Gönül dostu: Faruk Dilaver

Gönül dostu: Faruk Dilaver
“Veli diyoruz, evliya diyoruz; onlar, Onlar Allah’ın sevgilileri. Allah sevgilisini ister. Allah, sevgilisinin birini maşuk yapar, diğerini aşık; birbirine hasret koyar...”
 RÖPORTAJ: YELDA CUMALIOĞLU

Gönül dostu:
Faruk Dilaver

 Ramazan’da ve her daim iç huzuru arayanlar için: GÖNÜL BAHÇESİ

“Veli diyoruz, evliya diyoruz; onlar, Onlar Allah’ın sevgilileri. Allah sevgilisini ister. Allah, sevgilisinin birini maşuk yapar, diğerini aşık; birbirine hasret koyar...”

 Dilaver, Gönül Bahçesi’nde, yaratılışımızın gayesinin ve yaşamın anlamının ne olduğu sorusundan yola çıkarak, yaşarken maddî - manevî nelere dikkat etmemiz gerektiği, ölümün anlamı, ilahî aşkın ve vuslatın önemi, nefsimizle mücadele ederek olgunlaşıp arınmanın yollarını gerçek olaylar ve menkıbelerle ele almakta. Dilaver, bu çalışmasıyla hedeflediklerini şöyle özetliyor: “Amacımız, bu uğurda uzun yıllar yaptığımız araştırma sonuçlarını sizlerle paylaşmak, hayatın gerçek yüzünü, gördüğümüz kadarıyla sizlere göstermektir. Bu kitabı okuyan, bilgi sahibi olmaktan ziyade şuurlanır, yaşamanın amacına ermiş olur. Şu ölümlü dünyada, ne kadar gereksiz şeylere takılarak, mutsuz olduğunu anlayıp, onları terk ederek sevgi, anlayış ve hoşgörü ile huzur ve mutluluğa kavuşur.”

Dilaver, herkesin kendine sorduğu şu sorularla işe koyuluyor: “Acaba yaşamak nedir? Ben neler yaptım, geride neler bıraktım? Nereye gidiyorum, neden doğdum? Ölmek için doğar mı insan? Tüm yaratılmış canlılar ve insanlar öldüğüne göre, yaşamanın bir anlamı olmalı...”

Cevaplar mı? Cevapları bulmak da yeterli olmayabilir aslında. O halde? Dilaver, şöyle sürdürüyor: “Bu dünyaya geldik geleli, acı tatlı bir hayat yaşadık. Daha ne kadar ve nasıl yaşayacağımız belli değil... Geçip giden şu hayat yolculuğunda bir kere durup düşünelim. Ölüm gelip almadan, yaşamanın manasına erelim… Biz bu dünyaya sadece, yemeye içmeye beslenip zevk almaya gelmedik.  Ne kadar iyi beslersek besleyelim, sonunda bu kıymetli bedenimiz çürüyüp toprak olacak… Önce niçin yaratıldığımızı anlayalım. Sonra Yaradan'ımızı arayalım. Elçisi ile bize bildirdiği emirlerine uyalım. Yoksa doyumsuz, huzursuz, mutsuz bir hayat yaşar, kendi kendimizi yer bitiririz... İnsanın en büyük meselesi, dünyaya gelmek ve dünyadan gitmektir. Bu dünyaya neden geldik, nereden geldik, sonumuz ne olacak? Bizim gayemiz, yaşamanın amacını bulmaktır. Doğduk, ölüyoruz. Madem ki ölecektik, neden doğduk?

Her yerde kitaplar, kitaplarda bilgiler var. Ancak bir başka ilim, bir başka bilgi var ki, bu bilgi, gerçeğin ta kendisidir. Buna; ‘İlm-i Ledün’ denir. Ne kadar okursak okuyalım, ne kadar öğrenirsek öğrenelim, bu ilme sahip olamayız. Ona sahip olmak için özel bir eğitim gerekir. Onu öyle her kaba koymazlar. Bir kaba koymaları için, o kabın önceden temizlenip sırlanması gerekir…

Nefsini terbiye etmeyen, hiçbir yere varamaz, olgun insan olamaz. Nefsin terbiyesi, tamamen kendi kendine bir iç eğitimidir. Peygamberimiz bir savaştan dönerken yanındakilere, ‘Küçük savaştan döndük, şimdi büyük savaşa gideceğiz, büyük cihat yapacağız; bu da nefsimize karşı yapacağımız savaş’ demiştir.

Güzelin tarifi, topluma ve zamana göre değişir. Toplum, insana güzeli nasıl tarif ederse, insanlar o tarife göre güzel görür. Güzelin resmini insan kendi çizer. Şu zamanda, güzelin tarifi her gün değişiyor. Güzellik artık, yüzden geçti; başka yerlere kaydı. Sevgi azaldı, zevk arttı. Güzelden, güzel görülenden zevk alınmaz; ona aşk duyulur. Aşkta zevk yoktur. Sevgi yükseldikçe zevk azalır. Aşkta yakîn vardır. En sonunda, seven sevdiğine o kadar yakın olur ki, sevdiğinde yok olur, kendini O zanneder. Bu duyguya hiçbir zevk erişemez. Sevmek istediğiniz varlığın yüzüne bakın. İnsan, yüzü ile sevilir. Yüzden şehvet duyulmaz. Bu nedenle evlenmeden önce birbirini severek âşık olanlar, evlendiklerinde aşırı sevgiden dolayı bir araya gelemeyerek evlilik sorunları yaşayabilirler.”

Sade bir bilgi değil, irfandır bu: “İrfan, akıl üstü akıldır. Bu akla gönülden erişilir. İrfan sahibi olursan, aklın anlayamadığını anlar, kavrayamadığını kavrarsın. Bilinmeyeni sezer, duyulmayanı duyarsın.”

Gönül Bahçesi, iç huzuru arayanlara kalp gözüne ulaşmaları için bir yol haritası sunuyor.

Faruk bey, ‘Allah’ı doğrudan sevmek, aşık olmak çok zor’ diyor ve devam ediyorsunuz. ‘Sevgilim dediğine, sevgilim demek, O’nu sevmek demektir. Olalım. Habibine aşık olalım. Bir yolunu bulalım sevgilim dediğinin huzuruna varalım.’

 

Evet. Bu dünyada cenneti yaşamak istiyorsanız, Allah’ı ve Resul’ünü çok sevin! Derdiniz Allah olsun. Hiçbir şeye üzülmezsiniz. Hiçbir şeye yanmazsınız. Gönlüne Allah gelenin derdi biter.

 

Bir genç, birini görüyor. Ateş basıyor, çarpılıyor. Tanışıp, biraz aşina olunca hemen soğuyor; ama maneviyatta, yaklaştıkça yanma artar.

 

Gözden göze yol var. Kağıttan okumakla olmaz, canlı nakil ile olur. Gerçekler gözden göze, gönülden gönüle, devirden devire aktarılmış. Sözler kitaptan geliyor, haller gözlerden geliyor. Tasavvufun özü budur.

 

İddiası olan, bir şey olmaz. Bir şey olmayı düşünmeyelim. Uyanalım, uyandıralım. Ölüm gelecek, herkesin kapısını çalacak, bu gerçeği görelim! Yaşadıkların sana ne fayda verecek? Sadece Allah için ne yaptıysan onlar sana eşlik edecek.

 İnsanlar farklı görürler diyorsunuz?

 İnsanların görüşleri şekil olarak aynı, ama sıfat görme farklı, huy görme farklı. Göz bakıyor; huyları, ahlakı görüyor. Manayı gören göz sahibi olalım. Birine baktın mı; yalancı mı, sahtekar mı bilmelisin. Bu görüş artarsa, baktığın kişinin sıfatlarını da görürsün.

 

Bu zamanda da Yunus Emreler, Mevlana’lar, Hacı Bektaş Veliler var. Bugün de, geçmişteki gibi mübarek insanlar var. Ancak genellikle manevi büyüklerin kıymeti Hakk’a yürüdükten sonra anlaşılıyor.

 Vuslat nasıl olur?

 Vuslat olur ancak önce insan olalım. Cemadattan, madenlerden bitkiye geçtik. Bitkilerden hayvanlığa geçtik. Hayvanlıktan insanlığa geçelim. Şu devreyi bir tamamlayalım. Bu geçişlerin her biri, bir diriliştir. Toprakta öldün, bitkide dirildin. Bitkide öldün, hayvanda dirildin. Hayvanlıkta öldün, insanlıkta dirildin. Sonra da insanda ölüp, Hak’ta dirileceksin. Bu ölmeden ölmektir. Kamil insan, olgunlaşmış insan olmaktır.

 

İnsan ve kainat?

 

İkisi de aynı. Dışındaki kainat da senin içinde. Ne göreceksen hepsi sende, dışarıda arama.

 

İman?

 

Gerçek ispat olursa, imanın hükmü kalmaz. Gayb varken iman edelim. Dünyada ispat olsa, kimsede iman kalmaz. Bu imansızlık ki imandan içeri. Görende iman kalır mı? Görene ispat olmuştur. İman; görmediğini, bilmediğini kabul etmektir. Hak Cemalini görürsen, sen de imansız olursun. Ama öyle imansızlığa can kurban! Bu asla inkar değildir.

 

Yunus der ki; “Ben benden geçtim, gözümün perdesini açtım. Dost vuslatına eriştim, şüphelerim yağma olsun.”

 

Allah hiçbir varlıktan ayrı değildir. Bazıları Allah’ın kendilerinde nasıl tecelli ettiğini fark ederler. Fark ettikleri için farklıdırlar.

Eşrefoğlu Rumi diyor ki: “Otuz yıldır Hak ile konuştum. Halk sandı ki, kendileriyle konuştum.”

 

Kader?

 

Kaderin hükümleri vardır. Kaderde düşmek var, çarpmak var. Levh-i Mahfuz’da, falan kişi falan zamanda düşecek, diye yazıyor. Düşecek ama nereden düşecek? Hak dostu kıyamıyor; gel diyor, oturtuyor yanına, divandan itip düşürüyor. Düşen, ahmaksa, beni küçük düşürdü diyor, küsüyor. Akıllıysa, vardır bir hikmeti, diyor seviniyor. İtse de küsmüyor, çekse de...

 

Hak için ağlayanın gözyaşlarını seviyorum. Kolay değil Hak için ağlamak.

 

Allah için ağlayanı, Allah yakmaz. Ölenin gözünden bir damla yaş gelir ve kurur. Onun gibi bir damla işte. Onu, ölmeden önce damlatalım. Önce damlatalım ki, O’na layık kullardan olalım.

 

Dedikodu?

 

Yanlış yaşamayı terk edelim. İnsanlar her şeyi terk ediyor; fakat dedikoduyu bırakmıyor. Hak etse de konuşmayalım, kötü olsa da konuşmayalım. Biri gelip dedikodu yapıyor, hiç kimse “Kapatalım şu konuyu demiyor”. Yapmayalım, gelin uyanalım. Hata yaparsan kendine kıyarsın. Dedikodu yaparsan, başkasının günahını alırsın. İki kişinin arasını bozmaktan sakınalım. İki kişinin arasını faydalı yalanla düzelten insan, sevap işlemiş olur. Doğru söyleyip bozacağımıza, yalan söyleyip düzeltelim.

 

Yol kesiciler?

 

Evet, bir de yol kesiciler var. Birinin yeni filizlenen imanına, vuruyor darbeyi. Kızdığı bir kimseden intikam almak için onu birine kötülerken insanların imanına zarar vermenin vebalini üzerine alıyor. Bu, Hak katında çok ağır bir suçtur.

 

Namaz?

 

Namaz, miraçtır. Allah ile görüşmedir. Rabbimiz günde beş defa bizimle görüşmek istiyor. Bize randevu veriyor, bizi davet ediyor. Bizi yoktan var eden o yüce varlığın davetine icabet edelim. O’nunla görüşmenin kurallarına uyarak namazımızı dosdoğru kılalım. Namaz kılarken çarşıda pazarda gezmeyelim. Namaza durmadan önce namazın miraç olduğunu hatırlayarak Allah’la görüşmek için huzura varalım. O’nunla görüşüp O’nunla konuşalım.  Sureleri okurken O’nunla ne konuştuğumuzun manasına erelim. Aynı ağızdan söyleyelim; aynı ağızdan dinleyelim. O’nunla kendi kendimize görüşelim.

Oruç?

 

Oruç, Allah için aç kalmaktır.  Yiyeceklere ve suya muhtaç olmaktır. Yiyeceklerin ve suyun Allah’tan gelen nimetler olduğunu bilerek, iftarda nimetleriyle nimeti verene kavuşmaktır. Oruç, vuslattır. Peygamberimiz Allah’ı özlediği zaman, aralıksız iftar yapmadan Allah’a kavuşmak için visal (kavuşma – vuslat) orucu tutardı. Orucun önemini böylece anladıktan sonra oruç tutalım Hakk’a kavuşalım.

 

Oruç bu kadar önemliyken bazıları da, “Boşuna oruç tutma! Kıyafetin uygun değil. Boşa namaz kılma, takken yok!” diyor. İnsanı dinden imandan uzaklaştırıyor. Bunlara ödün vermemek gerekir.

 

Veliler de hata yapar mı?

 

Yaparlar. Ama onların pişmanlığı kimseye benzemez. Onların pişmanlığına şeytan haset eder. Allah’ın esirgeyiciliği galebe çalar. Çünkü o bağışlayıcılık sıfatı çalışacak, o sıfat boşta durmaz. Allah, hiç günah işlemeyen kul isteseydi öyle bir zümre yaratırdı. Yani melekler gibi bir topluluk yaratırdı, insanların yerine.

 

Bir günah işledim diye, başka günahlara dalıp gitmeyelim. Hemen af dileyelim. Hak’tan ümitli olalım. Yunus Emre’yi alalım, gel dosta gidelim gönül, gel!

 

Veli diyoruz, evliya diyoruz; onlar Allah’ın sevgilileri. Allah sevgilisini ister. Allah, sevgilisinin birini maşuk yapar, diğerini aşık; birbirine hasret koyar.

 

Akıl?

 

Aklın gönlüne yar olacak ki, Hak dostu sana yar olsun. Yoksa hiçbir zaman sana sırdaş olmaz. Canımı feda ederim, diyor, kötü huyundan vazgeçmiyor. Allah’ın inkarcısı azdır; ama Velilerin inkarcısı çoktur. Dikkatli olalım, bilmediğimiz kişiler hakkında kötü konuşmayalım. Takdiri İlahiye dil uzatmayalım. Şundan emin olalım ki, her türlü bozgunculuk, fitne ve iftira şeytan işidir. Her olayı akıl ile değerlendirmeyelim, o olayın gerçeğine ermek için akıl ile gönlü birleyelim. Gerçeğe erelim. Aklımızın ermediği olayları inkar etmeyelim. Gereksiz konuşmayalım susalım bekleyelim.

 

“Evliyayı inkar edenler, Hak yoluna asidir” Y. Emre

 

Bir aşık kendinden geçip Hak’ta yok olunca, onun isteği Hakk’ın isteği olur. Evliyalık, velilik, hepsi Allah’ın tecellisidir. Tecelliye mazhar olanlar da Allah’ın sevgilisidir.

 

Son olarak?

 

Bize düşen, önce olgun insan olmak. Başkalarına eziyet etmeyen, eşiyle, işiyle mutluluk içinde yaşayan insan olmak.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum