Kelimeler düğümleniyor, kusmak istiyorum!
Kelimeler düğümleniyor, kusmak istiyorum!
Ah-lak-sız-lar demek geliyor içimden. Hem de avaz avaz bağırarak. Öyle bir vicdansızlığın tablosu var ki bugün bu gazetenin manşetinde, okurken içinizin acımamasına imkan yok. Yargısız infaz yapmak istemem ama tarafsızlığımı da koruyamıyorum. Bu haberin hazırlık aşamasında yaşanılanlar, beni ister istemez tarafsız olmaktan uzaklaştırıyor.
41 yaşında, engelli bir kadın. 3 çocuk, en büyüğü lise 1 öğrencisi. Biri engelli. Yıllar önce yerleştikleri Çanta köyünde huzur bulmuşlar. Huzurevinde ve oradaki yaşlılar ile tam bir aile gibi yaşamışlar yıllar yılı... Taa ki o kara günler başlayana kadar.
Adam demeye içim el vermiyor, biri gelip huzurevindeki huzuru bozana kadar! O adam, iddialara göre alkolik. O adam sarhoş kafayla yaşlılara küfürler yağdırıyor. O adam huzurevinde huzur arayana o huzurevini mezar ediyor! O adam o huzurevinde mutlu mesut yaşayan bir aileyi mahfediyor. O adam kirli elleri ile 3 çocuk annesi 41 yaşında engelli ve düşkün bir kadının düşkünlüğünden faydalanıp iğrenç emellerini hayata geçiriyor!
Ne gariptir ki olayı bilen duyan bütün yetkililer 3 maymun oluveriyor. Olayı araştırmaya başladığımızda, kadın gecenin bir yarısı apar topar 3 çocuğu ile sokağa atılıyor. Belediye Başkan Yardımcısı hanımefendi, "Orada ne olduysa oldu ben kurumumun itibarını korumak zorundayım" diyor. Bir yakınına görev yaptığı yerde tecavüz edilse aynı itibar umurunda olacak mı acaba? Aynı umursamazlıkla uyuyabilecek mi gece yastığa başını koyduğunda?
O kadın 3 çocuğuyla ve intiharın eşiğinde dolaşan psikolojisi ile inşaat köşelerinde yatıyor. İnsanlığını yitirmemiş köylülerin yardımıyla yaşamını idame ettiriyor. Ama yaşadıklarına isyan ediyor.
O adam kaçtı. Olayın ardından 15 gündür ortalarda yok. O adamın huzurevinden sorumlu Silivri Belediyesinde görevli amir gelini olayı örtbas etmek için kendini paralıyor. Kadına arka çıkanlara "Seni de aynı sepete koyarız" diyebilecek kadar iğrençleşebiliyor. Vicdanı sızlamıyor. Anne olduğunu unutabiliyor.
Tüm bu olan biten bir kenara, bay Başkan olan bitenden habersiz Kırım Kırım geziyor. Kendisi ile görüşüp derdini anlatmak isteyen engelli çalışanına, "morali bozuk olduğu için" randevu bile vermiyor. Olan bitenden bilmem haberli bilmem habersiz ama o öylece vicdanı rahat geziyor. Gezsin, yarasın başkanıma!
Huzurevinde yaşlılar işkence görüyor, huzurevinde tecavüz skandalı patlıyor! Birim sorumlusu elinde sepet olayı kurcalayanı sepete atmakla tehdit ediyor. Başkanın morali düzelirse Silivri'yi yönetecek! Sorunlarla ilgilenecek, soruşturma açacak inşallah! Bekliyoruz...
Daha vahim bir tablo var aslında. Tüm bu olan biten, o kurumun güvenlik kameralarına takılıyor. Ve bu iğrenç olayın görüntülerini eline geçiren birim müdürü, "Bak elimizde görüntülerin var, kes sesini yoksa senin başını biz keseriz" diye tehditlerle sindirip olayı örtbas ediyor. Yanlış duymadınız. Bakınız. Hizmet makamı, hizmet merkezindeki güvenlik kamerasına yansıyan suç teşkil eden böyle adi bir olayı, olayın mağduruna karşı tehdit malzemesi olarak kullanıyor. Benim dilim kalemim çok şey söylemek, yazmak istiyor. Kadın, başlıyor ağlamaya anlatırken. Göz pınarları kurumuş, çökmüş yüzü ve psikolojisi ile, sarıldığı üç çocuğu için ayakta durmaya çalışarak anlatıyor. Yardım istiyor. İsyan ediyor.
İçim acıyor. "Sen de kadınsın abla. Anla beni" diyor. Söyleyecek tek kelime bulamıyorum. Boğazım düğümleniyor. Hanım başkan, kurumunun itibarını koruyor. Vay be! Ah bizi kimler yönetiyor!...
İYGAD’A MERTÇE ÇÖZÜM!
Haftasonu kongre yapan İYGAD (İstanbul Yerel Gazeteciler Derneği) bir divanı bile oluşturmakta zorlanırken yine devreye patronum Mehmet Mert girdi ve oy birliği ile divanın seçilmesini sağladı. Daha sonra 88 kişinin oy kullandığı kongrede Murat Abdullahoğlu 47, Refik Bek’te 41 oy aldı. İYGAD üyeleri yönetimin devamı yönünde karar verdi. Hayırlısı olsun. Ancak tüm İYGAD üyeleri şöyle bir aynaya bakıp kendilerine çeki düzen vermeli. Gidişat hiç hoş değil benden söylemesi…