Dr. Gürbüz Çapan

Dr. Gürbüz Çapan

Stalin Tavuğu. Son umut....

Stalin Tavuğu. Son umut....

Stalin Tavuğu 16 Nisan 2011,

Stalin en sadist cinayetlerini planladığı çalışma odasına yakın dostlarını toplamış sohbet ediyordu. Votka şişelerinin biri gidip, diğeri geliyordu. Kafalar iyice dumanlanmıştı. Stalin kan  çanağına dönmüş gözlerini etrafında dalkavukluk yarışına girmiş adamlarına çevirerek sordu: - Saçını ihtilalde, halk içinde, devlet yönetiminde, bürokraside ağartmış dostlarım... Söyleyin bakalım halkın yönetime baş eğmesi, kayıtsız şartsız itaat etmesi için yöneticiler ne yapmalı, nasıl davranmalıdır? Her dumanlı kafadan bir ses çıktı. Kimisi adaletten, haktan söz etti... Kimisi demokrasiden... Kimisi sürgünden, sehpadan, hapisten... Kitlesel cinayetlerin deha çapındaki katili Stalin, beğenmedi adamlarının izahatlarını... Bir kadeh daha votka çekerek şöyle dedi: - Yönetimi eline geçiren hükümdar en yücedir! Halkın karşınızda baş eğip durması için ne yapmanız gerektiğini durun da şu beyinsiz kafalarınıza çivi gibi çakayım... Hemen hizmetçileri çağırıp emretti. - Çabuk bana bir tavuk getirin... Aceleyle bir tavuk kapıp getirdi adamları... Stalin, kafaları iyice dumanlanmış adamlarının gözleri önünde başladı canlı canlı tüylerini yolmaya tavuğun. Bütün tüyleri yolunup cascavlak kalan tavuğu odanın ortasına salıverdi, lider... - Şimdi izleyin bakalım nereye gidecek bu şaşkın tavuk... Zavallı tavuk bu azaptan kaçıp kurtulayım diye aralık kapıdan dışarı canını atayım diyor, soğuktan tir tir titriyor... Masaların altına giriyor.. köşeli masa ayakları canını yakıyor... Duvar diplerine koşuyor.. teleksiz, tüysüz kanatları yara bere içinde kalıyor... Şömineye yaklaşıyor.. tüysüz derisi kavruluyor... Çaresiz, tüylerini yolan Stalin�in bacakları arasına saklanıp, sığınıyor... O zaman Stalin, cebinden bir avuç yem çıkarıp önüne tane tane atıveriyor yolunmuş tavuğun... Yemlenen tavuk, Stalin nereye yönelse peşinden koşuveriyor.. Ağızları bir karış açık kalan dostlarına bakıp, pos bıyıklarının altından gülerek şöyle diyor Stalin: - Gördünüz mü? Halk dediğiniz topluluk bu tavuk gibidir. Tüylerini yolup al ve serbest bırak... O zaman yönetmek kolay olur... Stalin�in sofra dostları hayretler içinde kalıp: - Vay anasını birader, adamdaki akıla bak, diye başlarını sallıyorlar... Bu gerçekten olmuş mu, yoksa uydurulmuş bir öykü mü bilmem. Ancak �Stalin�in Tavuğu� diye bir tabir var... Bu tabire uyan nice halk, nice yönetici görmedik mi biz de şu kısacık hayatımızda... Hele de, tüylerimiz yolundukça AKP�nin bacakları arasına girip, ara sıra önümüze serpiştirdikleri yemlerin peşinden koşanların arttığını gördükçe AKP�nin oylarının neden arttığını da anladınız umuyorum. 
 

Kadınlar ve Kente Dair 06 Nisan 2011

Yerel Yönetime Katılmak İsteyen Bir Grup Bayanla Konuşma:  Sevgili Bayanlar;  Belediyecilik, çok çocuklu bir evde annelik yapmaya benzer. Hele yoksulsa aile, ananın çilesi 9’a katlanır. Neyi nereden bulacaksın, hangi derde derman olacaksın; yokluk, yoksulluk bunalımla haldaş eder anaları.  Bizde (Türklerde) kadın, erkekle eşbaşkan gibidir. Melik Şah’ın eşi Terken Hatun, aynı zamanda askeri komutandır. Her ne kadar erkek egemen toplumuz türünden teorik zorlamalar olsa da gerçekte kadınlarımız aile hayatımızda erkeklerden hiç de geri kalmazlar. İslam kültürü ya da sonradan oluşmuş örf ve anane gereği kadın bir adım geride duruyor. Ama aile yönetimine katılmaktan hiç de geri durmuyor.  Yerel yönetimlere gelince, valilik, kaymakamlık makamlarının yerellikleri sadece yerel yönetici olmalarından kaynaklanıyor. Yani sadece isimleri yereldir, yoksa Allahına kadar merkezin elemanlarıdır. Türkiye’de yerel yönetim deyince, akla belediyeler gelmektedir. Belediye başkanlığı, belediye meclis üyeleri, il genel meclis üyeleri ve muhtarlar. Bunlarında sadece belediye başkanları ve muhtarlıkların sorumluluk ve yetkileri var. Öbürlerinin yetkileri var, sorumlulukları yoktur.  

Özal’lı yıllara kadar bu meclisler Türk kahvehanesi gibi çalışmıştır. Özal sonrası kimlik ve sorumluluk alınca mahallenin gözetimine girmiştir.  90’lı yılların sonunda Erdal İnönü’nün yüzde yirmi beş cinsiyet kotası koyması da biraz işi tetiklemiş ve kadınlar ilgilenmeye başlamışlar.  Ve imar planı yapma yetkisi belediyelere verilince, kötü yapılanmanın, yağmanın ve bir yığın çirkinliğin ortaya çıkmasıyla kadınlarımız önce tedirgin oldular, şimdilerde olaya el koymak, kentlerini korumak refleksi gelişti. Cılız ama bu cesur girişimi sevinçle izliyorum.  Şehir insana benzer   İnsanın 1/3 cranial boşluk, yani kafası ve içinde beyni var. Bunun kentlerde karşılığı kültür merkezleridir, tiyatro, opera, sinema, konferans salonları, resim, heykel atölyeleri vs.   2/5’i göğüs kafesidir. Toraks boşluğu deriz ona. Akciğerler, kentte yeşil sahalardır... Kalp, kentin ticaret merkezidir. Arterler (damarlar) de kentin yollarıdır. Şahdamarı eskiden Kızılay’dı, şimdilerde Melih Başkan kenti gezdirdiği gibi şahdamarını da gezdiriyor.  Karaciğer, depo organıdır. Kentlerde fabrika ve imalat orda olur.  Mide; fırın, lokanta gibidir.  Böbrek ve üriner sistem, kanalizasyon gibi çalışır.  Yani kent insana benzer. Herhangi bir organın anormal büyümesi insanı nasıl bozarsa, kentler de öyle bozulur.   İnsan da yaşadığı yere benzer  Kente karşı dayanışma değil (memleket dernekleri, tarikat ve tekkeler böyledir), kent için dayanışma!  Ölçü, ayar, zaman kentsel değerlerdir. Kentlerde vardır sadece kilometre, metre, metrekare, saat kaç gibi sorular. Köyde bunların tümünün ucu açıktır. Mesafe için aha orası! Zaman, sabah, öğle, akşamdır  vb. çoğaltılabilir.  Kentlerdir kenarı köşesi olan, birlikte yaşamak için zorunlu bir ortak hukuka ihtiyaç olan? Ortak mekânlar, meydan, kreş, anaokulu, hastane, postane ve bilumum mektepler kentsel değerlerdir.  Son zamanlarda hırpalanan kentlere kadınlar sahip çıkmalıdır. Evi yapan dişi kuştur özdeyişi... Kentler evlerden oluşmaktadır. Ve kentlere sahip çıkacak olan da annelerdir. Ve onların kutsal eli değince, daha bir namuslu, daha estetik değerlere sahip ve yeni kentler elde edeceğiz.  Bizde evlerin içi kadınların, dışı köylü erkeklerindir. Bir evin içine bakın bir de dışına.  İçi kartonpiyerli, her türlü alet edevat konforuna sahip, dahası  bal dök yala!  türünden tertemiz.  Kadınlar daha çok siyasete katıldıkça, yerel yönetimler daha namuslu ve güzel olacaktır.  Çıktığınız yol açık olsun. Umut yoldaşınız olsun!

Son Umut! 17 Ağustos 2010,

Türkiye en zor zamanlarında, en zor seçimlerinden birini yapmak üzere sandığa gidiyor. Belki de son seçim haklarımızdan birini kullanacağız! Cumhuriyet yani; aydınlanmanın ışığını taşıyan rejim, artık değişecek mi? Sandıkta oylanacak şey aslında kaderimiz. Tarihi bir hesaplaşmanın son iki raundu.       

Ama pek çok kişi “ne alakası var?” diyebilir. Doğru, aslında yaşadıklarımız ve yaşayacaklarım olmasa yerel seçimlerle bu yazdıklarımın hiçbir alakası olmamalı. Ama inanın bu sandıktan çıkacak sonuç çok başka şeylere gebedir. AKP bu sandığı, faşizmin kader oylaması gibi görüyor. Bakın besleme basınına, Fetullahçılara sanki can telaşındalar. Onları okuyunca-izleyince bu seçimin nelere yol açacağını hemen anlarsınız. Sermaye birikimini ve yandaş fonlamasını tam 15 yıldır belediyelerden yapan AKP büyük ekonomik kriz altında ezilmeden ‘Ergenekon’ ile gizledikleri ortaya dökülmeden demokrasiyi ortadan kaldırmak için sandıktan çıkmaya çalışıyorlar. Sandıktan çıkma numarasını da öğrendiler. Sakın ha bu oyuna gelmeyin, artık ne seçimin ne de Türkiye’nin yönetiminin hukuka, demokrasiyle, çoğulculukla alakası yoktur. Bu seçim var olan aydınlanma kırıntılarını da yutacak bir orta oyunu olmamalıdır.       

Artık halk iradesinden gayri, Türkiye’yi kurtaracak bir güç kalmadı. Halk ise yalan ve yoksulluk arasına sıkıştırılmış durumda. Bu AKP zincirinden nasıl kurtulacak, bu açmazdan nasıl çıkılacak?       

Ankara devrimin mutluluğunun, İstanbul umudun başkentliliğini yaşadığını gösterir sonuçlar aldığında 30 Mart’ta bu zincirler kırılacaktır. Ve halkımız artık zincirinden ve prangasından gayrı kaybedeceği ne kaldı ki?        AKP nin Türkiye’den sökülmesi, alternatif sözcüklerin aşılması için elimizde çok önemli iki değer var: 1-Kemal Kılıçdaroğlu 2-Murat Karayalçın        Kemal Kılıçdaroğlu, 20. yüzyılın ahlak ve erdem ruhunu 21. yüzyılın beceri ve mutluluğu ile harmanlayarak karamsarlığa karşı bir meşale gibi ilerliyor. Çağdaş, donanımlı ve tecrübeli bir halk adamı. Böyleleri çok kalmadı aramızda.      

  Murat Karayalçın ise Cumhuriyetin değerlerini Ankara’nın kararan kent siluetine aydınlıkla işleyen, umudun simgesi olacak ve Türkiye aydını. Denenmiş, sınanmış başarıları ve namusu ortak kabul görmüş bir değerler ve insan hakları abidesi.        CHP; bu iki değeri çatısının altında buluşturarak Türkiye’nin kurucu ruhunun hala o partinin en önemli gücü olduğunu kanıtladı.        Şimdi bize düşen, Türkiye’ye düşen görev AKP otokratik yönetimine karşı bu dönemeçte okkalı bir demokrasi vermektir. Çağdaş yurttaşlar görevini yapmalı ve geleceği kurtarmalıdır.  Bu despotların cüretinden, zulmünden bizi çekmek istedikleri bataklıktan ancak böylesi bir başarı kurtarır. Türkiye bunu hak ediyor. Bu yoksul halk bunu hak ediyor.        Zalimlerin korkutmalarına, Vali’lerin rüşvetlerine, zulümlerine, Ergenekon’larına inat halkın kazanması için, Türkiye’nin kazanması için, herkesin AKP liler dahil Türkiye’yi ve çocuklarını, geleceğini seven herkesin:        İstanbul ve Ankara’da; Kemal Kılıçdaroğlu ve Murat Karayalçın’ı desteklemeye ve CHP ye oy vermeye çağırıyorum.        Ankara’yı Cumhuriyet değerleriyle taçlandıralım!        İstanbul’u umudun başkenti yapalım!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Dr. Gürbüz Çapan Arşivi