Mehmet Mert

Mehmet Mert

Yaşıyoruz ya, yetmez mi...?

Yaşıyoruz ya, yetmez mi...?

 Bir bayramı daha karşılamak üzereyken, hepinize yaşamınızdaki bütün imkanların kıymetini bilerek, anlayarak, kavrayarak, düşünerek ve bilinçlenerek, güzel bir yaşam diliyorum...

Ve tüm dostlara iyi bayramlar diyerek, arşivimde yer alan bir bayram yazımı bu bayram da paylaşmak istiyorum...

Buyurun öyleyse...

*

Yıldız Holding Başkanı, daha bilindik ismi ile Ülker Grup Başkanı Murat Ülker'e bir röportajında muhabir soruyor; hayatınızdaki en büyük lüks nedir?

Murat Ülker belki de bir çok kişinin düşünerek, şudur, budur, şöyledir, böyledir diye cevap vereceği soruyu çok kısa cevaplıyor: yaşıyorum ya!

Bu cevabı okudum okuyalı bazı sıkıntılı günlerimde bana rehber oldu.

Gerçekten de elimizdeki imkanları çoğu zaman farketmekte zorlanıyoruz.

Bir yerimiz ağrıdığında ancak o organımızı daha iyi fark eder oluyoruz.

Bir arkadaşımız, dostumuz ile ilişkimiz bozulduğunda o kişinin hayatımızdaki yerini daha iyi farkeder oluyoruz.

Bir eşyamız bozulduğunda o eşyamızın kıymetini daha iyi anlıyor oluyoruz.

*

Kuşkusuz her birimiz bir çok sorunlarla mücadele vererek hayatımızı devam ettiriyoruz.

Kimimiz geçim sıkıntısı çekiyor.

Kimimizin işi gücü yerinde ama can sıkıntısı yaşıyor.

Kimi sağlık sorunları ile boğuşuyor.

Kimi daha başka dertler veya sorunlarla.

Ama bazılarımız var ki; özgürlüğünden yoksun, eli kolu bağlı, belki de yarınlardan umutsuz.

Kimimiz var ki; Allah hiç kimseye göstermesin dermanı zor hastalıklarla boğuşuyor.

Kimi hasret yolu bekliyor.

Kimi ekonomik zorluklarla boğuşuyor.

*

Aslında bu sorunlarla boğuşan her birimiz bir şeyi farketmeliyiz ki; yaşamaz isek hiçbir sorunumuz kalmayacak.

Bir başka deyişle; iyi ki yaşıyoruz, yoksa ne sorunumuz olacak.

Veya Murat Ülker'in tabiri ile; hayatımızdaki en büyük lüks yaşamak.

*

İşte bir bayramı daha karşılamak üzereyiz.

Bayramların birisi gelir diğeri gider.

Tıpkı günler, saatler, haftalar gibi.

Tıpkı hayatımıza giren insanlar gibi.

Tıpkı gündemimize gelen konular, sorunlar, başlıklar, işler güçler gibi.

Birisi gelir diğeri gider.

Aslolan nedir derseniz.

Önce yaşamayı öğrenmek.

Önce yaşamın tüm ritminden haz almak.

Önce yaşamı kendi gücümüz ve dengemiz doğrultusunda ayar etmek.

*

Kaç bayram geldi geçti.

Daha kaç bayramlar yaşayacağız kim bilir.

Bayramların ne önemi var bayram gibi yaşamadıktan sonra.

Öyle günlerimiz oluyor ki bazen o günü bayram ediyor.

Öyle bayramlarımız oluyor ki bazen bayramdan eser kalmıyor.

Yapmamız gereken tek şey var aslında.

Elimizde var olan sağlığımızın, imkanlarımızın, dostlarımızın, doğal ortamlarımızın, yaşamsal güzelliklerimizin, aklımızın, mantığımızın, sevdiklerimizin kıymetini bilmek.

Farkında olmak.

Her an her şartta bütün bu imkanlarımıza yakışır hareket etmek.

Sağlığımız bozulmasın diye dikkat ettiğimiz şeyleri, ilişkilerimiz bozulmasın diye dostlarımıza, sevdiklerimize de göstermek.

İşimiz gücümü kaybetmeyeyim diye özen gösterdiğimiz şeyleri, elimizde bulundurduğumuz her şey için de göstermeye çalışmak.

*

Bütün bunları konrtollü bir şekilde yapmayı başardıktan sonra.

Gelsin daha huzurlu bir hayat.

Gelsin daha mutlu bir hayat.

Gelsin daha elverişli, daha sağlıklı, daha keyifli bir hayat.

*

Hani çok bilindik bir hikayede anlatıldığı gibi; ayaklarımızın kıymetini bilmek için ayaksız birisini görmemize gerek kalmamalı.

İşimizin kıymetini bilmek için, işsiz, yardıma muhtaç birisini görmeğe gerek kalmamalı.

Çevremizdeki insanların, bizi sevenlerin, dostlarımızın değerini anlamamız için, yalnız başına kalmış insanları görmemize de gerek kalmamalı.

Ne yapmalıyız, farkında olarak, anlayarak, kavrayarak, düşünerek ve bilinçlenerek yaşama sarılmalı.

Yaşamın değerini bilmeli.

Yaşamımızdaki bütün olanaklarımızın değerini bilerek hayata sımsıkı sarılmalı.

Unutmayalaım ki; bir rakamının yanına yazılan bütün sıfırlar, yanında bir olmadan değersizdir.

İşte o bir rakamı da sensin.

Biziz.

Kişidir.

Ne diyorduk; yaşıyoruz ya yetmez mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Mert Arşivi