Dilek Altınkeser

Dilek Altınkeser

TAPILACAK ÖKÜZ, BUDİST’LERE BİLE KALMADI…

TAPILACAK ÖKÜZ, BUDİST’LERE BİLE KALMADI…


Öküzler öldüğünden bu yana ortaklardan da hayır gelmiyor… Trenler hızla rayları yalıyor,
bakacak bir öküz olmuyor… Hayvan sevgimiz tükeniyor… Budist’lere bile tapacak öküz
kalmıyor.”Ben öküzüm”diyebilmek, işte böylelikle erdem sayılıyor.

Gecenin yarısı,ben de yarım,yine üretim sahama geldim.Öfkeli değilim,yarı saydam bir
ruh haliyle klavyeme “kavalyem olur musun?”dedim,kabul buyurdu sağolsun..Kalemle
dansımın special melodileri arasında,aklımda kimse ve hiçbir şey yokken bile “ne yazacağım
acaba?”diye düşünmedim.Düşünsel yeteneğimi kaybetmeden,paylaşımsal niteliklerde ,sizlerin
okursal kimliklerinizle buluşmak,bana onursal bir mutluluk kazandırıyor.Fazla “sal”kullandım
biliyorum,ama inanın”sallamadım”…

Festivale gidemedim “festivallik haber okudum”ama… Kimsenin hiçbir şeye ve kimseye
dokunmadan, sanatın içgüdüsel ahengiyle, dünyasal dertleri bir anlık da olsa unutmasını
diledim. Güzel günlerde insanlar didişerek, ölüme uğurlamada “boş üzüntü hali”yaşamasın
istiyorum. Yedi ceddimizi tanıdığımıuz bu küçük kasabada, bizi yabancılaştırmak
isteyen provakatörler! “nah ulaşırsınız amacınıza”…Tartışarak çalışmaya ve sonra da
barışmaya “ekip çalışması”deniyorsa eğer, bizler de”ekip yaşaması”nı öğreneceğiz elbette…

Kapkaranlık bir gecenin, alaca karanlıkla el ele tutuşmasına az kaldı. Baktım ki ben kendime
çok kaldım. Değişen değil ama dönüşen çok şey olması gerekliliğine inanıyorum. Herkesin
uyuduğu, öldüğü, doğduğu, doğurduğu ve seviştiği bu saatlerde ben buradayım işte. Geçici
yalnızlıklarım beni kalabalıklarla buluşturuyor ve ben bu halimi çok seviyorum.

Hayatın “okey”inden taş çalanlar, hep sahte şampiyon oldular. İnandırdılar belki ama
inanmadılar. Kabartma tozu eksik kek gibi hep ezik yaşadılar ama “kek”liklerinden
ödün vermediler. Eskilerdeki orospulukların,”bir gecelik aşk”adını aldığı milenyum
zamanlarında hanginizin cesareti var “aşk çocukları”nı doğurmaya? Yeni doğan çocukları
sallayan ve kayıttan ninni söyleyen beşikler çıktı artık. Çocuklar mekanik seslerin ve
haznelerine “duracell”konmuş anasız “ana kucakları”nın kendilerini alalade sallaması
nedeniyle zaten, büyüdükten sonra onlar da hayata “sallamıyorum hiç birinizi “diyerek isyan
ediyorlar…

Şimdiye ait zamanların “demo”krasilerin, “demo” sunu yaşayabiliyoruz sadece.
Tamamlanmış bir hak tanımayı, bize tanımayan eksik bi şeyler var hayatımızın göbeğinde.
Yani sevgili dostlar “bu hayatın göbeği kaçmış”galiba…

Organik ürünlerin satıldığı reyonlara hiç batkınız mı? Her biri oldukça pahalıdır. Organik
hayatlar da öyle işte, ateş pahası. Hepimiz kıç kadar dairelerde nefes darlığı yaşarken,
haddimize miydi sere serpe, bahçeli villar da yaşamak. Onlar çok pahalıydı ve uzaktaydı bize
organik hayat.

Tohumu yarıp, toprak üstüne çıkan filizin koparılma tedirginliği gibidir yaşamımız. Ana
rahminden fırlayıp, ilk ağlayışlarımızdan sonra ölümle burun buruna kalırız. Kafayı
çok yorarsak eğer; kaza yapmamak için araca, narkozdan çıkamayız diye ameliyata ve
boğazımızda kalacak diye her lokmaya ölüme davetiye bakarız. Ama sonunda yine de ona
yenik kalırız. Zengin de olsak, fakir de olsak, güzel de olsak, çirkin de olsak ölürüz işte.
Ölümün sebebi var ama kaçarı yok anlayacağınız.

Sabah düştü satırlarım buraya.Uykusuz gecemin,görüş mesafesi dar yazıları yani.Şimdi uyku
vakti.Yarı ölüm haline bürünmek için az sonra yatacağım..Ve benimle birlikte yazdıklarımı
da ister sallayın ,ister sallamayın.İnadına uyuyacağım,inadına yazacağım…Düşümden
düşerseniz eğer,vakitsiz uyanacağım…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Dilek Altınkeser Arşivi