Dilek Altınkeser

Dilek Altınkeser

ADSIZLAR…

Her insan bir kilitli kutu gibidir…Kilit bir gün açılır ve içinden neler neler çıkar..
Bir gün rastgele tanıdığım bir kadın vardı,acayipti,tuhaftı.Çok acı çekmişti ama acılarını anlatırken bile gülümsüyordu..İlk evliliğini aile baskısı,sevgi kabızı bir anne yüzünden erken yapmıştı,o evlilikten kendisi daha çocuk yaştayken ,bir de bebeği olmuştu,erkekti…Eşiyle yokluk ama onun akabinde mutluluk içinde yaşarken,bir akşam üzeri bu mutluluğa yaşanacak olan acı gölge düşürmüştü.Eşi her akşam olduğu gibi aracıyla işinden evine dönüyordu,aracını park etmek için boş yer arayışına girmişti ki,işte o an olan oldu.Onunla aynı arayışa girmiş bir başka komşuyla kıytırık bir park yeri için ters düşmüş,olay istem dışı büyümüştü.Karşı taraf keskin öfkesinin frenlerine basamamış ve bu kadının kocasını ard arda defalarca bıçaklayarak öldürmüştü.Acı haber eve tez ulaştı,geride çiçeği burnunda bir eş ve babaya muhtaç bir erkek çocuğu kalakalmıştı.

Kadın ölen eşinin ailesinin yanında,çocuğuyla birlikte yaşama telaşına dalmıştı ki,yine kader ağlarını örmüştü..Kadının ölen eşinin kardeşi,taze dul kalmış yengesine sarkıntılık etmekte gecikmemiş ve onu zorunlu birlikteliğe zorlamıştı.Bin bir yalanla,tehditle,acımasızlıkla.Kadın bu baskılara dayanamamış,aileye durumu açmıştı.Sözde namusuna düşkün bu aile(ölen eşin ailesi)kadını iftira atmakla suçlamış ve el kadar çocuğuyla bir gece ansızın kapı dışarı etmişlerdi.Çaresizlikler diz boyu olmuş,anne ve çocuğun kursağına doğru dürüst yemek giremez olmuştu..Orada burada bulaşık yıkayarak evladına ekmek götürme telaşına dalan kadın,bu zaman zarfı içinde kendi ailesinin evinde annesiyle birlikte yaşamaktaydı.Annesinin oldum olası kızıyla yıldızı barışmamış,her gün fındık kabuğunu doldurmayacak sebeplerden kavga etmekteydiler.Ve bu taze dul,iş yerinde kendisinden yaşça oldukça küçük bir beyle anlaşarak evlenmeye karar verdi.Küçük damat kendileriyle yaşayacak erkek çocuğunu da kabullenmişti,sorun yoktu..Kadının ailesinin de karşı çıkmalarına rağmen bu evlilik gerçekleşti.Ama küçük damadın annesi yaşça büyük olan gelini için demediğini bırakmadı tabi. “Oğlum senin gibi kart karıyı ne yapacak, sen yaşlısın çocuk falan da doğuramazsın artık”diyerek her gün bu ve buna benzer sözlü tahriklerde bulunuyordu.Günler haftaları,haftalar ayları,aylar da yılları kovaladı klasik olarak..Ve bir gün o yaşça küçük olan damat rahatsızlandı,doktora gittiler,kanser olduğu öğrenildi.Bilmem kaçıncı evresindeymiş,artık yapılacak çok da bir şey kalmamış…

Gelinini yaşından dolayı aşağılayan kaynana oğlunun kansere yenik düşeceğini anlayınca,çenesini kapadı ama her şey için artık çok geçti.Vee çiçeği burnunda damat,hakkın rahmetine kavuştu..Kadın ikinci eşini de hiç beklemediği bir zamanda kaybetmiş,yine oğlunla kendini kapının önünde buluvermişti.Anne evine dönüş yapan ,bu bahtsız kadının peşini talihsizlikler bir türlü bırakmadı.Kızının torunuyla birlikte yanına yerleşmesinde memnun olmayan büyük anne,onları bezdirmek için elinden geleni yapmakta hiç geç kalmıyordu.İkinci defa dul kalan kadının annesi bir gün hastalandı ve kızı onu hastanede yalnız bırakmadı..Anne bundan bile hoşnut olmayacak kadar bencildi.Aynı odayı paylaştıkları bir hastanın paraları çalınınca ve faili bulunamayınca ,dul kadının anası “o paraları kızım çalmıştır,daha önce de yapmıştı bu tarz şeyler” diyerek kendi kızını polise ihbar etti.Kadın bocaladı ama nafile,karakola düştü,donuna kadar arandı,boşu boşuna suçlandı…

Gün geldi bu talihsiz kadın biriyle tanıştırıldı, tanıştırıldığı gibi de evlendi… Adam kendi halinde mülayim biriydi, geçimini sağlayacak kadar kazanıyordu… Adam karısını kanserden kaybetmişti, bir oğlu ve bir kızı vardı. Çocuklar evlenmiş, hatta onlar da çoluk çocuğa karışmışlardı. Kadın bu adamla tanışıncaya kadar çook yokluk çekmişti tabi. Annesi tarafından hırsızlıkla suçlanınca, kirayla eve çıkmış yine orada burada bulaşıkçılık yapmaya başlamıştı. Evinde tek bir eşya kırıntısı bile yoktu, oğluyla yerde yatıyor, aç karınla uyumaya çalışıyorlardı. Konu komşu elinden gelen yardımı yapmaktaydılar ama nereye kadar. Kadın bu yüzden tekrar evlenmişti.

Fakat kadının yaşadığı bu olaylar onda ruhsal bozukluklara yol açmış, kafasında zaman zaman kısa devre yapmasına sebep olmuştu..Hal ve hareketlerinde bir ayarsızlık,tuhaflık vardı…Kendi türbanlı olmasına rağmen,face sayfalarında sahte profillerle boy gösteriyor,günlük görünümünden farklı haller sergiliyordu.Başı açık,askılı elbiseler,rujlu,kapalı mekanda güneş gözlüklü haller,sahte isimlerde açılan bence gereksiz profiller…O profiller aracılığıyla,kendisinde ekli olan kişi sayfalarına girip başka hayatlar tanımaya çalıyordu ama bu hayatları temsil eden diğer profillerin hepsi nedense erkekti.Hiç tanımadığı hatta bazılarının başka ülkelerde yaşadığı bu erkeklere hayat hikayesini anlatıyor,nedensizce küçük düşüyordu..Yokluktan sonra kavuştuğu ferah hayat,kadını nedense rahatsız ediyordu…

Hayat insana neler sunarsa sunsun,iç dünyamızın,beynimizin,yüreğimizin içinde dolaşan sessiz düşüncelerin dışa vurumudur başımıza gelenler.Ayağımız taşa takılsa “ben ne yaptım”diye düşünecek kadar ayrıntıcı değiliz ,unutkanız.Ama hayat ektiği biçtiriyor adama,unutmuyor,unutturmuyor..Ne düşünürsek başımıza geliyor,önümüze seriyor…Ölümlerle,yokluklarla başa çıkarken çaresizlik abidesi olan insanoğlu,rahata kavuştuğu an gereksiz zıplıyor,ne yapacağını şaşırıyor..Sınanan bizler,neden sınandığımızı bilmemezlikten geliyor,onurumuza toz kondurmuyoruz…Her hayat hikayedir dostlar…Gururla anlatılan veya anlatılmaya utanılan…Sizler birincisi için çabalayın emi…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Dilek Altınkeser Arşivi