DEDESiNiN KAYIKHANESiNDEN DENiZCiLiĞiN ZiRVESiNE

DEDESiNiN KAYIKHANESiNDEN DENiZCiLiĞiN ZiRVESiNE
Bir dönemin kendi alanındaki efsane bürokratı sıfatıyla anılan, liman işletmeciliğini, hem özel teşebbüs penceresinden hem de devlet kademesindeki tecrübesinden harmanlayarak zirveye taşıyan Altan Köseoğlu’nun 70 yılık ömrüne sığdırdığı deniz kültürünün h
Röportaj talebimize uzun bir aradan sonra randevu verdiği halde kamera kaydına sıcak bakmayan Köseoğlu'nun "Yıllardır kimseye beyanat vermiyorum. Aynı şeyleri söylemekten de yoruldum, sohbet edelim kafi" serzenişindeki nazik üslubu, söyleşinin gerçekleşme ihtimalini sıfıra indirgerken, "Beylikdüzü ve Ambarlı Limanı arasındaki sosyal, kültürel ve ekonomik ilişki bizim için önemli, bu konuyu irdelemek istiyoruz" yaklaşımımız sayesinde geçer not alıp, liman işletmeciliğinin duayen ismi, Ambarlı Liman Tesisleri Tic. A.Ş. (ALTAŞ) Yönetim Kurulu Başkanı Altan Köseoğlu ile bu zamana kadar konuşulamayanı konuştuk.

Bir yanda Ambarlı Limanı diğer yanda Beylikdüzü. Yerleşim olarak kim kimin huzurunu kaçırdı?

Huzur kaçırmak olarak bakmayalım da, buranın geçmişi 1988-89 yıllarına dayanır. Zeytinburnu'ndaki kum iskeleleri şehrin merkezinde kaldığı ve kaldırılması gerektiği için o dönemin İBB Başkanı Bedrettin Dalan, kumcuları, dünyanın sayılı heyelan bölgesinden biri olan alanda "İskele yapın ve o iskeleden de kumunuzu çıkartın" diye buraya gönderdi. O zamanlar rampadan aşağıya Haramidere'ye doğru inerken, karşınızda ağaçlar yeşil alanlar ve birkaç tane de ev görürdünüz. Bu proje gündeme geldiğinde Ulaştırma Bakanlığı'nda müsteşar yardımcısıydım ve Büyükçekmece Körfezi'nde bir liman projelendirmeye çalıştım. İstanbul'da o zaman bir sürü arsa var işte Kumkapı'da gemiler karaya çıkıyor falan filan... Karaköy-Salı Pazarı bölgesi tamamen yolcu gemilerine tahsis edildi.

Haydarpaşa giriş çıkışı gemiler büyüdükçe yeterli olmamaya başladı ama bir yerde liman lazım yani. İzmit tarafına doğru gidenler var. Biz de o zamanlar bu limanı Büyükçekmece'ye yapmaya çalıştık. O zamanlar tabi Mimarsinan, Sinanoba bomboştu.  Ama orada tabii bizim dışımızda, bankalarla işbirliği yapılarak konut  projeleri çıkartılmış. Öyle olunca da bizim projeleri ellerinin tersiyle ittiler. Bunu başaramadığımız için, Dalan da şuraya göndereyim diyince, biz de o projeyi bu şekilde  bir liman tesisi olarak geliştirdik ama kim yapacak bu limanı? Hadi, kumculara kum iskelesini yaptık. Sonra burada liman yaptığımız zaman bunu kim yapacak? Devletin o günkü imkanlarıyla böyle bir yatırım yapması mümkün mü?

Projeye özel sektör sıcak bakmadı mı?

Özel sektör pek sıcak yaklaşmadı. Çanakkale Çimento o zaman geldi bizim projeyeyle ilgili bir takım şeyler istedi, burada sanayii tesisi olabileceğini ilettiler. Bu şekilde bir talep doğdu, ondan sonra da bizim bu çağ üstü projemiz bir tane imar planıyla bu hale geldi. Kumcular, Zeyinburnu'nu bırakıp buraya geldikten sonra ancak 1 yıl kadar kumculuk yapabildiler. Buradaki iskeleler 92-93 yılında hemen hemen tamamlanmıştı. 

Şimdi baktığımızda heyelan bölgesi olmasına rağmen burası Türkiye'nin en büyük limanına ev sahipliği yapıyor, bir dönem bataklık olan, kimsenin dönüp bakmadığı bir heyelan bölgesinden bir servet mi çıkmış oldu yani? 

Biz burayı bir şirketler grubu olarak planladık. Yedi tane şirket bir araya geldik ve bir tepe şirket kurduk. O şirkette ALTAŞ'tır. Bu şirket burası ile ilgili tüm kamu çalıştayı, imar planı, altyapı ve yolu yapmakla görevlendirildi. Bütün bu devletle olan, belediye ile olan görevleri ve işleri ALTAŞ üzerinden yürüterek toplu bir şekle getirdik. Şu kadarını söyleyeyim; 3 sene öncesine kadar her yıl senede 250 bin lira masrafla heyelanı takip ettik.

Bunu teknik üniversite ile yaptığımız bir anlaşma neticesinde yaptık. Çünkü o zamanlar Bayındırlık Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü bize bir yetki verdi. Dediler ki: 'Bakın burada bu işleri yapıyorsunuz ama burası bir heyelan bölgesi, burada yapacağınız her işi takip etmek zorundasınız, siz yetkilisiniz. Burada kim çivi çakarsa sana soracak sen de bu işi takip edeceksin, raporlayacaksın ve bu raporu bize sunacaksın. 'Biz de her 6 ayda bir ve sene sonu raporlarıyla heyelan izleme işini teknik üniversite ile birlikte takip ettik. 

İzlemeler sonucunda ortaya ne çıktı?

Belli dönemlerde inklinometrelerimiz 24 metrede kırıldı ama şimdi artık heyelan durdu. 3 senedir herhangi bir şey yok. 

Heyelan nasıl durdu?

Biz bu iskeleleri yaptık, kazıkları çaktık. Şu koca kütleyi o kazıklar tutuyor. 26 metreye kadar çakılan kazıklar var. 

Merak konusu şu; Limanın Beylikdüzü'ne katkısı ne? 

Beylikdüzü'nün 20 sene önceki fotoğrafına bir de şimdi ki fotoğrafına bakın ne faydası olduğunu göreceksiniz. Limanda çalışan 2 bin 500 kişi var. Bunların burada oturup oturmaması hiç önemli değil. Buraya 5 bin tane kamyon girip çıkıyor günde, bu kamyonların şoförleri, sahipleri var. 
Halk da bundan şikayetçi, kamyon trafiğinden yani...

İstiyorsa kurtulur... Bu kamyondan, limandan rahatsızız deniyor da...E, kardeşim eğer limandan rahatsızsan bunu senin belediyen yaptı, senin seçtiğin adamlar yaptı. Kamyonculardan şikayet ediliyor tamam ama kamyonculardan beslenenler sesini çıkartmıyor. Kamyonculardan şikayet edenler, arabayla yoldan geçenler. Onlar diyorlar ki, 'Kamyoncular mahalle arasına giriyor' evet giriyor. 'Kamyoncular bizi rahatsız ediyorlar' evet ediyorlar.

Ama biz sana diyoruz ki bak kardeşim yan yolu keselim trafiği rahatlatalım diyoruz ama bunu yapmak istediğimizde de ne Büyükşehir ile ne de Yakuplu ile anlaşabildik. Biz tamamen yolu kendimiz yapalım dedik ama onlar hayır biz yapacağız siz katkı payını ödersiniz dediler ama ortaya anormal bir maliyet çıktı. Yakuplu için yapıldığı belirtilen yolu, Yakuplu'yu rahatsız edecek bir şekle soktular. Beylikdüzü'nün içindeki sahil tesislerine gidecek arkadaşların köprü altından geçip sanayii sitesine ulaşma imkanı var. Yapılacak tek şey oradan gidip dönüşte buradan gelmek ama o tarafta ortaya çıkan yoğunluk, kamyonların bu sefer buradan gitmesine sebep oluyor. 

Bu duruma müdahale etmediniz mi?

Ben müdahale ettim, kamyonları bu yan yoldan sokmayın diye... Belediye bir şeyler yaptı ama maalesef bütün kamyonlar yan yoldan gelmeye başladı. Çünkü orada lokantalar açıldı, nakliyeci yazıhaneleri açıldı. Şimdi siz böyle bir düzenleme yapar onlara geçme imkanı verir sonra da geçmeyin dersenizo zaman olmaz. 

Beylikdüzü halkı limandan nasıl istifade edebilir ? 

Daha önce söylediğim gibi birçok şekilde istifade edebilir. Geçmiş dönemde limanın kaldırılması için dilekçeler toplandı ama bu liman kaldırılırsa, insanlar ne yapacak? En azından buradan günde 2 bin 500 kişi ekmek yiyor ki ben daha o müşavirleri falan saymıyorum.
 
Peki Beylikdüzü'nde oturan armatör var mı? Ya da üst sınıf çalışan kesiminizden yaşamak için Beylikdüzü'nü tercih edenler oluyor mu? 

Armatör olmaz orada ama bir gün gelecek armatör de oturacak. İstanbul'un kaymak tabanının oturduğu yerleri düşün. Orada bir daire 10 liraysa Beylikdüzü'nde bir daire 5 lira. Peki şimdi bu nereden ileri geliyor. O kişilerin yaşam koşullarının rahatlığının sağlanmasından geliyor. Biz de diyoruz ki bak ey Beylikdüzü halkı sizin yaşam koşullarınızı iyileştirmek için çevrenizde bir oluşum lazım.

Bu oluşum yüksek binalar yapmakla AVM'ler yapmakla olmuyor. İnsanların kalitesini yükseltmeniz için onların ihtiyaçları olanları vermeniz lazım. Şimdi Ekrem İmamoğlu'nun çalışmalarına baktığımızda o istikamette çalışmaları var. Beylikdüzü bunları yaptığı zaman liman onları rahatsız etmez. Bizim çalışan beyaz yakalı (Liman'da çalışan idari personel, üst düzey çalışanlar) dediğimiz adamların hiç biri Beylikdüzü'nde oturmuyor. 

Bürokrasideki tecrübenizle özel teşebbüste olmak avantaj mı, dezavantaj mı?

Şimdi benim avantajım şu; ben bürokrat iken de bana gelip derdini anlatanlara şunu söylerdim; Ben sizin yaptığınız işi sizin kadar bilseydim şimdi kürsüde olmaz sizin orada olurdum. O zaman yapılacak şey şu; siz en iyi bildiğiniz iş var ya onunla ilgilenin. İstediğiniz düzenlemeyi bana getirin ben de onu bir formatta devletin düzeni içine koyayım ve sizi yönetecek, sizin isteklerinizi karşılayacak bir mevzuat yapayım. Aksi takdirde benim yaptığıma uymak zorunda kalırsanız ona hazret demek zorunda  kalırsınız.

Mevzuat şu anda da hazret konumunda mı? 

Son yıllarda devlet çok fazla detaya indi... 

Limancıyı yıldırmak için mi?

Öyle bir şey değil, ben öyle olduğunu düşünmüyorum fakat iş yapan arkadaşlar, bilmedikleri işi düzenlemeye çalışıyorlar. Bu böyle olmaz. Devlette özellikle bürokrasiyle ilgili tecrübesizlikler hakim. 

Denizcilikle ilgili devletin milli bir politikası yok mu? 

Yok... Zaten aslında ticarette milli politika falan da olmaz. Komünist sistem çöktü değil mi? Bu, para alışverişi, hayat tarzı dahil ve ekonomik sistem olarak gelir dağılımının nasıl yapılacağına dair bir düzendi, çöktü. Ben okula başladığım zaman öğrettikleri bir şey vardı o da liberallik.

Liberal ekonominin en büyük düşmanı ise tekeller ve karteller. Şimdi ben de diyorum ki bu dünya tekellerin kartellerin yönetimine girdi. Demek ki liberal ekonominin de çöküşü başladı. Yine nereye geleceğiz biliyor musunuz? İzmir'deki İktisat Kongresi'nde ortaya çıkan karma ekonomi lafına. Çünkü devlet hiç bir şekilde bu ölçekte yapılan bir işi denetleyemez. O devletin gücü o şirketin gücünden az çünkü o şirket  dünya devi. Şirketin bütçesi, dünyadaki çok ülkenin bütçesinden fazla.

Sizin ona bir dakika diyecek haliniz mi var ? Hatta gelsin de benim ülkemde yatırım yapsın diye mahkum oluyorsunuz. Bir yandan işler iyi yürümüyor diye devleti hantallıkla itham ediyorsunuz, bu işi özel sektör yapmalı diyorsunuz, bir yandan da özel sektör bu işi tek başına yapamaz çünkü gümrükten dolayı devlete bağımlı halde diyorsunuz.

Peki bu işin ortası nedir?

Ortası yok... Devletin yapması gereken görevler var. Devlet toplum adına bir takım kuralları koyacak ve kendisi dahil herkes buna uyacak. Bu kurallar halk için, işçi, işverenin bir düzen içinde çalışması için konulur. Halk için yaptığınız düzen de yaşayan bir sistem olması lazım. Hayatın gerekliliklerine uymayan bir hukuk düzeni belli bir zaman sonra kaybolur gider. Hiç kimse o sisteme uymaz. O zaman kurallar herkes için uygulanabilir olması lazım. 

Sizi, kime sorsak 'Burada Altan Köseoğlu dedin mi akan sular durur' diyorlar. Bu işin zirvesinde olduğunuz için mi böyle? 

Siz 20 sene bir noktada durursanız, oradaki herkes sizi tanır.

Yani bir amele de sizi tanır mı? Özel bir iletişiminiz var mı? 

Özel bir iletişim olmasa da ismimi bilir, duyar. Size söylüyorum denemesi bedava. Bir noktaya gidip durursanız, oradan geçen insanların hepsi her gün sizi görür. 

"Ben başarılıyım" diyebiliyor musunuz?


Diyorum tabii... Ben kendi işimi en iyi şekilde yaparım ama her şeyi yapamam. Yani, geliyorlar diyorlar ki şuraya bir pizzacı açsak çok iyi para kazanır bilmem ne, ben anlamam. Anlasam da yapmam çünkü benim bir işim var ben ona odaklanmalıyım. Öyle yaptım, çünkü benim işim bu. Ben deniz kenarında büyüdüm ordan mı geldi bilmiyorum, aslında havacı olmak isterdim.

Tek bir alanda uzmanlaşmak özel tercih miydi?

Benim hayatımda bir kaç adımım vardır. 1976'da bu işle ilgili bir çok eğitim aldım, müfettişlik yaptım. İngiltere'den sonra, kendi imkanlarımla gittiğim Hollanda'da, Türkiye'de olmayan bir işe yöneldim. Kargoculuk Türkiye'de yoktu o zaman. Mesela bir örnek vereyim, THY ile taşınması gereken Türkiye'nin postasını British Airways taşıyordu. Bir kilo posta 70 kiloluk adamın fiyatında. Şimdi siz 1974-75 'lerde bunları göreceksiniz ve bu işleri düzeltmek için çalışmayacaksınız. Bunu gördüm ve o yüzden bu işte uzmanlaştım. Benim 1974 yılında THY'ye bununla ilgili verdiğim bir rapor var. 

Ambarlı limanı güvenli bir liman mı? Kaçakçılık hangi safhada? 

Şimdi benim buna cevap verecek kadar bir bilgim yok ama bize yansıdığı kadarıyla her sistemde her işletmenin olduğu yerde birtakım özel işler yapmak isteyen insanlar çıkar. Trafikteki araç sayısı ne kadar fazlaysa o kadar çok kaza olur ama Ambarlı limanındaki operasyon Türkiye'nin en sağlıklı operasyonudur. Her türlü bilgi otomatik olarak bilgi işlemcilerden geçer. Diğer limanlarda böyle bir sistem yok. Bu da yapılan hatanın en minimum seviyeye indirilmesi demek. 

Israrla aynı soruyu yönelteceğim. Liman ile Beylikdüzü arasında görünmez bir duvar var, bu duvar nasıl aşılır?

Bunun sebebi geçmişteki yöneticilerdir çünkü toplantılarda hep limandan olan problemler öne çıkarıldı, limandan bir şeyler beklendi, istendi. Limandan trafik sorununu çözmesi istendi, mahalleye giren kamyon sorununun çözülmesi istendi ama bunların karşılığında hiç bir şey verilmedi. Liman burada olmasaydı Beylikdüzü bugün bu halde olmazdı. İlk toprak döküldüğü andan itibaren limanın Beylikdüzü'ne faydası oldu. Biz buraya ilk geldiğimizde şurada yemek yiyecek yer aradık. Bu limanın Beylikdüzü'ne çok faydası oldu. 


Ayak İzimin olmadığı hiçbir liman yoktur

Ülkenin birçok yerinde denizcilik alanındaki projelere imza atan Altan Köseoğlu, ailesinde devlet memuru olmadığı halde, kendisinin 34 yıllık devlet hizmetine adanmışlığını ise biraz buruk biraz da gururla ifade eder; "Ailemde hiç devlet memuru yoktu. Ben ise tam 14 sene devlet memurluğu yaptım. 1984 yılında Marmara Bölge Müdürlüğü'ne atandım ve dokuz sene kaldım. 1993 yılının sonunda Denizcilik Müsteşarlığı'nın kuruluşuna katıldım ve müsteşar yardımcısı olarak görevlendirildim.

Üç yıla yakın çalıştım, iktidar değişikliğinin ardından da 34 yıllık memurluk hayatımı istifa ile bitirdim. Bu süreç içinde, yurtdışında limanlarda ve havaalanlarında kargo yerleştirmesi konusunda eğitim aldım. Kuruluşuna katkıda bulunduğumuz Denizcilik Fakültesi'nde hocalık yaptım. Birinci günden itibaren ne yaptımsa, yine aynısını yaparım. Pişman olduğum hiçbir şey olmadı. Sadece emekli olduğum gün söylediğim gibi, pişman olduğum tek şey Denizcilik Müsteşarlığı'na gitmekti. Orada geçirdiğim zaman, hayatımda çok şey yapmak isteyip de yapamadığım, aslında hiç kimsenin de bir şey yapamadığı başarısız bir dönemdir."

Yürüme ile yüzmeyi bir arada öğrendik

Köseoğlu, deniz kültürüyle çocuk yaşta tanışır. "Biz yürüme ile yüzmeyi bir arada öğrendik" diyen Altan Köseoğlu'nun hayatında, dedesinin Yenikapı'daki kayıkhanesinin ayrı bir önemi vardır. O günleri geçmiş yıllarda yaptığı bir söyleşide anlatan yılların deniz adamı, hatıralarından şöyle bahseder; "Eskiden Yenikapı'da Çakır Gazinosu vardı. Onun altındaki kayıkhane dedemindi.

Aslında dedemin biraz da limancı olduğunu söyleyebilirim. Kum teknelerine o zamanlar sıpa derlerdi. Sıpalar gelirdi, dedem de takozlar koyardı. Adamlar o kalasların üzerinden geçerek, yükü boşaltırlardı. İşte dedem, o kalasları düzenlerdi. Demek benim limancılık sevdam da o günlere dayanıyor. Deniz sevgisi her zaman içimizde var olmuştur. Deniz kenarında yaşamanın yanında, ailemiz ve çevremizde hep denizciler vardı.Sandaldan yelken yapıp, küçük yaşta denize açılırdık."

KAYNAK:GAZETE İSTANBUL

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum