Baki Çiftçi

Baki Çiftçi

SİLİVRİ İMARLARI TARTIŞILIRKEN…

SİLİVRİ İMARLARI TARTIŞILIRKEN…

Hayat akıp giderken dönüp geriye bakınca  “Kim ne görüyor” diye sorsak,  ne gördüğü herkesin sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel  konumu gereği   gördüklerini tek tek analiz edebiliriz. Ancak işimiz bu değil.  Eskilerden adamın birine “Ne satarsın” diye sormuşlar. “Heybemde ne varsa onu” demiş. Peki “dilin ne söyler” diye sormuşlar “ Yüreğimdekileri “diye cevap vermiş.
Tarih boyunca insanlığın biriktirdiği bilgi, deneyim ve ütopyalar hayatın anlaşılmasını sağladı. Sosyal bir varlık olan insan toplulukları içindeki güç mücadeleleri, hayatı ortaklaştırarak değil, güçlü ile zayıfın, yönetenle yönetilenlerin tarihsel kavgasında “eşitlik, özgürlük, ekmeğin paylaşılmasının uzlaşmaz kavgası, günümüzün de en önemli sorunu olarak devam etmektedir.

Tüm olay ve gelişmelere bu pencereden bakıldığında toplu yaşam alanları olan kentlerde yaşayan yurttaşların sorunlarına, haklarına, yaşam kalitelerine, geleceklerine kimler karar veriyor? Yurttaşlar kentin karar süreçlerine katılan saygın ve özgür bireyler mi?  Ya da boş kalabalıklar olarak mi görülüyor?  En önemlisi de birey olarak kendimizi hangi kategoride görüyoruz.
Cevabınız evet katılıyorum, İmar hareketlerinde benimde sözüm dinleniyor. Üyesi olduğum dernek – platform, parti, oy verdiğim belediye yönetimi beni bilgilendiriyor. Öneri ve eleştirilerimi dikkate alıyor. Yurttaşların eğitim, sağlık, ibadet, yol, yeşil alan, parklar, gezi parkları, otoparklar, alışveriş ve diğer ticaret alanları, sanayi ve sit alanlarının ekolojinin korunmasının yanında tüm yurttaşların kentsel dönüşüm ve değişimlerde ortaya çıkan artı değerlerden (rant)  en adil şekilde yararlanacak kanalların oluşturulması sağlanabiliyorsa demokratik bir ülkenin, demokratik bir kentin demokrat bir yurttaşı olma hakkına sahipsiniz demektir. Demokrasi  kentte başlar ve yerel yönetimler bunun en önemli alt yapısıdır. Bundan saptığınızda, bu gün olduğu gibi her dayatma plan- program demokrasi dışıdır. Ne kadar iyi niyetli olursa olsun değeri dayatmadır. planları yapanların kendi beklenti ve ihtiyaçlarının ürünü olmaktan öte değeri yoktur.

Planlar derken bu yazının konusu ülkemizde,  İstanbul’da, bölgemizde ve özel olarak Silivri’de 1/5000’lik planların onaylandıktan sonra yaşanan tartışmalara demokratik değerler üzerinde yaklaşma çabasıdır.
Elbette Cumhuriyet öncesi ve sonrasında alışık olduğumuz güçlülerin halk üzerindeki pervasız tasarrufu, küçümseyişi, yok saymacı yaklaşımı  hep süregeldi. Bu durum kentlerin oluşmasında haksız kazancın, çarpıklığın, yağmacılığın, talanın, ahlaksız zenginleşmenin alt yapısını oluşturdu. Bu mantığın siyasi ideolojik uygulamalarının sonuçları kitlesel kent sorunlarıyla ve işin içinden çıkılmaz kent suçlarıyla sonuçlandı.
1999 Marmara depremi  ve öncesindeki depremlerin   tüm yıkıntılarının altında yitip giden giden hayatların sorumlusu kimlerdir?  Yağmalanan yeşil alan ve ormanlarımızın talancıları kimlerdir? Marmara denizini lağım çukuruna dönüştürenler hadi ayağa kalsın diye bir sorsalar kimler çıkar karşınıza? Cevabı çok basit ve herkes biliyor. Acıklı olan aynı kafa ve mantığın devam etmesidir.

 Merkezi vesayet rejimlerinde çekilen acıların ve geri dönülmez kentsel kayıpların yurttaşların hayatlarını zehretmesi yetmezmiş gibi, Büyükşehir yasalarıyla bir siyasal - ideolojik yapılanmanın tek egemen güç olarak kentleri ,yaşam alanlarını kimseye sormadan kimseyle paylaşmadan “Ben yaptım oldu” dayatmasının savunulacak hiçbir yanı olamaz. Geçmişten günümüze işlenen kent suçlarına yenilerini eklemekten başka bir değeri yoktur. Eh ne diyelim bir yer biri bakar,bakarsın bir gün kıyamet kopuverir.
“Yapılar bir kent doğurur, ama yapan yurttaşlardır.” (J.J. Rousseau) Bu sözün üzerinde iki asır geçmesine rağmen hala ne doğru dürüst  ne bir kentimiz var, ne de demokrasimiz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Baki Çiftçi Arşivi