Deniz Gezmiş ve arkadaşları 41 yıldır yok

Deniz Gezmiş ve arkadaşları 41 yıldır yok
Bugün, Türkiye’de 68 kuşağının ve ‘devrim’ düşüncesinin idolü olan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilmesinin 41. Yıl dönümü.


Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No'lu Mahkemesi, üç devrimciyi 9 Ekim 1971 günü THKO-1 Davası'nda TCK'nın 146.maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle idam cezasına çarptırdı.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, 6 Mayıs 1972’de sabaha karşı Ulucanlar Cezaevi’nde asılarak idam edildi.



Denizlerin öldüğü yaşta olmak

Denizlerin öldüğü yaşta olmak

 6 Mayıs 2013 itibariyle Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan'ın devlet tarafından idam edilişinin 41. yıl dönümündeyiz. Denizler; kuşaklar sonra izlerinden giden duyarlı, sorumlu gençler tarafından anılıyorlar. Denizleri anarken denizleri anlamak gerektiği hatırlanmalı. Çünkü Denizleri anlamak; 41 yıl öncesinin tarihsel-toplumsal konumu ile bugünü karşılaştırmayı, aradaki toplum-gençlik ilişkisini inceleyip bugüne uyarlamayı gerektirir.

Dünyada kök salmaya niyetleri olmadıkları ve sadece hayatı daha yaşanabilir kılmak, umut yeşertmek için emek verdiklerinden dolayı fidan denildiği unutulmamalı bu gençlere. Bu insanlar, öldüklerinde 23-25 yaşlarındaydılar. Katliamlarda, çatışmalarda, işkencelerde ölen devrimci genç önderlerin azami 27 yaşında oldukları görülür. 27 yaşında intihar ederek fenomen olmuş rock starları ile karıştırılmamalı durumları. Umutsuzluk içinde intihar etmek ve insanca bir yaşam umudu için ölmek arasındaki fark, bir karışıklığı engelleyebilir.

Yaşıtları şu anda YDS puanı hesaplayıp ALES'e hazırlanıyorlar. Geleceksizleşmenin dar kalıplarında, önünü göremedikleri karanlık ve tuzaklı yolda yükseğe tırmanmak istiyorlar. Onlar ise engebeli, sarp, dolambaçlı olan devrim yolunda; sömürge ülkelerde nasıl devrim yapılabileceği üzerine kafa yordular, Uzak Asya'dan Latin Amerika'ya uzanan bir perspektifte dünya halklarının ortak kaderlerini düşündüler. Devrimin 'doğal' önderleri, içinden çıkılamaz ideolojik boş tartışmalar, sol spekülasyonlar yerine pratiğin denenebilirliğine-somutluğuna başvurdular. Biz sosyalizmin öğrencisiyiz dediler, pratikte sınandılar.

Kariyerleri için uğraş verip yükselmek, terfi ve daha fazla para almak ellerindeydi. İyi derecede bir devlet memuru olmak ya da köşeyi dönmek de ellerindeydi. (Sonradan dönen solcuların mevkilerine bakıldığında zaten durum anlaşılabilir.) Zekaları, yetenekleri buna elverişliydi. Tercih yapmaları gerektiğinde, şahsi çıkarları ve halkın ortak çıkarları arasında düşünmeden ikincisini seçtiler. Birikimleri ve zekaları ile nesnel krizleri devrimci duruma dönüştürecek yetkinliğe sahiplerdi. Sinan Cemgil'in annesi Nazife Cemgil'in oğlunun cenazesindeki sözü daha açık anlatıyor durumu:

"Bu oğlum Sinan... Bunlar da onun arkadaşları (Kadir ve Alpaslan), kardeşleri, onlar da oğullarım... Bu çocuklar, bu oğullar; bu ülkeyi, halkı, sizleri sevdiler. Başka bir istekleri yoktu. Her biri birer dehaydı. Her biri üstün zekalı birer güzel insandı. Dileselerdi, düzenin adamları olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı. Birer milyoner olurlardı. Ama onlar, halkı, sizleri sevdiler. Sizin sorunlarınızı omuzladılar...”

Azınlığın çıkarlarının çoğunluk tarafından benimsenmesi için toplum üzerinde ideolojik manipülasyon ve şiddet uygulayan devlet aygıtına karşı-hegemonya oluşturmak toplumsal mücadelenin özündedir. Karşı-hegemonik mücadele ise o toplumdaki gençlerin yaşam algılarında ve hayata karşı duruşlarında saklıdır. Gençlerin yaşam tarzları, dünya görüşleri ve beklentileri o toplum üzerindeki hegemonyanın dayanıklılığını ölçer, karşı-hegemonik mücadelenin gücünü belirler. Devrimci gençlik, henüz bireyciliğin hegemonyasının güçlü olmadığı dönemin, atomize olmayan ve toplumla bütünleşen gençliğiydi.

Toplumla aralarında duvarlar değil köprüler vardı devrimci gençliğin. Ki Boğaz Köprüsü'nün inşa edilmesine karşı -köprüsü olmayan yerlerdeki ölümlere dikkat çekmek ve eşitsizliği vurgulamak için- Boğaz'a değil Zap'a köprü diyenler, Hakkari Zap Suyu üzerinde bir köprü inşa ettiler. Ki o köprüyü Deniz Gezmiş'in inşa ettiği efsane halinde anlatılır hala Hakkari'de -ki Deniz aslında hapishanededir o vakit. Muş-Varto Depremi'nde halka yardım ederken görürüz yine devrimci gençliği. Öyle bir sosyal sorumluluk projesi kapsamında orada değillerdir, halkın ortak çıkarları için, devrimci sorumluluk hissiyle oradadırlar.

Ankara'da hazine arsası üzerine ev yapma hakkı dağıtırlar, ev yapanlara yardımcı olmak için oradadırlar. Deniz Gezmiş de oradadır. Bu varoş mahallede hazine arazisinden beraber arsa dağıttığı, evine su taşıdığı 3 çocuklu Hayriye Sultan; çok sevdiği bu çocuğun arkasından ağıt yazacaktır Şarkışla baskınından sonra. Şarkışla Türküsü olarak söylenen ağıtın orijinalinde Maşa türk ordusu maşa diye bir dize geçirecektir okuma-yazma bilmeyen bu kadın. Emperyalizmin içsel bir olgu olmasının politik gerçeği, okuma yazma bilmeyen birinin ağıtına dökülmüştür.

Devrimciliğin gençliğin potansiyelinde olduğunu göstermiştir toplumsal belleğe kazınan bu gençler. Toplumsal mevkilerindeki görece serbestlik nesnel bir koşuldur. Sorgulayan bir düşünce sistemine, cesarete ve değiştirme enerjisine sahip olmaları da nesnel koşul sayılabilir. Bir tercih olarak devrimci mücadeleye yönelmek ise gençliğin öznel koşuludur. Geçmişte Che Guevera gibi bir liderden, Fransa 68 gibi bir hareketten beslenilmiştir. Politik bir duruş, siyasi bir tavır olarak yaşamlarını mücadelelerine adayan devrimci gençlik de, geleceği besleyen ögeler olmuştur.

Gençlik, neo-liberal tüketim çağında en geniş tüketici kesim olarak en önemli hedef kitle. Gençliğin ifade özgürlüğü tüketim özgürlüğüne ve marka seçimine kısıtlanmış durumda. Gençliğin karşı bir hegemonya yaratmasını frenleyen, düzene eklemleyen borçlandırma yöntemleri ve hala bu düzene umut bağlamasını sağlayan kanallar var. İçindeki muhalif enerji, toplumsal hoşnutsuzluklar; internet, mizah dergileri, bira sohbetleriyle beraber savrulabiliyor. Burada ise, muhalif ve alternatif başka bir perspektif çizmenin zorunluluğu devreye giriyor.

Devrimci bir perspektif ikili bir eksende açıklanmalı: Değişmek ve değiştirmek. Değişmek; bilinçlenmeyi, karakter olarak gelişmeyi, kalıplardan sıyrılmayı, zeka, cesaret ve birikimi bir enerjide buluşturabilmeyi kapsar. Değiştirmek ise tüm bunlardan yararlanarak toplumun nesnel koşullarını, öznel devrimci koşulları, evrensel ve ulusal kriz koşullarını hesaplayarak var olan düzenin nasıl değişebileceği üzerine harekete geçmek olur.

Gençlik, değişmeye en yatkın, değiştirmeyi en çok seven kesimdir. Tüm toplumlarda, toplumsal kurtuluş mücadelelerinde en ön saflarda da yerini bulmuştur. Bu yüzdendir ki soluna devrimci önadını almak da en çok gençlik adına yakışır...

Denizlerin öldüğü yaşta olmak, denizleri anarken denizleri anlamayı gerektirir. Toplumsal belleğe sadece isim olarak katmayı değil; şu anki gençlik mücadelesinin kaynaklarından olan bu insanları mitleştirmeden, fikirler ve örnek kişilikler olarak kazandırmayı gerekir. Soluna devrimci önadı almanın gönüllülüğünü ve sorumluluğunu da taşımayı gerektirir...


Murat Dural

www.sendika.org

@bildiginmurat

[email protected]

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.