Dilek Altınkeser

Dilek Altınkeser

BİTMEZ AKŞAMLARI GURBETİN…

Çok uzun zaman oldu satırlarda buluşmayalı..Hatta en son bekarken yazmıştım…Evlilik aşkı öldürür derler ama o yalan, sanırım omuzlara yüklenen yeni sorumluluklar ilham perilerimi parmaklarıma ve beynime bir süre olsun yaklaştırmamayı başardı..

Artık çok uzak diyarlarda,hasret denen o sadece arabesk sandığım duygunun tam göbeğindeyim…Memleket kokusu sürdüğüm en güzel esansmış da benim haberim yokmuş..İnsan gerçekten de elinin altındakilerin değerini hiç bilmezmiş,hergün tekrarladığı hayatı özleyeceğini hiç düşünmezmiş…Deniz havasını,hani sıcak vurduğundaki o çürümüş yosun kokusunu bile ne özlemişim meğer…Gurbet zormuş,gurbet acıymış,sevdiklerini yanında bulamamak gerçekten yaralarmış insanı…Hep şarkılarda dinledim ,hep filmlerde izledim,hep kan bağım olmayan insanların hasretliklerini paylaştım…Başa gelince kötüymüş haaa! Sevdiklerinin düğünlerine,cenazelerine katılamamak,kimsesiz bir çocuk gibi bakıma hep eksiksin yani..

Gurbette ki tek teselli,yanında sevdiğin kişinin olması…Yol arkadaşlığını büyük bir hevesle sürdürebileceğin adamın gözlerine bakarak uykuya dalmanın,güne başlamanın  hazzı, kelimelere döksen bile hep bir yanı eksik kalır.Anan,baban,kardeşin,dostun ,arkadaşın,sevgilin,eşin bundan sonra tüm kalabalığındır O…Hem gurbete düşer yalnızlaşırsın,hem de sevdiğin adamın kalabalığında mutlu olursun..Erkeğe düşen görev aslında hep en fazlasıdır…Gurbette ,her dizide o başrol oynar,sahnelenen her oyunu o yazmak, yine o oynamak zorunda kalır.Kendi gurbet acısını sineye çeker ve sana gösterdiği dağları bir süre sonra okyanus gibi görmeye başlarsın…Sorumluluğu büyüktür o dev adamın…

Sürgün kasabalarının türkülerini dinlerdim,filmlerinde duygulanırdım..Hele de “Ahmet”imin Fransa sürgünün de söylediği “balkonumdaki bir bacağı kırık mangalımı ,buzlu suyuma kattığım  rakımı özledim,en çok ta depremde kaybettiğim ablam ve yeğenimin katılamadığım cenazelerinde son kez gözlerini öpmeyi diledim”Hep yaşlı gözlerle okudum bu satırları,ama onun yerine hiç koyamadım kendimi…Belki ben yurt dışında değilim ama memleket dışındayım işte..Gurbet başlı başına başka bir ülkeymiş…Tıpkı Kayahan’ın şarkısındaki gibi;

“ Soldu güneşim hüzün yine, Gün batıyor gurbette, Ve büyüyor gitgide, Yalnızlığım içimde.. Gurbette akşam çok zor çok zor, Gurbette akşam sohpete dost yok.. Sesler yabancı yüzler yabancı, Üstünde ucan kuşlar yabancı.. Kaç aksam daha var kim bilir, Bitmez akşamların gurbetin.. Buram buram tüter gözümde, Evim,evimde sevdiklerim.. Gurbette bir başıma, Dalmışım uzaklara.. Bitmeyen akşamlarda,Gurbette akşam çok zor çook…”

Kimisi diyor ki teselli için; “buralar inan hep aynı,bakma resimlerde gülüyoruz,Silivri  yavan”…Ya buralar? Ne yana baksan dağ,ne yana baksan toprak,ne yana baksan yabancı yüzler…İnsan ister istemez bir süre sonra yabanileşiyor,insan seçmeye başlıyor,konuşmak istemediğinin yanından uzaklaşıyor…Yani yalnızlık ve yabancılık insana negatif seçenekler sunmaya başlıyor işte bir zaman sonunda…Sabah erken oluyor,akşam yine erken oluyor…İçini ısıtması gereken güneş,yalancı bir gülüş atıyor sana,ve sonrası her yanın üşüyor,yüreğin bile…
Velhasıl dostlar “gurbet zor memleket”…Sanki katığı eksik sofra gibi,buzu eksik rakı gibi,sigarası eksik çay gibi…Hem kör,hem sağır dost gibi…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Dilek Altınkeser Arşivi