Kuşatma altında yaşam savaşı

Kuşatma altında yaşam savaşı

Gizli gücün hikmetini hissetmeye başladık… Krallıkları yıkan, cumhuriyetleri, sosyalist rejimleri kuran, Kilisenin içini boşaltan, İslam’ı terörle bir anılmasını sağlayan o muazzam güç insanlığın sığındığı tüm kaleleri birer birer yıkarak geliyor… Kalabalık yığınlar bunu bir türlü görmek istemiyor. İstemiyorlar çünkü okumak, araştırmak ve düşünmek bir grup bilgi sapığına bırakılmış durumda. Tüm değerlerin birer birer yok edilmesi o muazzam güç için artık çocuk oyuncağı gibi…

Sığınacak limanlar tek tek yıkıldı.

Sosyalistin, İslamcının, Kürt’ün, Türçü’nün, Alevinin-Sunninin ve liberalin sahtesi ile yaptılar bunu…

 

ABD, İngiltere’nin kurduğu rezerv bir devlettir öğrenin artık… Kirli işlerini onun üzerinden gerçekleştirir… Anlayın artık!

ABD’nin parası bile yoktur… Bilin şu gerçeği; dolar, birkaç para peygamberinin altın karşılığı olmayan para birimidir… 

Hollywood onun beyin yıkama aracıdır…

Medya ve finans kurumları onun kulu-kölesidir…

Bu gücün adı “paranın peygamberliği”dir…

Amacı, “dünya krallığı”dır…

Gücünü dolardan alır. Dolara hükmeden insanlığı hükmetmektedir. Bu güç İngiltere’de yaşamaktadır. Dünya savaşları çıkarır, krallıkları, demokrasileri yıkar… Ülkeleri borçlandırır köleleştirir… Rakiplerinin cumhuriyete geçmesi için çırpınan bir krallıktır o!

Masonluk tezgahı ile kullanacağı zayıf karakterli insanları bulur, avlar…

Nasıl becerir bilmem ama onları iktidara getirir…

 

Biraz alı olan son genel seçimlerde hangi partiye oy vereceğini kara kara düşündüğünde bu gerçeği anlamalıydık. Tüm dünyada olduğu gibi biz de anlamadık, öylece savuşturup geçtik… CHP ve MHP’de yaşananlar bu gücün kimin arkasında olduğunu anlaması için güzel bir örnekti aslında.

Ama olmuyor işte…

 

Fransız ihtilaline kadar mutlakıyetle yönetilen ülkelerde tek seçicinin işi ehline vermek gibi bir şansı olabiliyordu. Bu, iyi eğitimli biri veya namuslu bir ailenin oğlu olarak da karşımıza çıkabiliyordu. Görevini yaptığında takdir, yoldan çıktığında kötekle yola sokuluyordu. Görevine son vermek, tek seçicinin yani kralın namus ve yönetim ahlakına kalmıştı.

Para pulla bir işi olmayan, seçim derdi taşımayan hükümdarın tek maksadı ülkesini iyi yönetmekti.

Derken, cumhuriyet fikriyle birer birer yıkıldılar. Kral Faruk’un ünlü şu sözü gibi: “Yakında dünyada 5 kral kalacak. Dördü, iskambil destesinde; diğeri İngiltere’de!”

Öyle de oldu.

(Fransız, İtalyan, Alman, Rus ve Osmanlı, İngiltere’nin en büyük rakip krallıklardı. Peşi-sıra yıkılıp tarih oldular. Bunun için bir savaş yetti!)

Fransız ihtilaliyle teker teker krallıklar yerlerini cumhuriyetlere bıraktılar… Bıraktılar da ne oldu? Ne savaşlar, ne hukuksuzluk, ne yoksulluk, ne de yolsuzluklar son buldu.

Ayaklar baş oldu.

(Arada sorayım: Bir kralı rüşvetle veya vaatle satın alabilir, kandırabilir misiniz?

Ya politikacıları? Şöyle bir düşünün: Hangisi daha kolay satın alınabilir?)

 

Demokrasi zırvası

 

Cumhuriyete geçip de gerçek demokrasiye ulaşan kaç ülke sayabiliriz?

Hadi birlikte sayalım: İsveç, İsviçre, Norveç, İtalya, Finlandiya, Hollanda, Lüksemburg, Belçika, Avustralya, Almanya, İngiltere, Fransa, Portekiz ve İspanya.

Evet, demokrasinin varlığından sadece yukarıda saydığım ülkeler akla geliyor. Kusurlarına rağmen saydığımız bu ülkelerdeki demokrasinin iyi işlediği ifade edilir.

Ama burada bir sıkıntı göze çarpıyor.

Bu ülkelerin arasında krallık olan ülke sayısı hiç de azımsanmayacak kadar çok.

Örnekle: İsveç, Norveç,  Hollanda, Lüksemburg, Belçika, İngiltere ve İspanya birer krallık!

(Gördüğümüz gibi iyi yönetilmek için krallık bir engel değil, demokrasinin olması için cumhuriyet de şart değil!) 

 

Sosyalizm mi?

 

Her şey 1917 yılında Rusya’da gerçekleşen devrimle başladı. Sömürünün sürdüğü ülkelerde de benzer devrimlerin gerçekleşmesi beklendi.

Sıradaki ülkenin İngiltere olacağı tahmin edildi.

Ama olmadı.

(Olamazdı da… Çünkü Lenin Almanya’dan iki vagon mühürlü altınla Rusya’ya geçmişti. Bu altınları kim verdi acaba? O altınları Lenin’e sunan Alman bankerler kimin ailesindendi? Lenin de karşılığını petrol imtiyazını Rockefeller’e, eğitim imtiyazını da yine bir dolar milyarderi olan Hammer’e vererek ödedi!!! Bu üç isim de aynı ırktandır!!!)

Sovyet yöneticileri halkına kapitalizme alternatif bir refah ve özgürlüğü sistemi sunamadı. Sunamazdı da… Stalin ve Beria ile bu hülyayı kısa sürede tükettiler.

(Ukrayna sözü: Yahudiler çok akıllı millet! Sosyalizmi bize, Siyonizmi kendilerine aldılar!)

Avrupa’daki sosyalist rejimleri sosyalist sayamayız. Bu ülkelere sosyalist rejimler Sovyet işgali ve Amerika’nın göz yummasıyla zorla getirildi. Bir domino destesi gibi bir biri ardına yok olup gittiler.  Dünyadaki Marksist partiler, mihrap çökünce kendileri de birer birer yok olmaya, ya da marjinalleşmeye başladılar.

Gelirden pay almaya bekleyen yoksul yığınlar hayal kırıklığı ile bir kez daha yıkıldı.

 

Not: Dünyadaki bütün ünlü solcular Yahudi iken, İsrail Musevi şeriatı ile yönetilen bir din devletidir!!! İlginçtir; İsrail’in yüzde 80’i ataisttir…Zenginler komünizmi, yoksullar kapitalizmi savunmaktadır.

Kaynak: Yahudi yazar Efraim Kişron…

 

İslam nerede?

 

“İslam” denince akla İran ve Suudiler gelir.

Gönülden savunan kaç Müslüman bu iki ülkenin uygulamalarını gönül rahatlığı ile savunabilir. “Aha size İslami rejim budur” diyebilir? Bu iki ülke de İslamiyet’in bir alternatif yönetim biçimi olamayacağını kör gözümüze batırmak için yarışıyor. Yok efendim kadınlar zorla örtünecek, yok nargile içemeyecek, yok otomobil kullanamayacak vs.vs.

İslami rejime dair bilgilerimiz bunlar…

Ülkemizdekiler sanki farklı… Tek bildikleri türban… Filistin’de üç kişi öldürüldüğünde ayaklanan Cuma namazı sonrası protestocuları Irak’ta 1,5 milyon Müslüman öldü ortada yok! Afganistan’da yanlışlıkla köyler bombalanıyor çoluk çocuk katlediliyor yine ortada yok!

İsrail yapınca varlar, ABD yapınca yoklar???

“Dünyanın başında iki bela devlet var” diyenlere soruyorum…

ABD ve İsrail’i kim kurdu?

 

Bu İslam, bu demokrasiler, bu cumhuriyetler ve bu sosyalist devletler birinin çok işini kolaylaştırdı.

 

Hepsi yalan mıydı?

 

Sanki gizli bir el insanlığın kurtuluşuna götürecek tüm yolları birer birer yıkıyor…

Krallık olmuyor, ulusal birlikler olmuyor, demokrasi-cumhuriyet olmuyor, sosyalizm fos çıkıyor, İslamiyet en kötü ve en çağdışı yönetim gibi karşımıza çıkarılıyor.

Dolar-İngiltere-Yahudi üçlüsünün büyük rüyası olan “Dünya Krallığı”na doğru mu gidiyoruz yoksa?

Umalım bu komplo teorisi deli saçması, umalım salakça bir iddia olsun!

 

Sovyetler Birliği, Çekoslovakya, Yugoslavya derken Büyük Ortadoğu Projesi ile Afganistan, Irak, Suriye, Tunus, Libya, Mısır birden darmadağın edildi?

Sırada İtalya, İspanya, Türkiye ve İran’ın olduğu söyleniyor?

 

Krallık yok!

Cumhuriyet-Demokrasi yok!

Sosyalizm yok!

Etnik birlikler yok!

İslam yok!

İyi de dostlar, bir araya gelmemiz bir güç olmamız için bir şeylere inanmak ortak noktalarda toplanmak zorunda değil miyiz?

Hal böyle olunca biz neye inanacağın, hangi fikre sığınacağız?

Bu oyunu nasıl bozacağız?

 

Balık avlamanın en kolay yolu, “suyu bulandırmak” değil miydi?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi