Baki Çiftçi

Baki Çiftçi

KARDEŞİME MEKTUP

KARDEŞİME MEKTUP

Sevgili Kardeşim;

Uzun zamandır ne sen benden, ne de ben  senden haberdar değiliz. Zaman dediğin nedir ki göz açıp kapayana kadar. Ama düşünüyorum da bu arada ne çok şeyler oldu. Ne çok şeyler sığıvermiş bu kısacık zamana.

En önemlisi12 Haziran seçimlerine çok az zaman kaldı. Gelecek ilk pazar Türkiye sandık başına gidecek. İnsanın yaşı gelip ellilere dayanınca çok seçim bırakıyor arkasında. Ama bu seçim daha bir önemli geldi bana. Bilirsin seçimsiz demokrasi olmaz. Ancak bizlere dayatılan seçimlerin demokratikliği su götürür. Hatta adayların adaylığı her ne kadar bu günkü rejimde yasalsa da demokratik meşruluğu tartışmalı olduğu kadar gayri demokratik de. “Millet-vekilleri” milletten çok parti başkanlarının “Emir ve komutasında” hizmet vaad ediyorlar. Kimlik ve kişilikleri genel başkanlarının iki dudağı arasında somutlanıyor. Güleyim mi ağlayayım mı sen karar ver. Rahmetli Aşık İhsani’yi duymuşsundur. koltuk kapmak için her yolu mübah sayanları çok güzel hicvederdi şiirlerinde !. Ben onu biraz yumuşatıp “Elpençe divan durup koltuk kapanlar” diyorum. İnanıyor musun yarın meclis sıralarında inanmadıkları bir konuda parti başkanlarının onayladığı bir yasaya “HAYIR” diyecek bir yiğit milletvekili olabileceğine? Geriye dönüp bakınca  anlarsın.

Neyse, 12 Eylül 1980 darbecilerinin dayattığı %10 seçim bararjını hala inatla koruyorlar. “İstikrar sürsün” diye! Oysa bu bir tuzak, bunun bir gasp olduğunu biliyorsundur umarım. Senin benim oyumun üzerinde bir tezgâhtır bu. İktidar ve devlet gücünü elinde bulunduranlar emekçilerin, muhaliflerin, dışlanmışların, sömürülenlerin seçme ve seçilme haklarına kurulmuş bubi tuzağıdır. Onlara vermediğin oyu kendi hanelerine yazma tuzağıdır.

Hani derler ya “Ona vermezsen şuna yarar.”Açıkçası CHP değilde küçük bir partiye verirsen AKP’ye, AKP’ye vermezsen CHP’ye yarar” görüşü vardır.

Sevgili kardeşim, işte sistem egemen burjuva güçlerinden birini seçmeye, seçmesen  bile ikisinden birine yarayacak şekilde tasarlanmış hukuk dışı bir tuzak. Bunun adına DEMOKRASI diyorlar.

Hiç düşündün mü onların demokrasi dedikleri şey ne menem şeydir ki sonuçta hep onlar kazanıyor?

Ama öğrendim. Sen de aklını kullan tuzağa düşme! Unutma, demokrasi en çok ihtiyacı olanların eşit, özgür, onurlu bir gelecek için ekmeğin kardeşçe paylaşıldığı, yeryüzünde yaşayan tüm insanlığı aynı gözle gören mazlumların, çalışanların, üretenlerin kardeş sofrasıdır. Bütün dünyanın ezilen haklarının kapitalizmin vahşi sömürü ve yağmasına hayır diyenlerin yolunu aydınlatan ışıktır. Rehberdir.

Sevgili kardeşim,

Bir yolunu bulduk. Onların dayattığı demokrasi oyununu bozduk. Sizin barajlarınız varsa bizim BAĞIMSIZ ADAYLARIMIZ var. Hakkını vermek gerek. Kürt kardeşlerimiz bunu bize öğretti. Hatta öyle ki AKP ile ters düşmüş, ulusalcı milliyetçi “Savaşçı kahramanlar” bile bağımsız adaylıklarla  demokrasi arıyorlar kendilerince. Eh ne diyelim demokrasi denilen sihirli sopa herkese gerekiyormuş. Anlamış olmalarını umarım.

İtiraf etmeliyim ki  12 Eylül 1980 faşist darbesi Türkiye’nin devrimci, demokrat aydınlık damarını kesiverince zayıf, cılız ürkek ve korkak kaldık. Kürt kardeşlerimizi egemen zalimlerin karşısında tek başına bıraktık. Sistem inkarcı, asimilasyoncu, katliamcı uygulamalarla halklarımızın arasına “kan” girmesine yol açtı. Türkler ve Kürtler, onlar – biz diye birimizi diğerine “ötekileştiren” şöven, milliyetçi, ırkçı bir dil geliştirmeye çalıştılar ve halen yapmaya devam ediyorlar. Oysa ben sevgili kardeşim sistemin egemenleriyle ayrı etnik kökenden gelsek de onlarla birlikte kendini “biz” diye asla tarif etmeyi ret ediyor. Aynı etnisiteden gelen egemenlerin ne tarihte, ne bu gün, ne gelecekte suç ortağı olmayı asla kabul etmiyorum. Egemenlerin bu ülkeye, bu toprakların binbir renkteki çocuklarına karşı işledikleri suçların aynı kökten geliyoruz diye paylaşmaya bin kere ‘Hayır’ diyorum.

Beni üzen sevgili kardeşim kendini sol ve sosyalist hatta komünist sayan çevrelerin  kendi egemenleriyle aynı dili “Ülkeyi böldürtmeyiz” nakaratları altında inkarcı, asimilasyoncu, katliamcı sistemi savunur konuma düşmeleridir.

Kısaca sevgili kardeşim, 12 Haziran 2011 seçimleri bizleri bir kez daha sınayacaktır..

Bizlerin barışı, kardeşliği,hakların kardeşliğine olan samimiyetimizi sınayacaktır.

Bin yıllık kardeşliğin Kürt, Türk ve diğer tüm halkların birlikte gönüllülük temelinde barış içinde birlikte yaşama isteğimizi sınayacaktır.

Türk, Kürt ve tüm ezilenlerin sömürüye ve zulme karşı gücünü sınayacaktır.

Bu seçimler kadınların, gençlerin çocukların, oğullarını ve kızlarını kaybeden annelerin acılarını azaltacak vicdani, ahlaki, insani bir sınav olacaktır.

Bu yüzden %10 barajını deldik.

EMEK – DEMOKRASİ – ÖZGÜRLÜK BLOĞUNU KURDUK.

Eğemenler ve onların ulusötesi işbirlikcileri bu ülkeyi adım adım bölmeye, halklarımızı birbirine düşman etmeye, kışkırtmaya, ellerinde ateş, top, tankla gidiyorlar. Kan nehirleri büyüyor. Buna dur deme  vaktidir. Bu ülkenin sosyalistlerini meclise taşıma zamanıdır.

Ölülerin vatan olmaz sevgili kardeşim. Bütün  dünyayı, tüm dünya işçi sınıfının ve ezilen haklarının ortak vatanı sayan bizler; egemen burjuvazinin, para babalarının çok uluslu şirketlerin, silah tacirlerinin, rantiyecilerin, din simsarların sırça köşklerinde rahat uyusun, kasaları para dolsun diye evlatlarımızı kurban etmeyi red ediyoruz. Hiç kimseyi hiçbir şey için “şehit” vermeye “HAYIR” diyoruz.

Sevgili kardeşim, ne demişti büyük ozan Nazım. “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür. Ve bir orman gibi kardeşçesine”

İşte o gün bu gündür. 3. Bölgede Abdullah Levent Tüzel’e ve blok adaylarına oy vermek o ormandaki her bir rengin kardeşce yaşamasına katkıdır, görevdir. Yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği.

 

Baki ÇİFÇİ/ 07/06/2011 -HABERDAR

Önceki ve Sonraki Yazılar
Baki Çiftçi Arşivi