Ben bizim mahallenin delisiyim

Ben bizim mahallenin delisiyim
CHP 3. Bölge Milletvekili Aday Adayı Opr. Dr. Ali Şeker gazetemize konuştu. CHP’nin Türkiye’nin birleştirici gücü olacağını ifade eden Şeker, «Ben partilimin gece gündüz demeden bu ülkenin karanlıktan kurtarılması için çalışması gerektiğini söylüyorum» de

CHP ilçe başkanlığı, il genel meclis üyeliği ve daha birçok görevlerde bulunmuş olan Opr. Dr. Ali Şeker 3. Bölge milletvekili aday aday oldu. Ön seçime iddialı giren adaylar arasında yer alan Şeker siyaset ve kendisine dair bütün bilinmeyenleri Gazete İstanbul'a anlattı. Milletvekili seçilmesi halinde, "Bugün nasılsam, yarın da öyle bir insan olarak kalacağım" diye konuşan Şeker, "Ben çok çalışkan bir insanım. Bu konuda mütevazilik yapmayacağım" şeklinde konuştu.  


Neden aday olmaya karar verdiniz?

12 Eylül darbesi benim ilk gençlik yıllarımda gerçekleşti. Yaratılan apolitik saadet zinciri ortamında büyüdüm. Tıp fakültesinde okurken politikayla daha içli dışlı olmaya başladım. Mezuniyet töreninde "sistemin yetersiz hekimler ürettiği" eleştirisini yapınca ulusal basında yer buldum. Yaşım 47 oldu. Eski bir partiliyim. Kısa koalisyon dönemleri hariç henüz iktidar yüzü göremedim.  Tıpkı annem, babam gibi. Ülkemizin CHP iktidarına ihtiyacı var. Kangren haline gelmiş tüm sorunları ancak CHP çözer. Her anlamda yaralanmış ülkemizde, bu yaraları ancak CHP sarar. Buna yürekten inanıyorum. Partimin birikimi, insan kaynağı buna müsait. Partim önseçim kararı alınca, bende bu mücadeleye katkı vermek, çözümün bir parçası olmak için aday oldum. CHP iktidarı için yapabileceğim çok iş olduğuna inanıyorum. Bunca yıllık parti emekçisi olarak, yaşadığı bölgede yüzbinlerce insana sağlık hizmeti sunmuş bir hekim olarak, iktidar için gerekli olan "başka partilerden de oy alabilecek aday" profiline uygun bir yurttaş olarak, İstanbul 3. bölgeden milletvekilli aday adayı oldum.


Parti tabanında  dik duruşunuzla biliniyorsunuz. Oynak bir zemin olduğu düşünülen siyasette nasıl başarılı olacaksınız?

Dik durmak ve doğrucu davut olmak, ilginç bir durum. Birçok yerde arkadaşlarım, partililer bana "Bu kadar dik durulmaz. Politika bozuk. Senin gibi adam yok memlekette, bazı şeyleri görme, söyleme" diyorlar. Ne diyebilirim ki? Ben de şunu söylüyorum her yerde: "Benim yaptığım doğru mu? Evet. O zaman benim yaptığım gibi siyasetçi olmaması benim sorunum değil, başkalarının sorunu". Tabiri caizse her mahalleye bir deli lazım. Bu anlamda bakarsanız ben bizim mahallenin "delisiyim." Şaka bir yana, ben haksızlıkları görmemezlikten gelemem. Ben partimin iktidar olmasını istiyorum.  Ben partilimin gece gündüz demeden bu ülkenin karanlıktan kurtarılması için çalışması gerektiğini söylüyorum. Birbirimizle uğraşmak yerine faşist AKP iktidarıyla uğraşmamız gerektiğini söylüyorum.  Kendi iç kavgalarını ertelemeyen CHP'nin Türkiye'nin birleştirici gücü olamayacağını söylüyorum. Bu anlamda da mücadele etmeye, dik durmaya, boyun eğmemeye söz veriyorum. 


Siz oldukça yoğun bir insansınız. Başhekim olduğunuz klinikte yoğun bir şekilde çalışıyorsunuz. Bu sizin aile ve sosyal yaşamınızı nasıl etkiliyor?

Avcılar'da aday tanıtım toplantısında herkesin huzurunda ailemden özür diledim. Şöyle bir cümle kurdum orda: "Biliyorum, sizi ihmal ediyorum. Siyaset uğraşım nedeniyle sizlere yeterince zaman ayıramadığım için içtenlikle özür dilerim. Ama bu çabamın ailem ve ülkemin tüm çocukları için olduğunu bildiğinizi düşünüyorum." Ailem bu durumu biliyor, inanıyor bana. Başhekimlik yapıyorum biliyorsunuz. Siyasete de oldukça uzun zaman harcıyorum. Ama herkesin şunu anlaması lazım: Siyaset mesleksizlerin, herhangi bir işte başarılı olamayanların yapacağı kadar kötü bir iş değil. Yaşadığımız sorunları çözmenin yolu da siyasetten geçiyor. Dünyada siyasetin bir meslek olarak tanımlandığı bir yer yok. Türkiye hariç. Siyaseti bir meslek olmaktan çıkartmamız lazım. Karaoğlan rahmetli Bülent Ecevit'in bu konuyla ilgili bir sözü var. Diyor ki Ecevit, "Siyaset iş değil, topluma yararlı olma, hizmet etme aracıdır.  Siyaset bir meslek değildir." Tabi bu kadar yoğun bir ortamda sosyal yaşam kalmıyor pek. Ama bizim sosyal yaşamımızda bu. Ülkemiz ve geleceğimiz için bazı şeylerden fedakarlık yapmamız gerekiyor. Ben de üzerime düşeni yapıyorum.


19 Ağustos depremi Avcılar başta olmak üzere bölgede çarpık yapılaşmanın zararlarını gözler önüne serdi. Siz de o acılı günleri birebir yaşayanlardan biriydiniz. 19 Ağustos dönemini ve sonrasını, bugün geldiğimiz noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben İliç'de görev yaptığım dönemde Erzincan depremini, 1999'da da Avcılar'da görev yaparken Marmara depremini, merkezinde yaşadım. "Deprem öldürmez, bina öldürür" sözünü maalesef her iki depremde de birebir yaşayarak gördüm. 19 Ağustos depreminin ardından ortaya çıkan toplumun acizliğini, yardım edememenin çaresizliğini bir hekim olarak yaşadım. Açık havada hiçbir hijyen koşulu olmadan insanları yaşama döndürme çabası verdim.  O günü acı ve hüzünle anımsarken geldiğimiz bu günde böyle bir olayla karşı karşıya kalacağımız kaygısını da derinden taşıyanlardanım. Bilim adamları sürekli uyarıyor. Deprem gelecek, bugün yarın, 10 yıl sonra... Ama mutlaka olacak. 7'nin üzerinde olacak hem de. O zaman buna hazırlanmak gerekir. Peki ne yapıldı, hazırlık var mı? Göstermelik olarak elbette bir şeyler yapıldı. Ancak, deprem öncesi ve sonrası ile ilgili organizasyon konusunda bir çalışmamız var mı? Bence hayır. Ben 19 Ağustos depreminde bir hekimin yapması gerekeni yapmıştım. Elimde çantam kimin yardıma ihtiyacı varsa yardım ettim. Sağlıksız ortamlarda ameliyat yaptım, yara sardım, kurtarma çalışmalarına destek verdim. Ulusal  basın benim bu çabamı "kahraman doktor" haberleriyle duyurdu insanlara. Görev yapması gereken kurumlar o kadar hazırlıksız yakalanmıştı ki, benim zaten bir hekim olarak, bir insan olarak, Avcılarlı bir yurttaş olarak yapmam gerekenleri yapmam kahramanlık olarak algılanmıştı. Aradan bunca yıl geçti. Bilim adamları uyardı. Şimdi de ben uyarıyorum. O kadar hazırlıksızız ki önümüzdeki dönem daha çok kahraman doktorlar yaratır.


Türkiye'de siyaseti algı yönetimini ile yürütülüyor. Bunu nasıl değiştireceksiniz?

Siyaset gerçeklikten kopmuş durumda. Sosyal politikalar en iyi örnek bu duruma. AKP, 12 yılda yaptığı sosyal yardımlarla övünür mesela. İhtiyacı olana sosyal yardım yapmak, sosyal devletin görevidir yapmalıdır.  AKP kendisini överken "merdi kıpti şecaat arzeylerken sirkatin söylermiş" sözünde olduğu gibi suçunu da anlatıyor. Kendisini anlatırken sürekli gelişmiş ekonomi masalları anlatıyor. Çok geliştik diyor, çok. Sonra da "bizim iktidarımızda sosyal yardım alan vatandaş sayısı 10 kat arttı, sosyal yardıma ayırdığımız bütçe 15 kat arttı" diye kendisini övüyor. Halbuki eğer bir ülkede sosyal yardım ihtiyacı olan insan sayısı artıyorsa bu övünülecek değil, utanılacak bir durumdur. Ama yandaş havuz medyasını kullanarak algı yönetimini iyi yürütüyorlardı bugüne kadar. Onun da sonuna gelindi. Palavralara kimse inanmıyor artık. Yapılması gereken yeni iş alanları açarak insanlarımıza iş, aş, ekmek sağlamaktır. Her evde en az bir sosyal güvenceli çalışan, asgari ücretten vergi alınmaması, asgari ücretin açlık sınırının üzerine çıkarılması gibi önerilerimizle biz CHP olarak insanlarımıza gerçek çözüm önerileri sunuyoruz.


Size gezi doktoru diyorlar. Neden? Gezi sizin için ne ifade ediyor?

Gezi, Türkiye tarihinin en demokratik, en katılımcı, en dayanışmacı hareketi. Birileri 3-5 ağaç için sansa da, Gezi yurttaşlarımızın "yeter artık" dedikleri bir başkaldırı. Bir gecede herşeyin değişmesi mümkün değil elbette. Ama ülkemizde geziden bu yana yaşanan, kendisini özellikle çevre hareketlerinde gösteren yeni anlayış, ülkemizi değiştirecek. Benim gezi doktorluğuma gelince, elbette sadece ben yoktum. Parkın içinde kurulan "çadır hastanede" onlarca doktor arkadaşımız polis şiddetine uğrayan arkadaşlarımızı tedavi etti ve devlet tarafından yargılandı. Ben de ordaydım bir çok arkadaşım gibi. yaralananları tedavi ettim, malzeme götürdüm, arkadaşlarımla dayanışma içinde oldum. Ama en önemlisi ben de gezi ne diyorsa onu dedim. O yüzden arkadaşlarım Gezi Doktoru lakabını yakıştırdılar.


Yıllar sonra gelen önseçim kararını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Ön seçim kararı, uzun yıllardır partide birçok arkadaşımızla birlikte verdiğimiz mücadelelerin bir sonucu olarak alınmış bir karar. Kontenjan sayısı bence fazla olsa da; Türkiye'de sadece CHP milletvekillerinin kim olması gerektiğini üyelerine soruyor. Bu uzun yıllar sonra yeniden kazandığımız, elde ettiğimiz, yeni bir durum. Oldukça olumlu bir heyecan yarattığını kampanya sırasında görüyoruz. Bu kararla birlikte artık ‘CHP seçkinci, elitist bir partidir’ eleştirisinin geçerliliği kalmamıştır. Ön seçim çalışmasından sonra göreceksiniz ki CHP çok daha avantajlı durumda olacak. Üyelerimizle yapacağımız önseçim sonucunda, bölgeyi tanıyan, sorunları ve çözüm önerilerini takip eden, örgütten gelen arkadaşlarım, kontenjandan gelen doğru adaylarla birlikte 3. bölgede CHP'yi birinci parti yapacak. Türkiye’de demokrasi CHP iktidarıyla yeniden inşa edilecek. 


Kampanyanızda doktor kimliğinizi öne çıkartıyorsunuz. Bunun özel bir sebebi var mı?

Evet. İyi tespit etmişsiniz. Ülkemizde özellikle 12 yıllık AKP iktidarında herkes birbiriyle kavgalı hale getirildi. İktidar, kendi gücünü korumak için nefret politikaları ekti toplumun üzerine. Ayrıştırdı, ötekileştirdi. Reyhanlı'da bomba patladı "ölenler sünni" dedi. Gezi'de milyonlarca insan sokağa çıktı, "yüzde elliyi evde zor tutuyorum" dedi. Genel başkanımızı "alevi, yurttaşlarımızı afedersiniz ermeni "diyerek aşağıladı. Daha birçok örneği var bunun. Yaralı toplum. partim üyelerle önseçim kararı alınca, ben de hekim kimliğimle nefret politikalarının açtığı yaraların sarılmasına destek olmak, omuz vermek, çaba harcamak için 3. bölgeden milletvekili aday adayı oldum.  Bunun içinde doktor kimliğimi biraz daha vurguladım.


2011'de milletvekili aday olmuştunuz. O gün yaşadığınız sıkıntılarla bugün yaşadığınız yoğun tempo arasındaki farkı anlatır mısınız?

2011 adaylığımız, İstanbul'da önseçimin yapılmadığı bir süreçti. Adaylarımız genel merkez yönetimi tarafından belirlendi. Başarılı oldu mu? Birinci parti olamadığımıza göre olmadı diye düşünüyorum. Ayrıca örgütümüzün tabi ki benimde çok tepki gösterdiğimiz, bölgeyi bilmeyen, örgütten gelmeyen arkadaşlarımız aday yapıldı. Bölgemizde, örgütlerimizde, örgüt toplantılarımızda ve bu dönemde çokça çıktığımız sokakta 3. bölge milletvekillerimizden 3-4 tanesi dışında hiçbirini görmedik. O gün kendimizi diğer tüm adaylar gibi MYK'ya teslim etmiştik. "Ben daha iyi adayım, beni seç" demiştik. Dedikodular, belirlenen adayların nitelikleri çok yordu örgütü. Yaklaşık 1 aydır önseçim için 126 arkadaşımızla birlikte örgüte teslim ettik kendimizi. 70 bin üyemizin vereceği kararın çok daha sağlıklı ve doğru olacağına inanıyorum.  Yorucu bir tempoda çalışıyoruz. Ama yorulmadan, çalışmadan, emek harcamadan AKP'den kurtuluş yok. Bu yüzden çalışmaya devam, yorucu ama doğru bir iş yapıyoruz


Yıllardan beri şifa dağıtıyor


1968 yılında Sivas'ta doğdu. 1973-2004 arasında Avcılar Ambarlı ve Gümüşpala mahallerinde, 2004'den bu yana Beylikdüzü Adnan Kahveci mahallesinde ikamet ediyor. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunu (1991). Genel cerrahi Uzmanı. Mecburi hizmetini Erzincan İliç'de, askerliğini tabip olarak Şırnak'ta tamamladı. Ağrı Doğubeyazıt Devlet Hastanesi'nde başhekimlik yaptı. 1998-2001 yılları arasında Bakırköy Devlet Hastanesi'nde; daha sonra Bağcılar Semt Polikliniği, Bahçelievler Semt Polikliniği ve Esenyurt Semt Polikliniği’nde görev yaptı. 2001-2003 yılları arasında Büyükçekmece Devlet Hastanesi'nin kuruluşunda görev aldı, Genel Cerrahi Uzmanı olarak çalıştı. Halen, 2000 yılında Büyükçekmece'de kurduğu 2000 Tıp Merkezi'nin sahibi ve başhekimi olarak görev yapıyor.

Birçok sivil toplum örgütü ve meslek örgütünde üye. İstanbul Tabip Odası, Çevre İçin Hekimler Derneği, Doğa Emanetçileri Çevre Eğitim Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası, Türk Cerrahi Derneği, Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği, Tüm Sağlık İşletmeleri Derneği. Üyesi olduğu derneklerde çeşitli dönemlerde, çeşitli kademelerde görevler aldı. 2004 Yerel Seçimlerinde CHP'den İstanbul İl Genel Meclisi üyeliğine seçildi. Bu dönemde CHP'ni temsilen İl Genel Meclisi Çevre ve Sağlık Komisyonu Üyeliği ile İstanbul Kent Konseyi üyeliği görevlerinde bulundu. 2005 yılında yapılan ilçe kongresinde İstanbul'un en genç ilçe başkanı oldu.  Dr. Ali Şeker, öğretmen Sevim Hanım’la evlidir. Can, Cem ve Ceylin Şeker'in babasıdır.


Ben örgütten gelen bir partiliyim

 

Önseçim için 126 aday adayı var.  Üyeler size neden oy versinler?

Öncelikle üyelerimiz bana neden oy vermeleri gerektiğini bilirler zaten. Ama ben birkaç tanesini söyleyeyim: Ben örgütten gelen bir partiliyim. İstanbul'un en genç ilçe başkanlığını yaptım. O dönemde yaptıklarımız hala bölgemizde konuşulur. İl genel meclisi üyeliği yaptım. Belediye başkan adayı oldum, aday gösterilmedim aday olan arkadaşımızın adaylığına itiraz etmiş olmama rağmen, seçim çalışmasında kendisini destekledim. Partiden hiç kopmadım. Ben aday olduğum bölgenin tamamına yakınında hem kamu görevim, hem de özel sektörde yüzbinlerce insana hizmet ettim, ediyorum. Aday olduğum taktirde, iktidar için ihtiyacımız olan, başka partilere oy veren yurttaşlarımızdan da oy getireceğim. Sanırım yeter bu kadar.

 

Bugün nasılsam yarın da öyle olacağım

 

Nasıl bir milletvekili olacaksınız?

Bugün nasılsam, yarın da öyle bir insan olarak kalacağım ilk olarak. Ben çok çalışkan bir insanım. Bu konuda mütevazilik yapmayacağım. Çalışmak uğruna ailemi ihmal edecek kadar çalışkan bir insanım. Bu da devam edecek. Bugüne kadar hayattan elde ettiğim birikimlerimle, parlamentoda, halkımın bugünden ve yarından umutlu olmaları için var gücümle çalışacağım. Bölgemden ve örgütten asla kopmayacağım. "Güç verin gücünüz, ses verin sesiniz olayım" diye sesleniyorum kampanyamda. Onların gücü, sesi olacağım.  Özellikle kendi alanım olan sağlık konusunda çalışmalarım, projelerim olacak. İlaç şirketlerine ve fonlara terkedilen sağlık sistemine karşı, ücretsiz, eşit ve ulaşılabilir bir sağlık politikası için çalışacağım. Sosyal demorkat bir parti olarak CHP'nin politikalarının yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya doğru belirlenmesi gerektiğine inanıyorum. Yukarıda konuştuğumuz "Gezi" süreci tam da bunu diyordu. 

KAYNAK:GAZETE İSTANBUL

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.