Bu kadar paylaşmak biraz fazla!

Sanal alemde yaşamaya o kadar alıştık ki, iş çığırından çıkmış durumda. Eskiden, en yakınlarımızın doğum günleri, evlilik yıldönümleri gibi günlerini kutlamak için, not alıp unutmamaya çalışırdık. 
Ancak, hayatımıza  facebook girince, tanıdık tanımadık kim varsa kutlamaya başladık. Zaten hemen hatırlatıyor sağolsun, unutmaya imkan yok, gerçek dostluklardan çok sanal da arkadaşlık etmeye başladık. Tamam, bunlar güzel şeyler ancak bu paylaşım işini biraz abarttık sanki, bir gariplik var. Düşünsenize, evin hanımı akşam yemeği hazırlamış. Daha kimse elini sürmeden, sofranın fotoğrafını çekip, sosyal medyada paylaşıyor.  Veya çaya arkadaşları gelmiş, bütün listesinde olan herkes görüyor, kimler gelmiş, sofra da neler varmış…

Tabi arkadaşlar içinde zor bu durum, illa beğen butonuna basacaksın, bir yorum yapacaksın. Yahu, “Trafik kazası geçirdim, ayağım kırıldı hastaneye gidiyoruz” diye yazıyor. Nasıl yani yaa? O kadar can acısı içinde bunu nasıl paylaşabiliyorsun? Gel de, yorum yazma şimdi! En azından bir “Geçmiş olsun” demen lazım.  Sonra saatlerce kayıp zaman tabii.
Bir yere tatile gitmiş, kare kare fotoğraflar, yer bildirimleri gelmeye başlıyor. Hırsız falan girer diye hiç mi korkunuz yok?  Kocası eşine burdan teşekkür ediyor, kadın eşini, çocuğunu burada tebrik ediyor veya teşekkür ediyor. Valla ben bu insanların evde görüşmediklerini falan düşünüyorum. Buradan yazacağına, sarıl kocana, çocuğuna, tebrik et, gurur duyduğunu söyle. Neden bunu herkese göstermek istiyorsun, valla ben anlamıyorum. Ben, facebook hesabımı çoktan kapattım, zaten kullanmama izin vermediler, hesabım çalındı gitti.Geçenlerde yeğenimle konuşuyoruz, facebook  hakkında. Facebook artık çok geride kaldı, modası geçti sanki onunda.  Bir sürü şey çıktı sonradan twıtter gibi, instagram gibi… Ben bile yetişemiyorum artık, bilmediğim bir sürü şey var. Geleceğim yer, sonradan bunu keşfedenlerle ilgili.
Şimdi efendim, benim ablamın teknolojiyle pek arası yoktur. Oyalansın diye, ona bir facebook adresi almış çocuklar.“Bak demişler sıkılınca, gir buradan akrabalarınla, arkadaşlarınla konuş. “ Ama inanın çocuklar bin pişmanlar. Klavyenin her tuşuna bastığında bir şey olacak sanıyor, çocukları çağırıyorlarmış.  Böyle yazsam mı, şöyle yapsam ne olur, yazsam herkes görürmü falan gibi bir sürü şey. Bir sürü eski arkadaşını da bulmuş orada, mutlu yani. Ama berbat bir durum var bu arada.  Küçük yeğenim, Tunceli’de vatani görevde.

Fotoğraf koyuyormuş ara sıra sayfasına,  bilirsiniz, komando kıyafeti, tüfekle falan işte. Bizim ki hemen oğlunu görünce döşeniyormuş. “Annesinin aslan oğlu”, “Annesinin bebeği,bitanesi” falan…Olacak şey mi, komandoya üstelik! 
Bir de tek yorum değil, alt alta bir sürü sıralıyormuş, telgraf cümlesi gibi. Tabii, benim yeğen çıldırıyor oralarda.  En sonunda demiş ki ; “Anne, bir daha yorum yazarsan silerim seni sayfamdan”.   Sonra bir şey yükleyince hemen, ağabeyine mesaj atmaya başlamış “Anneme söyle sakın yorum yazmasın” diye.  Hatta bazen büyük yeğenim,  şenlik olsun diye  “Anne, Barış fotoğraf koymuş, senin yerine yorum yapayım mı?” diye soruyormuş. “Aman, aman” diyormuş bizim ki, “Sakın yazma, silerse beni bir daha fotoğraflarını da göremem”.  Şimdi sadece bakmakla yetiniyor.  Biz, kopuyoruz  tabii gülmekten. Bunlar sadece bir kısmı, daha neler var bir bilseniz.
Sevgiyle kalın

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sevim Güney Arşivi