Murat Mermer: Müziğin kaderi belediyelerin inisiyatifinde

Murat Mermer: Müziğin kaderi belediyelerin inisiyatifinde
Büyükçekmece Club Aqua'nın solisti olarak tanınan Murat Mermer, teknolojinin de gelişmesiyle müzik piyasasının bir darboğaza girdiğini belirterek, şu anda müzik sektörünün belediyelerin düzenlediği festivallerle ayakta kaldığını ifade etti.

Büyükçekmece'nin ünlü eğlence merkezi Club Aqua'da 11 yıldır sahne alan, bir buçuk yıldır da işletmeciliğini üstlenen Murat Mermer ile müzik piyasasını ve eğlence dünyasını konuştuk. “Türkiye'de iki çeşit müzisyen var. Birincisi gerçek müzisyenler, ikincisi 'müzik çok para kazandırıyor' deyip bu işin içine atlayanlar” diye konuşan Mermer, “Türkiye'de müzik artık festivallerle, konserlerle belediyelerin elinde. Artık konser düzenlemek çok zor hale geldi. Çok ünlü denilen sanatçılar senede belki bir kez konser salonlarını doldurabiliyor. Belediye festivalleriyle müzik dünyası ayakta kalıyor” ifadesini kullandı. Bu durumun müzik kalitesi için dezavantaj olduğunu dile getiren Mermer, “Artık insanların seçerek, para vererek konsere gitme seçenekleri iyice azaldı. Dolayısıyla belediye kimi getiriyorsa onu dinliyor. Belediyeler de kim popülerse onu getiriyor. İnsanlar normal hayatında göremeyecekleri ama televizyon kanallarında her gün gördükleri bu isimleri canlı görmek için o konser alanında toplanıyor. Yoksa şarkıları ya da sanatları için değil. Bu etkiyi yarattığı için de magazinde görünen sanatçılar çok ciddi para kazanıyor. Çünkü daha çok tanınan ve merak edilen onlar” diye konuştu.

Müziğe başlama hikayenizi soralım öncelikle...

5 – 6 göbekten İstanbulluyuz. Fatih'te oturuyorduk ama Büyükçekmece'de yazlığımız vardı. İki ilçe arasında büyüdük. Müziği öğrenmeye 8 yaşında başladım. TRT Gençlik Koroları'nda görev aldım. 19 yaşında da sahneye çıkarak müzikten ilk kez para kazandım. İlk kez Silivri'de sahne aldım, sonrasında Türkiye'yi gezmeye başladım. 30 yaşına kadar konserler, festivalleri dolaşarak geçti. 30 yaşında bir albüm yaptım. Aslında albüm çok iyi gitti. Kral Tv Müzik Ödülleri'nde en iyi çıkış yapan sanatçı dalında aday gösterildim. Her şey yolunda gidiyordu ama prodüktörümüz Burhan Aydemir maalesef güçlü bir zamanında değildi. Çok fazla destek olamadı. Olamayınca da tanıtım sürecimiz yarıda kaldı. Sonrasında kendi gücümüzle tanıtım yapmak o kadar kolay olmadı. İkinci albümü de yaptım. İlki kadar iyi gitmedi. Ama iyi gitmeyen şey sadece albümlerdi. Onun dışında sahne çalışmaları her zaman iyi gitti. Nereye gitsem mekanları doldurdum. İyi kötü bir ün yaptım, en azından bizi takip eden bir kitlemiz bu.

Para için müzik yapanlar var

Büyükçekmece'de Club Aqua denince siz akla geliyorsunuz. Ne zamandan beri buradasınız?

11 yıldır aynı mekanda yana Club Aqua'da sahneye çıkıyorum. 1 buçuk yıldır da işletiyorum.

Günümüzde kendisine sanatçı diyen çok isim var. Özellikle müzik kanallarının ve magazin programlarının artmasıyla 'sanatçı' sayısı arttı. Ama birçoğu da üretici değil aslında. Siz müzikteki bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye'de iki çeşit müzisyen var. Birincisi gerçek müzisyenler, ikincisi 'aa bu müzik çok para kazandırıyor, bir konserden 20 – 30 bin lira alınıyor' deyip bu işin içine atlayanlar. Böyle deyip bu işe giren ve işi başaran; tepeye çıkan isimler de var bu arada. Yine tepelerde çok iyi müzik yapan isimler de var. Ama çok iyi müzik yapıp sivrilemeyen kişiler de var. Artık müzik pastası çok renk değiştirdi. Bundan 10 sene önceki durum yok. Çünkü internet ve sosyal medyanın yaygınlaşması müzik dünyasını da etkiledi. İnsanlar kendilerini müzikten başka ifade edebilecekleri mecralar buldu. Eskiden biz kimliklerimizi biz müzikle ifade edebiliyorduk. Ben rockçıyım, sen popçusun, öbürü arabeskçi gibi... Ama artık insanlar kendilerini ifade edebilmek için müziğe ihtiyaç duymuyorlar. Facebook'ta, Twitter'da hissettiklerini yazıyorlar, fotoğraf koyuyorlar, hatta emojilerle yazıya bile gerek kalmıyor. Dolayısıyla müzik reklam müzikleri, film müzikleri çok çeşitli yerlere yayılmak zorunda kaldı.

İletişim teknolojisindeki bu gelişme müzisyenleri nasıl etkiliyor?

Artık şarkıcılar için daha kolaymış gibi gözükse de bence daha zor bir dönem. Evet, kendini duyurmak daha kolay. Eskiden tek bir kanal varmış ve oraya çıkmak bir meseleymiş. Bugün onlarca müzik kanalı, internet, radyolar var. Ama o kadar çok insan bu işi yapıyor ki, dinleyici kitlesinin dikkatini çekmek artık çok zor. Sadece birkaç saniye göze çarpıp kaybolabiliyorsun. Çok ısrar edersen, tanıtım gücün yüksekse bir yere varabiliyorsun. Ama işte gerçek müzisyen dediğim ve gerçekten müziğe gönül vermiş, kazanacağı parayı çok da fazla umursamayan kişiler ısrarla üretmeye devam ediyor. Ve müzik dinleyicisi bence onları takip etmeli. Çünkü onlar ne olursa olsun piyasadaki çarklara ayak uydurmadan kendi dünyalarında müziklerini yapıyor. 10 – 15 yıl önce Hande Yener'in 'Yalanın Batsın' şarkısıyla çıkmasından sonra şimdilerin tabiriyle 'giderli' şarkılar oluştu. O günden bugüne popüler şarkıların yüzde 80'i 'ben senin neyine bakayım', 'sen beni bırakamazsın ben seni terk ederim', 'beni çok ararsın' gibi mesaj kaygılı hale geldi. Ezilmiş olan insanların duygularını okşayabilmek adına tamamen psikolojik bir operasyon ve ticari müzik denilen şeyler bunlar.

Ne ayıplarım, ne överim

Ama öte taraftan ayakta kalmak için albümün satması ve sanatçının para kazanması da gerek... 

Artık o globalleşme denen şey gerçekleşti galiba. İşte her şey içiçe girdi. Artık bir şeyleri ayıramaz hale geldik. Müziği ticaretten ayıramıyorsun. Sadece müzik yapıyorum diyemezsin, hiç kimseye satmadan ayakta kalamazsın. Ne kimseyi ayıplıyorum ne de kimseyi çok övüyorum.

Magazin programlarına çıkanlar, özel hayatları ile gündemde olanlar daha revaçta sanki?

Bu gerçekten çok büyük bir problem. Sanat kelimesinin içi tamamen boşaltılmış durumda. Sanatın hatta müziğin diğer dallarını sanat olarak görmemek gibi bir durum oluştu. İstemeyen hiç kimse magazin programlarının malzemesi olmaz. Magazin para kazanmak için müthiş bir araç. Bazı isimler de özellikle buralarda görünmek için özel çaba harcıyor, reklam ilişkileri yaşıyor, hatta para veriyor. Çünkü Türkiye'de müzik artık festivallerle, konserlerle belediyelerin elinde. Artık konser düzenlemek çok zor hale geldi. Çok ünlü denilen sanatçılar senede belki bir kez konser salonlarını doldurabiliyor. Belediye festivalleriyle müzik dünyası ayakta kalıyor. Ama bu da şu dezavantajı getiriyor; artık insanların seçerek, para vererek konsere gitme seçenekleri iyice azaldı. Dolayısıyla belediye kimi getiriyorsa onu dinliyor. Belediyeler de kim popülerse onu getiriyor. İnsanlar normal hayatında göremeyecekleri ama televizyon kanallarında her gün gördükleri bu isimleri canlı görmek için o konser alanında toplanıyorlar. Yoksa şarkıları ya da sanatları için değil. Bu etkiyi yarattığı için de magazinde görünen sanatçılar çok ciddi para kazanıyorlar. Çünkü daha çok tanınan ve merak edilen onlar. Sanat bence para kazanma aracı olmamalı, aslında sorun da ordan başlıyor. Sanatçı insan rahat olmalı. Biz müzik yaparken ister istemez 'tutsun' endişesi yaşıyoruz. Bu da her şeyi standartlaştırıyor.

Siz kimleri dinliyorsunuz. Ya da idol olarak gördüğünüz isimler var mı?

Ben hala eskileri dinliyorum. Barış Manço benim için bir numaradır. Hem efendiliğiyle, hem insanlığıyla, hem yazdığı sözlerle, hem de yaptığı müzikle örnek aldığım isimlerden biridir. Cem Karaca'ya bayılırım. Şu an hayatta olsaydı onunla çalışmak için birçok şeyden fedakarlık yapabilirdim. Haluk Levent'i çok severim. Kendisi ağabey diyebileceğim kadar yakın gördüğüm biridir. Onun sahne hakimiyetine hayranım mesela. Kendi problemleri olmasına rağmen, medyada destek bulamamasına rağmen ısrarla iyi müzik yapmaya devam ediyor.

Haluk Levent siyasi kimliğini ortaya koyan isimlerden birisi. Sanatçıların siyasetten uzak durması gerektiğiyle ilgili bir kanı vardır. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İnsan samimi olmalı. Eğer gerçekten söyleyecek bir fikri varsa sanatçı olup olmaması çok da önemli olmamalı. Ben siyasi anlamda doluysam, biriktirdiysem ve gerçekten söyleyecek bir sözüm varsa bunu söylemeliyim. Bunun benim şarkıcı olmam ya da olmamamla ne alakası var? Mesela doktorlar 'aman ben konuşmayayım, hastalarım bana kırılır' diye düşünüyorlar mı? Sanatçıların da bence düşünmemesi, konuşabilmeleri gerek. Ama maalesef bunu anlayabilecek kitle çok küçük. Takım tutar gibi siyasi görüşler tutulduğundan dolayı sanatçılar siyasi görüşünü söylediğinde ya da bununla ilgili çeşitli çalışmalar yaptığında karşı taraf düşman olabiliyor. Bu nedenle siyasetten uzak duranları da ayıplamıyorum. Ki ben de o uzak duran isimlerden biriyim.
Siyaset hiç olmamalı

Kelime oyunu bölümümüzde siyasetle ilgili geniş bir açıklama yapan Mermer, “Siyaset tamamiyle olmaması gereken bir şey. Çünkü siyasetin çözmeye çalıştığı her şeyi aslında çözmesi gereken kişiler teknisyenler ve teknoloji. Siyaset kural koyar, risk gerçekleştikten sonra ne olması gerektiğini yasalarla belirler. Örneğin siyaset iki araba birbiriyle çarpıştığında ne yapılması gerektiğini söyler. Ama halbuki o iki arabaya sonar cihazı koyarsanız istese de çarpışamaz. Dolayısıyla da kurallara gerek kalmaz. Siyaset evimizi soğutamaz, ısıtamaz, bizi iyileştiremez, karnımızı doyuramaz. Bunu yapanlar teknisyenlerdir, tekniktir, bilimdir. Bence tüm dünya bu sistemden vazgeçmeli; siyasetle ilgili düşündüğüm tek şey bu” diye konuştu.

RÖPORTJIN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ:

http://www.gazetemistanbul.com/murat-mermer-muzigin-kaderi-belediyelerin-inisiyatifinde-roportaj,179.html

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.