Mehmet Ali Çatal

Mehmet Ali Çatal

Silivri sahilinde bi balıkçı Samsung dokunmatik tel tutarsa arasın..

Silivri sahilinde bi balıkçı Samsung dokunmatik tel tutarsa arasın..

Geçen gün n’oldu..

Bir ben bir de Ukrayna Eski Başbakanı Yulya Timeşenko’ya benzeyen sevgilim, Silivri sahilinin ucundan yürüyoruz..

Yürüyoruz ve p.çler gibi şımarıyoruz..

Tabi suya yakın yürümenin bağışlamış olduğu bi adilik sindi üstümüze..

Ben tutuyorum yalancıktan onu denize atar gibi, “tutmasam düşer” gibi yapıyorum, o tutuyor benim kafama şaplağı indiriyor ve benzeri..

Mal mal hareketler yani..

Derken inceden kafasına ağzına vurdum bunun, vurmayla ittirme karışımı bi hareket çektim..

Zaten kızı hastanelik edecek kadar çok seviyorum yani, şiddetli aşk var aramızda, ha bire ha bire vuruşuyoruz..

Yanaktan öpme yerine yanaktan ısırma var bizde, sarılma yerine smak down kilidi, el sıkışma yerine de parmak çıtlatma var..

Her hamlemiz şiddet üzerine yani..

Benimlen çıktığından beri Ayşe Paşalı 2 zulmü görüyor miniciğim..

Neyse işte, ben “ıyyy, çok tatlısın şişmanım benim” diye tokatı ağzına gömünce, o da karşılık verecek ya, telefonlu eliyle masusçuktan kafama indir yaptı, elindeki telefon da Allah kahredisice yere kapaklandı!..

Eli ağar değil diye telefonu “emanet” baabında kullanıp onunla vuruyor, acıtsın diye..

Bak kadın aklına bak, bak..

Al sana işte, telefon da kafamdan sekme yaptı, yere düş sen!..

Taşa vur, ayyy, ordan hoooop, ordan pattt, durun durun ağır çekim anlatayım, böyle olmaz..

Yere yuvarlandı işte aletimiz, birinci vuruşta şöyle arka kapağı bi dağıldı, telefonun kıçı denize 3 taklalık bir salvoyla dalış yaptı!..

Telin karada ikinci sekişinde ise batarya dediğimiz sırt bölgesindeki aparatı, uçaklarda hani tehlike anında fırtlayan fılatma koltuğu gibi koptu uçtu..

Ama top gibi ordan oraya seken tel üçüncüde maalesef pilav yemedi..

Marmara denizindeki yerini almış oldu..

NASA uzay aracı gibi telefonmuş ya, kendinden kopa kopa atladı suya..

Ulan bari kopuyorsun, batarya kapak denize uçsaydı da hat mat karaya konsaymış..

Hatta taze yüklenmiş 10 TL vardı..

Tabi bizim bu esnadaki yüz ifadelerimizi görseydiniz altınızı ıslatana kadar güler, sonra çok güldünüz diye ağlardınız..

Telefonun 3 sekişinde de yüzlerimiz ayrı yamuldu, ayrı yumuldu yemin ediyorum..

İkimiz de cimri insanlarız ya, kolay değil bi telefonu geberirken izlemek..

O may gat diyeyim gerisini siz anlayın..

Onu öyle denize girerken görünce midem döndü..

Hani bi de üstünü çıkara çıkara giriyor telefon, efendi efendi bakar mısın, önce arka kapağını çıkardı, sonra bataryasını soydu, sonra dalış..

Resmen insan gibi soyunup denize girdi zilli..

Neyse, ben bekliyorum sevgilim beni de denize atacak, veya bıçaklayacak orda falan..

Ya da sade kafamı ensemden daldırıp o şekil boğacak gibime geliyor, onu süzüyorum yan gözümle..

Ağzını yediğimin ağzından şu cümleyi duydum ya, oh:

“Senin ciğerin sağ olsun yaaa..”

Lan?.. Lan?..

O böyle deyince, ağlanacak haline gülünce ben de kendimi gaza getirdim, telefonu kurtarma çalışmalarına girdim..

Balıkçılardan ağ aldım, bi çingene çocuk buldum daldırdım, teknecilerle muhattap oldum, balık koktum filan ama sonuç yine bana hüsran..

TAKUT, (Telefon Arama Kurtarma Takımı) ismi havalı ama bi b.ka yaramadı..

Balıklar yedi galiba, telefon da hafif balıkla benzeşiyordu..

Olsun zaten uğraşmış görüneyim başka bişey olmasın diye numaradan yapmıştım..

Onun bana söylediği cümle yetti yaa..

Bi kere daha sevdim, ben onu kaç kere sevdiğimi unuttum..

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Ali Çatal Arşivi