Sıkmayın canınızı!
Anksiyete olarak da bilinen kaygı bozukluğu toplumda yaygın olarak görülüyor. Yaşamın bir parçası olan kaygı, uygun şiddette olduğunda hedeflerimize ulaşmamızı sağlayabilirken, aşırı olduğunda iş ve sosyal yaşamı zorlaştırabiliyor. Kadınlarda ve yoğun stres altında olanlarda kaygı bozukluğunun daha sık izlendiği görülürken, ilaç ve psikoterapinin yanı sıra düzenli spor ve aktiviteler de kaygı belirtilerinin azalmasına katkı sağlıyor. Memorial Ankara Hastanesi Psikiyatri Bölümü’nden Uz. Dr. Esengül Ekici, kaygı bozukluğu ve tedavisi ile ilgili bilgi verdi.
Kaygının şiddeti önem taşır
Günlük hayatta herkes farklı konularla ilgili kaygı duyabilir. Sınav, bitirilmesi gereken bir proje, bir sağlık sorunu, maddi zorluk, çocuklar veya diğer aile bireyleri ile ilgili sorunlar kaygıya neden olabilir. Uygun şiddette bir kaygı, sorunlarla baş edebilmemiz için hazırlıklı olmamıza, hedeflerimize ulaşmamıza yardımcı olur. Bu tür kaygılar genellikle hafif şiddetli ve geçicidir. Günlük yaşamda kaygı duymak her ne kadar normal olsa da, şiddetinde bir aşırılık varsa o zaman tıbbi bir hastalıktan söz edilebilir. Anormal kaygı ile kaygı bozukluğunun birbirinden ayırt edilmesi ise kişinin yaşamını sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmesi açısından önem taşımaktadır. Anksiyete bozukluğu olan kişilerde günlük hayatta rastlanılan durumlara karşı bile yoğun, sürekli devam eden bir endişe hali ve korku yaşanabilir.
Kaygı bozukluğu ayırt edilmeli
“Şimdi”ye ve “denetlenebilir alan”a odaklanan kaygılar sağlıklı ve işlevsel olan kaygılardır. Örneğin üniversite sınavına hazırlanan bir öğrencinin “Ders programıma göre şimdi televizyon izlemeyi bırakıp ders çalışmam lazım. Televizyonu bırakmazsam bugün ders çalışmamış olacağım” kaygısı şimdiye odaklı ve denetleyebildiği bir durumla ilgili sağlıklı bir kaygıdır. Ancak “Ya Haziran ayında üniversite sınavını kazanamazsam. İstediğim bölüme yerleşemezsem, ne yaparım?” şeklindeki “sonuç” odaklı ve kişinin “denetiminin kısıtlı olduğu alan” ile ilişkili kaygılar sağlıksız aynı zamanda işlevsel olmayan kaygılardır. Kaygı bozukluklarında çoğunlukla işlevsel olmayan tipte, sürekli, aşırı ve durumla uygun olmayan bir endişe veya ortaya çıkan bedensel belirtileri yoğun bir korku etmeni olarak algılama şeklinde kaygılar gözlenmektedir.
Birden fazla nedene dikkat edin
“Yaygın Kaygı Bozukluğu”, “Panik Bozukluğu”, “Sosyal Fobi”, “Özgül Fobiler” ve “Travma Sonrası Stres Bozukluğu” alt başlıklarında incelenen kaygı bozukluklarının oluşmasında genetik etmenler, beyin nörokimyasındaki değişiklikler, kişilik özellikleri ve stresli yaşam olayları rol oynamaktadır. Kaygı bozukluklarında genellikle tek bir neden gösterilemez. Birden çok faktörün bir araya gelmesi kaygı bozukluklarının gelişimine neden olabilir.
Başka hastalıklarla karıştırmayın
Kaygı bozukluğunun belirtileri arasında huzursuzluk, gerginlik, sıkıntı, bunaltı, kötü bir şey olacak hissi, nedensiz korku, kötüye odaklanma, çabuk yorulma, kas ağrıları, kolay irkilme, tetikte olma hali, çarpıntı, nefes alamayacak gibi hissetme, ağız kuruluğu, titreme, ateş basması, mide bulantısı, kulakta çınlama, dikkati toplayamama, öfkeli olma ve tahammülsüzlük bulunmaktadır. Bu belirtiler (özellikle bedensel belirtiler) bazen sanki başka bir fiziksel hastalık varmış gibi kendini gösterebilir. Bu nedenle kişiler sıklıkla psikiyatri doktorundan önce hastanelerin acil servis, iç hastalıkları ve kardiyoloji gibi bölümlere başvurabilmektedir.
Sosyal aktivite tek çare
Kaygı bozuklukları tedavi edilebilen psikiyatrik bozukluklar arasında yer almaktadır. İlk başvuruda psikiyatrik değerlendirmenin yanında daha önceden yapılmadı ise başka bedensel hastalıkların olup olmadığı yönünde hastadan muayene ve tetkikler istenebilir. Kaygı bozukluğu olan kişilerin büyük çoğunluğu tedaviden fayda görür. İlaç tedavileri ve psikoterapiler veya her iki yöntem bir arada uygulanabilir. Hangi tür tedavinin hasta için uygun olduğu doktorla alınacak ortak karar ile belirlenir. Bununla birlikte düzenli spor, hobi, yoga gibi aktiviteler kaygı belirtilerinin kontrol edilmesine yardımcı olmaktadır.
Kadınlarda daha sık görülür
Kaygı bozukluklarının kadınlarda ve yoğun strese maruz kalan kişilerde görülme ihtimali daha yüksektir. Bu bozukluklar genetik özellik gösterir. Yani ailede bir kimsede kaygı bozukluğu varsa, başka bir aile üyesinde kaygı bozukluğu görülme ihtimali artmaktadır.
Hayatınızı olumsuz etkiler
Tedavi edilmeyen ve süreğenleşebilen kaygı bozuklukları kişinin hayatında şu sorunların yaşanmasına sebep olabilir:
Kaygı bozuklukları, kişinin gündelik hayat, iş ve sosyal yaşamında zorlukların artmasına neden olur.
Kaygı bozukluğu depresyon gibi duygudurum bozukluklarını kolaylaştırabilir.
Kaygı bozukluğu yaşayan kişilerde gerginlik nedeniyle kas ağrıları, vücut ağrıları, çabuk yorulma gibi belirtiler görülür.
Kaygı belirtileri nedeniyle odaklanma ve dikkati sürdürmede zorluk yaşanabilir ve kişinin iş performansını olumsuz yönde etkileyebilir.
Kaygı bozukluklarında hemen her şeyin olumsuzunu düşünme, işlerin hep kötü sonuçlanacağını düşünme, sürekli kötü şeyler olacağına dair tetikte olma hali, başarısızlık hissine, daha kırılgan ve umutsuz olmaya neden olabilir.
Sosyal yaşamda ortaya çıkan kaygı belirtileri kişilerin arkadaşlık kuramamalarına, sosyal ortama aktif katılamamalarına, çekingenlik ve kaçınmalara sebep olabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.