Dilek Altınkeser
BANA SENDEN GİTMEYİ ÖĞRETSENE…
Yayınlanma:
Kalabalıklar içine gidildikçe,derinliği de kayboluyor insanın,daha bir yüzeysel oluyor..Yalnızlığımdaki “el yapımı sessizliği”hep sevdim bu yüzden.Sonraları denize ve geceye baktım,sildim tüm olumsuz kareleri aklımdan..Ey sevgili “bana senden gitmeyi öğretsene”…Sen bana bunu öğretmeye kalktığında biliyorum, daha fazla “kalmak”gelecek içimden.Öylece durmak,hiç gitmemek,yani gitmeyi becerememek olacak yaptığım.. Ama senden gitmek, doğru yere gitmenin ilk adımı aslında, işte bu da yapamadığım.Beceriksizliğimin arkasına saklanarak,”sen de kalmanın”utangaçlığını ,çaldığını kabullenmeyen hırsız kadar derin hissettim inan.Oysaki sen,yanlışlarımın çıkmaz sokağında karşıma çıkan paslı tabela değildin.Bile bile,koşa koşa sana geldim,kalamadım ama gidemedim de.Çünkü senin sonsuza kadar uykun ve aklın alamayacağı deliliklerin vardı.Hadi be,ne olur aç kapını,ben bu sevdaya “gönüllü deliyim”… “Yüreğim de kapı yok”dedin durdun.Kapısız han da,adı hatırda kalmayan yolcuydum desene. “Benim içimdeki savaşlar çok fazla ve durmaz da bir hayli zaman,bilirim.Zehirli,yılan başlı bir kılıcım var,normal değilim”cümlelerinin kekremsi tadının beni deli ettiği ,dudaklarından döküldüğü anlara dönüş yaptım bu gece aniden.Yazmalıydım bendeki seni bir an evvel..Bir tencere sütü,ocakta unutmuş terelelli ergen gibi koşturdum eve doğru.Adımlarım çoğaldı,yol büyüdü…Kaleme sarıldım,kağıdımdansa yanık kokusu geliyordu. “Ben bu savaşta,kalkanını ülkesinde unutan aptal askerdim”aslında.İşte bu yüzden ,ocakta sütü bırakan ergenden farkım yoktu bu romanda.
Çok zamandır acımadı canım sevgili, hadi “kanat beni en zayıf yerimden”…Bundan sonra dalamam pamuk prenses gibi aptal uykulara,bekleyemem hayali prensin gelip beni öpmesini..Dalgalarla boğuşursan,boğulursun bil…Bırak kendini deryanın öfke dolu kabarışlarına..Göreceksin,o seni bilmediğin kıyılarla kucaklaştıracak..Hiçbir şehir karanlık değil bu yüzyılda…Işıl ışıl caddeler,parklar,evler..Anladım ki acı,aydınlıkta yaşanınca utanç veriyor..Oysaki karanlık ne çok şeyi saklıyordu..Aydınlık gözyaşını yasaklıyordu.Yol boyunca asılmış afişler de, “burada ağlamanın cezası,paha biçilmez”yazıyordu…Oysaki içimden inadına ağlamak geliyordu. “Neyse parası öderim”dedim,gözlerime gözyaşı sürükledim…
Ne çok günaha girdim seni sevmekle.Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlayacağım her güne ,senin adınla uyandım .Beş vakit namaz yerine,seni düşündüm..Alnım Allah için secdeye varması gerekirken,gittiğinde kıbleye ters köşelerde hep yerlere kapandı.Orucu bile tutmaktan beni caydıran açlık duygusunu,olmadığın anlarda duydum midemde.Kahve ve sigaradan oluşan sağlıksız öğünlerimin saatlerinde,sen kimbilir hangi masalarda tıka-basa hallerdeydin.Koskoca bir yanlıştın ve seni götürecek üç doğrum bile yoktu bu aşkta.Bu sebeple,hep kaldın…Kaçıncı yanlıştın,kaçıncı aşktın sen… “Anlaşamadık”diye biten kaçıncı mahkemesiz evcilik oyunun kahramanıydın.
O an uğruna canımızı vermeye hazır olduğumuz sevgili için, yıllar sonra tırnağımızı bile kesmeyiz..Demekki sevdanın da bir modası vardı..Modası geçen sevgili bir süre sonra yüreğimize yakışmıyordu,ya boldu,ya da inadına dardı.Yıllar da sürse,hepsi bir içimlik su kadardı.Ey sevgili hadi “bana sen de kalmayı öğretsene”…Bakma sen bana, “asla”larla dolu yeminlerde hep tek ayağımı kaldırdım ben…Komutu beynim verdi ama yüreğim görmedi inan yalan yeminlerimi.Sadece sana gülmeyi,sadece sana doymayı yeniden hatırlat bana..Sayısalda hep zayıftım ama , sensiz günlerimi dakikalarına kadar bir nefeste hesaplarım istersen.Baştan sona gider,sonra sondan başa döner,sağlamasını bile yaparım.
Bırak, yılan başlı zehirli kılıcın elinde olsun yine…Ben sana koşarken saplansın istediği yere..
Hadi sevgili be!
Bana senden gitmeyi öğretsene…
Çok zamandır acımadı canım sevgili, hadi “kanat beni en zayıf yerimden”…Bundan sonra dalamam pamuk prenses gibi aptal uykulara,bekleyemem hayali prensin gelip beni öpmesini..Dalgalarla boğuşursan,boğulursun bil…Bırak kendini deryanın öfke dolu kabarışlarına..Göreceksin,o seni bilmediğin kıyılarla kucaklaştıracak..Hiçbir şehir karanlık değil bu yüzyılda…Işıl ışıl caddeler,parklar,evler..Anladım ki acı,aydınlıkta yaşanınca utanç veriyor..Oysaki karanlık ne çok şeyi saklıyordu..Aydınlık gözyaşını yasaklıyordu.Yol boyunca asılmış afişler de, “burada ağlamanın cezası,paha biçilmez”yazıyordu…Oysaki içimden inadına ağlamak geliyordu. “Neyse parası öderim”dedim,gözlerime gözyaşı sürükledim…
Ne çok günaha girdim seni sevmekle.Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlayacağım her güne ,senin adınla uyandım .Beş vakit namaz yerine,seni düşündüm..Alnım Allah için secdeye varması gerekirken,gittiğinde kıbleye ters köşelerde hep yerlere kapandı.Orucu bile tutmaktan beni caydıran açlık duygusunu,olmadığın anlarda duydum midemde.Kahve ve sigaradan oluşan sağlıksız öğünlerimin saatlerinde,sen kimbilir hangi masalarda tıka-basa hallerdeydin.Koskoca bir yanlıştın ve seni götürecek üç doğrum bile yoktu bu aşkta.Bu sebeple,hep kaldın…Kaçıncı yanlıştın,kaçıncı aşktın sen… “Anlaşamadık”diye biten kaçıncı mahkemesiz evcilik oyunun kahramanıydın.
O an uğruna canımızı vermeye hazır olduğumuz sevgili için, yıllar sonra tırnağımızı bile kesmeyiz..Demekki sevdanın da bir modası vardı..Modası geçen sevgili bir süre sonra yüreğimize yakışmıyordu,ya boldu,ya da inadına dardı.Yıllar da sürse,hepsi bir içimlik su kadardı.Ey sevgili hadi “bana sen de kalmayı öğretsene”…Bakma sen bana, “asla”larla dolu yeminlerde hep tek ayağımı kaldırdım ben…Komutu beynim verdi ama yüreğim görmedi inan yalan yeminlerimi.Sadece sana gülmeyi,sadece sana doymayı yeniden hatırlat bana..Sayısalda hep zayıftım ama , sensiz günlerimi dakikalarına kadar bir nefeste hesaplarım istersen.Baştan sona gider,sonra sondan başa döner,sağlamasını bile yaparım.
Bırak, yılan başlı zehirli kılıcın elinde olsun yine…Ben sana koşarken saplansın istediği yere..
Hadi sevgili be!
Bana senden gitmeyi öğretsene…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.