AVM yapacaklarına okul yapsınlar

AVM yapacaklarına okul yapsınlar
Eğitim - Sen 7 No'lu Şube Başkanı Mehmet Emin Kırşanlıoğlu, son Milli Eğitim Şurası'ndaki 'Osmanlıca'nın seçmeli ders olarak okutulması kararına değinerek; "Osmanlıca'ya gelene kadar eğitim sisteminin çözülmesi gereken yüzlerce sorunu var" diye konuştu. K

Cumhurbaşkanlığı sarayı, Milli Eğitim Şurası, Osmanlıca'nın okullarda ders olması, Alevi açılımı, Yavuz Bingöl'ün sözleri gibi birçok konunun tartışıldığı bugünlerde 2015 yılı bütçe kanun tasarısı TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda kabul edilerek Genel Kurul'a sevk edildi. Emekçilerin taleplerinin hiçe sayıldığını ve bütçe hakkının yok edildiğini iddia eden KESK, yarın Ankara'da geniş katılımlı bir miting düzenliyor. Miting öncesi KESK'e bağlı sendikalardan biri olan Eğitim – Sen'in İstanbul 7 Nolu Şube Başkanı Mehmet Emin Kırşanlıoğlu ile gündemdeki konuları ve eğitimin sorunlarını konuştuk.

Eğitimin gündem değiştirmeye yönelik tartışmalara kurban edildiğini söyleyen Kırşanlıoğlu, "Eğitimin kalitesinden sınıf mevcutlarının fazlalığına kadar birçok sorunun yaşandığı eğitim sisteminin öncelikli problemleri hiç tartışılmıyor. Geçen hafta yapılan şurada Osmanlıca kadar matematik, fen bilimleri derslerindeki başarı oranı tartışılsaydı çok daha verimli olurdu" dedi. Okulların yetersizliğinden de bahseden Kırşanlıoğlu, hükümete seslenerek, "Her mahalleye AVM yerine okul yapılsın" çağrısında bulundu.

 

KESK'in yarın Ankara'da yapacağı mitingin hedefi ne? Sizin talepleriniz ne olacak?

Biliyorsunuz 2015 bütçesi komisyonda kabul edildi ve diğer yıllarda olduğu gibi bu bütçede de emekçiden yana bir iyileştirmenin olmadığını görüyoruz. Vergi yükünü doğrudan ya da dolaylı olarak emekçi sınıf ve halkların omuzlarına yükleyen bir bütçe oluşturuldu. AKP hükümeti Suriye'de neredeyse kendi eliyle çıkardığı bir savaşa ya da savaş yatırımlarına milyarlarca lira para harcıyor. 500 tane TOMA siparişi verip 150 milyon doları, Ak saray yaptırıp 1,3 milyar dolar gibi bir parayı harcayabiliyor. Buna rağmen kamu emekçilerine, emeklilere, asgari ücretle geçinenlere yok denecek kadar az zam yapıyor. Örneğin geçen sene kamu emekçilerine 123 TL zam verildi. Geçen yıl olduğu gibi bu sene de asgari ücretliye günlük 1 lira zam öngörlüyor. Bir simit parası bile değil. 

 Memura yapılan zammı az mı buluyorsunuz?

Vergilerin yüzde 78'ini bizden yani maaş alan insanlardan alıyor. Ama bütçenin yüzde 78'i bu insanlara mı dönüyor, hayır! Bunlarla gemicikler alıyorlar, saraylar yaptırıyorlar, kendi zenginlerini yaratıyor, Biz buna olan tepkimizi dile getirmek, taleplerimizi sıralamak için sokağa çıkıyoruz. Savaşa, yoksulluğa, talana karşı halkçı bir bütçe ve demokratik bir Türkiye isteğimizi dile getirmek için Ankara'ya gidiyoruz.

 

Mitinge müdahale olur mu?

İzinli bir miting olduğu için müdahale olacağını düşünmüyoruz. Ama ne olacağı da belli olmaz. Çünkü hükümetin bu konuda dosyası kabarık. Biz gaz da olsa, jop da olsa eylemlerimizi gerçekleştiriyoruz. Bu kez yine kararlıyız, bu mitingi gerçekleştireceğiz.

 

Eğitime gelirsek, son yapılan Milli Eğitim Şurası'nda 'Osmanlıca'nın seçmeli ders olarak okutulması ile ilgili bir karar alındı. Siz Eğitim – Sen olarak bu karara nasıl bakıyorsunuz?

Osmanlıca şura'da ilk önerildiği gibi geçmedi. İlk önerdiklerinde bütün eğitimde zorunlu olmasını istenmişti. Bu karar alınmadı. İmam hatiplerde zorunlu, diğerlerinde seçmeli ders olarak okutulmaya başlanacak. Biz liselerde seçmeli ders olarak okutulmasına karşı değiliz. Yalnız burada da şöyle bir durum ortaya çıkıyor. Çocuk başka bir dersi seçmek istese dahi müdür 'onun hocası yok, sen bu dersi seçeceksin' diyor ve bir biçimde zorunlu hale geliyor. Biz Osmanlıca'nın da seçmeli olmasına karşı değiliz. Fakat zorunlu seçilmesine karşıyız.

 

Nasıl olmasını istiyorsunuz?

Dediğim gibi liseler için uygulanabilinir ancak bu ilkokul yada ortaokul seviyesindeki öğrencilerin ne işine yarayacak, bunu pek anlamış değiliz. Mezar okumaktan bahsediyorlar da eğer bundan başlayacaksak Anadolu bin yıllardır mezarlarla dolu. Bizim ta Hititler döneminden kalma mezarlarımız var. O zaman biz ilkokul çocuklarına Hititçe'yi, Göktürkçe'yi, Uygurca'yı da öğretelim. Ki Osmanlıca'dan önce Kürtçe meselesi, ana dilde eğitim meselesi var. sen bunları çözmemişsin, gündem değiştirmek için Osmanlıca diyorsan; farklı bir amaç varmış hissi yaratırsın.

 

Şura ile ilgili aklımızda sadece 'Osmanlıca' meselesi kaldı. Ancak hepimiz biliyoruz ki öğretmen atamalarından sınıf mevcutlarının fazlalığına kadar eğitim sisteminin birçok sorunu var. Size göre bu şurada neler konuşulmalıydı?

Şura'da matematik, fen bilimleri, Türkçe hiç konuşulmadı mesela. Daha doğrusu konuşuldu ve şu karar alındı; fizik matematik gibi derslerde de değerler eğitiminin konularıyla ilişkilendirilecek!

Halbuki Türkiye matematik başarısında 60 ülke arasında 54'üncü, fen bilimlerinde 56'ncı sırada. Bu sıralama 20 ülke arasında yapılsa sonuncuyuz. Bu başarı ya da başarısızlığın masaya yatırılıp çözüm aranması gerekirken hiç konuşulmadı. Şura'da bunları tartışacaklarına mesela sınıfların mevcutları nasıl düşürürüz ya da okul sayısını nasıl çoğaltırızı veya öğretmen sayısını nasıl arttırırızı konuşsalardı keşke. 12 yıldır Türkiye eğitimde başarı sıralamasında iniyor mu, çıkıyor mu? Bu hiç konuşulmuyor mesela. Her mahalleye, her metrobüs durağının yanına bir AVM açmayı yapabildikleri gibi her mahalleye en az bir okul açmanın yollarını konuşsalardı çok daha verimli olurdu.

 

Son yılların en çok tartışılan konularının başında zorunlu din dersi geliyor. Hatta son şura'da da zorunlu din dersinin ilkokul 1. sınıftan itibaren başlaması tartışmaları yaşandı. Siz Eğitim – Sen olarak zorunlu din dersinin kaldırılmasını istiyorsunuz. İnsanların din bilgisi almasının ne zararı olabilir?

Biz diyoruz ki din kültürü dersi de seçmeli olsun ve isteyen okusun. Şu an 4'ncü 5'nci sınıftan itibaren din dersi var. Ama bunların kitaplarının hepsinde diğer dinlerin isimlerinin geçtiği bir cümle bile yok. Öğretilen din bilgisi değil İslamiyet'in Sünni mezhebinin bilgisi. Örneğin Alevilerle ilgili hiçbir bilgi yok, Hristiyanlıkla ilgili yok, Yahudilikle ilgili yok. Üstelik çocuklara da baskı yapılıyor. Geçenlerde bir şikayet geldi. Beylikdüzü Büyükşehir Ortaokulu'nda bir Din Kültürü öğretmeni Alevi bir çocuğu duaları ezberlemedi diye dövmüş. Velisi, 'sen benim çocuğuma istemediği bir şeyi nasıl ezberletirsin' diye öğretmenden şikayetçi olmuş ve karakolluk olmuşlar. Peki sonuç ne? Bu öğretmen adeta mükafatlandırılıyor ve İmam Hatip Lisesi'ne müdür yardımcısı olarak atanıyor.

 

Amaç mı farklı?

Bunlar ortada dururken 2 ve 3'ncü sınıflara din dersini zorunlu hale getirmek; anaokuluna 'değerler eğitimi' adı altında dini bilgileri sunmaya çalışmak farklı bir amacın olduğunu gösteriyor. Ana sınıfına giden bir çocuğun öğrenmesi gereken değerler nelerdir, insan sevgisi, hayvan sevgisi, arkadaşlık, dostluk... Ama getirilmek istenen 'cuma'ya gidilir mi?', 'bayram namazı nedir', 'kurban kesilmeli mi'. “Bu ülkede Hristiyanlar da var, onlar da noeli kutluyor” diye bir yazı görmedim din kültürü kitaplarında. Kimin değerleri Müslüman Sünnilerin değerleri, kimin dini Müslüman Sünnilerin dini...

 

Bir de türban konusu var...

AKP hükümeti üniversitelerde türbanın üniversitelerde serbest olması gerektiğini söylediğinde biz de destekledik. O dönem hatırlanırsa yine Bülent Arınç'tı ve kesinlikle liselerde türbanın tartışması bile olmayacak dedi. Sonra başka bir şurada önerildi ve liselerde serbestliğe geçildi. Sonrasında ortaokullarda şu an serbest, ilkokullara da gelen tepkiler nedeniyle gelmedi. Ama bundan sonraki şuralarda muhtemelen ilkokul ve okul öncesi eğitimde türbanı getirecekler diye düşünüyoruz. Çünkü yaptırımları bugüne kadar hep böyle oldu. Ve bizi de hep niyet okumakla suçladılar. Ama o okuduklarımız bir bir gerçekleşti. 9 – 10 yaşındaki çocukların türban takması, yani ergenliğe bile girmemiş çocuklara bir kadın rolü yüklenilmesine Eğitim – Sen olarak yanında durmamız mümkün değil.

 

Eğitim camiasında son aylarda en çok tartışılan konulardan biri de müdür atamaları oldu. Eğitim Bir-Sen'li isimlerin müdür olarak atandığı ve başka bir kriter aranmadığına yönelik hem sizin hem de Türk Eğitim-Sen'in iddiaları oldu. Geçen haftalarda atamalar tamamlandı. Sonuç ne, sizin dediğiniz gibi mi oldu?

Maalesef bizim dediğimiz gibi oldu. Bizim bölgemizde değerlendirmeye katılan 28 müdür arkadaşımız vardı. Sadece 8 tanesi değerlendirmede yüksek puan aldı. 20'si düşük puan aldı. Sonraki müdürlüğe müracaat edenlerin içinde de Eğitim – Sen'li 2 müdürümüz 70'in üzerinde puan aldı. Atanan bir müdürümüz bile yok. Biz de en az Türk Eğitim – Sen yada Eğitim Bir Sen kadar örgütlüyüz. Üye sayılarımız arasında uçurum derecesinde fark yok. Ancak bizden 1 tane müdür yok, yüzde 98'i Eğitim Bir – Sen'li... Yüzde 2 ise Türk Eğitim – Sen'li; sanırım onları da 'bakın hepsi bizden değil' demek için atadılar. Peki atamalarda kriterler ne? Evrensel kriterler mi, bilimsel kriterler mi, yüksek lisans mı yapması lazım, doktora mı yapması gerek? Hiç bunlarla ilgili bir şey yok! Müdür olmak için artık AKP yandaşı bile olmak yetmiyor militanı olmak gerekiyor. Velileri, öğrencileri AKP'nin yaptığı mitinglere, panellere götürecek; mahallelerde örgütlenme çalışması yapacak müdürler arıyorlar. Bu nereye varır, AK Parti hükümetinin sonunu getirir. Çünkü insanlar artık bazı gerçekleri görüyor. Sadece alternatif arıyor. Bulduğu an bırakacak.

 
Sosyal çocuk tehlikelerden uzak durur

 Son zamanlarda gençler arasında bonzai kullanımının arttığını görüyoruz. Uyuşturucu yaşının 11'e düştüğü, okul etrafında uyuşturucu satıcılarının yuvalandığı, okulların güvenlik sorununun yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Sizin Eğitim - Sen olarak bu konuyla ilgili bir çalışmanız var mı? Tedbir olarak sizce neler yapılaması gerekiyor?

Biz aslında bu bahsettiğiniz sorunları bir güvenlik değil eğitim meselesi olarak görüyoruz. Çünkü çocuklara yeterli imkanlar verildiği zaman güvenlik meselesi zaten ortadan kalkar. Bu nasıl olur? Çocuğa evde annesi 'dur, otur' diyor; okula geliyor öğretmeni 'dur' diyor. Çocuk enerjisini atacak alan bulamıyor. Bahçesi yeterli, içinde futbol, basketbol sahası yada yüzme havuzu olan bir devlet okulumuz mu var, yok! Çocuk ortaokula yada liseye geliyor, aynı şey devam ediyor. Evde ve okulda 'aman dur' deniliyor. Bugün tartıştığımız seçmeli dersler Eğitim – Sen'in savunduğu ilkelere göre olmuş olsaydı yani bir öğrenci haftada 2 gün hangisini istiyorsa bir spor, müzi, folklor kursuna gitseydi ya da resme yeteneği varsa resim atölyesine yönlendirilseydi; emin olun güvenlik, uyuşturucu ya da farklı olaylar en az derecede yaşanırdı. Liselerde müzik, resim, beden eğitimi gibi derslerin saatini haftada 1 saate indirdiler; yerine başka dersler koydular. Aynı zamanda ders saatleri arttığı için dersler blok yapılıyor; 80 dakika ders yapan öğrenciye 10 dakika teneffüs veriliyor.  Çocuk 10 dakikada kantine bile inemiyor. Burada güvenlik sorunu da çıkar, isyan da çıkar, bonzaiye de başlarlar, sigara da içerler, öğretmene saldırı da yaşanır. Madem biz çocuklarımızı kötü alışkanlıklardan uzak tutmak istiyoruz, yapılacak şey onların sosyal bir birey olmasını sağlamaktır. Bunu yaptığımız zaman okulun fiziki şartları, okul önlerindeki satıcılar, etrafındaki güvenlik durumu düşünülmesi gereken en son mesele olur. Bunlar birbirinden çok bağımsız gözükse de gerçekte bire bir ilintilidir. Çocukların kendilerini ifade edebileceği alanların oluşturulması gerek.

 
Eğitimde cinsiyetçi bir yaklaşım var

Eğitim - Sen 7 No'lu Şube Kadın Sekreteri Simge Yardım Dağ da eğitim sisteminde kadını eve kapatan bir anlayışın hakim olmaya başladığını iddia etti. Son yapılan değişikliklerin ve türbanla ilgili serbestilerin bunun en büyük kanıtı olduğunu söyleyen Dağ, "İlkokulda türban resmiyette yok ancak bazı ilçelerde fiiliyatta var ve öğretmenler bunlara çok fazla müdahalede bulunamıyor. Eğitime de cinsiyetçi bir yaklaşım var. Özellikle kız öğrencilere yönelik değişiklikleri ele aldığımızda bu çok net ortaya çıkıyor.

Kız öğrenciler eğitimden uzaklaştırılmaya çalışılıyor. Örneğin ortaokuldan sonra kız öğrencilerin açık lisede okuyabilir demesi, daha fazla kapatarak evlere hapsetmeye çalışmaları, türbanı ilkokula kadar sokmaları bunun göstergesi. Küçük yaştan itibaren bu şekilde yetiştirilmiş kız çocukları ve kadınlar istiyorlar. Bütçede de bu var. Kadını iş yaşantısından uzaklaştıran, çocuk doğurmaya, yaşlı bakmaya yönlendiren bir süreçle karşı karşıyayız. Ki bunu hayat bilgisi kitaplarındaki betimlemelerde de görüyoruz. Kadın evde yemek yapan, temizlik yapan olarak resmedilirken; erkek ise dışarıda çalışan ve eve para getiren kişi olarak gösteriliyor" diye konuştu.

 


 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.