim. Onları düşündükçe kendimi suçlu gibi görüyordum. Kitapları inançları güçlü dürüst siyasetin dışında bir arkadaşımın evine sakladım. Bir kısmını naylona sarıp odunluğa gömdüm. Günler geçtikçe toplumun güçlünün yanında nasıl yer aldığını MGK’yinin yaptığı anayasaya nasıl %91 oy verdiklerini izledim. Gördüklerim beni sükûtu hayale uğrattı. Yıllarca kitap okumayı bıraktım. Haberler dışında televizyon izlemedim. Bir iki gazeteye öylesine göz gezdirir oldum. Son yirmi otuz yıldır normale dönmüş ve yeniden okumaya başlamıştım. Ta ki 12 Haziran seçimlerine kadar. Seçim sonuçlarını gördükten sonra bende yeniden 12 Eylül sendromu oluştu. Seçimden bu güne kadar başlayıp bitirdiğim kitap olmadı. Televizyonu haberler dâhil izlemiyorum. Gazetelere sadece göz atıyorum. Bu gün gördüklerimle dünü birleştirdiğimde Türk halkının nasıl güçlünün ezenin soyanın sömürenin demokratik hakları kısıtlayanın toplumu yüz yıl geriye götürebilecek insanların yanında yer aldığını nasıl sorgulamadan biat ettiğini ikinci kez gördükçe içimde ülkem adına beslediğim en güzel duygularım umutlarım şimdi birer ölü haline geldi. Yine okumuyorum televizyon izlemiyorum bu cenazenin kaldırılışına kadar da böyle devam edecek.