TELEVİZYONDAKİ BUZLAMALAR

Yıllardır televizyon izlemeyi bırakmıştım. Bu aralar biraz biraz yakınlaşmaya çalışıyoruz yeniden ama aramız iyi değil. Önemli olaylar olduğun da haberlerini görmek için açıyorum bazen. Kumandanın kullanılışını bile unutmuşum, artık tek kumanda değil ki, bir ona basıyorsun, bir diğerine. Bazen nasıl beceriyorsam, tamamen karıncalı bir görüntü elde ediyorum, tekrar getiremeyince kapatıyorum. Kanalların logosu bile değişmiş ben görmeyeli, hangi kanal, ne kanalı zorluk çekiyorum resmen.

İyi ki izlemiyorum işkence gibi. Doğru dürüst bir şey yok. Yarışma programı var bir-iki tane, birkaç tane de gezi programı. 
Hele bir kanal var, hangisi bilmiyorum savaş çıksa, deprem olsa sabahtan akşama kadar göbek atıyorlar. Gezi programlarını seviyorum, keşke böyle bir işim olsaydı. Gezmek, izleyici olmaktan daha güzel. 
Akşamki filmin, yada yarın akşam gösterilecek filmin reklamı geçiyor ya hani orada gördüm, hoşuma giden bir film vardı, onu kaçırmayayım diye ertesi akşam bekliyorum. Evde televizyon açmadığım için kaçırma ihtimalim yüksek.

Filmin gösterileceği kanalı açtım, sesini de kıstım gereksiz sesle beynimi yormak istemiyorum, yeterince gürültü kirliliği var zaten.
Kahvemi hazırladım, ekran karşısına geçtim. Keyifle film izleyeceğim diye. 
Haydaa, ben bu filmi daha önce izlemiştim, böyle değildi ki. Kırpılıp makaslanmış film, bazı sahneler yok, filmi yeniden yapmışlar sanki. Hele o buzlamalar, sigara, içki her şey bulanık. Nasıl izleyeceğiz bu filmi biz böyle? Sanırsın gerçek hayatta öpüşme, sevişme yok, sigara içen, alkol alan yok.  
Bırakın bir rahat izleyelim şu filmi. Bir kez daha televizyon izleyicisi olmadığım için mutlu oldum. Sizin gösterdiğiniz gibi izlemek istemiyorum hiçbir şeyi, protesto ediyorum.
Kahvemden soğuttunuz beni, gidip sinirimden alkol alacağım ama saat 10:00 geçti ve bu saatten sonra satışı yasak olduğu aklıma geldi, yazıyor ya hani satış yerlerinin camlarında. Üçüncü dünya ülkelerinde bile yok böyle bir gerilik. 
Madem satışını yasaklıyorsunuz, oldu olacak üretimini, ithalatını da yasaklayın, kökten çözülsün bu iş. 
Of, içim daraldı, stres atacağım diye oturdum, strese girdim. Kapattım televizyonu, radyo da müzik dinlerim daha iyi.
Ertesi gün sabah yine açtım televizyonu, her yerde yemek yapılıyor, yemek tarifi veriliyor. 
Bütün derdimiz bu, “Bugün ne pişirelim?” Bazı kanallarda kadın, bazılarında erkekler yapılışını gösteriyor yemeklerin. Sahiden, her evde genellikle kadınlar yemek yaparken, neden en ünlü aşçılar erkeklerden çıkıyor acaba? 
Neyse, alttan da sürekli malzeme listesi geçiyor. 
Ehh! ne diyeyim ben size, onların da bazılarını buzlamışlar. 
Çünkü; Önlüklerinde marka var, reklama giriyor. Madem bunu biliyorsunuz, sayın programı yapanlar, neden reklamsız bir önlük giymiyorsunuz? 
Göz zevkim bozuldu bu buzlama işinden. Buzladıkça, acaba ne diye daha fazla bir merak alıyor beni. Yasakların dayanılmaz çekiciliği yani.
Benim için eğlence haline geldi oturup dalga geçmek, diğer bir-iki kanala daha bakayım dedim. 
Maaşallah, her derdin, hastalığın çaresi varmış meğer doktorlara falan gerek yok. Şu otu yiyin, bu sebzeyi şu şekilde yapın, bu bitkileri böyle kaynatın için, diye uzayıp gidiyor tavsiyeler. Bir sürü yiyecek, içecek şey var fakat gün içinde düzenli olarak yapmanız, kaynatmamız ve yiyip içmemiz lazım bunları.

Ayol, hangi birini içeyim ben gün boyu? İçimiz dışımız ot ve su olacak.
Değil bir gün de tüketmek, bir hafta boyunca tüketemem ben o şeylerin hepsini.
Daha izlerken midem bulandı zaten. 
Onlar da haklı bir yerde, sabahtan akşama kadar ne gösterecekler ki insanlara?
Ciddi bir şeyden bahsederken, birden piste atıyor kendini program sunucusu, başlıyor oynamaya. Allah iyiliğinizi versin, nasıl beceriyorsunuz bunu bilmiyorum valla.
Bir de şu evlenme programları var, aslında eğlenceli. Oraya mahallelerden bir sürü insan toplayıp, izleyici olarak getiriyorlar. Sonra onlar psikolog gibi, avukat gibi, yorumlar yapıyorlar. Hatta programı sunan sunucu içlerinden en deneyimli olan Fatma hanıma soruyor; “ Fatma, Ahmet bey ile Ayşe hanım birbirlerine uygun mu sence, anlaşabilir mi, ne diyorsun”? 
Hoppala, nerden bilsin yahu? Ama biliyor, Fatma hanım uzmanlaşmış bu konularda yıllardır buraya gelip giderken. Bu arada kendi evinde eşiyle ne kadar problemlerini çözebiliyor onu da çok merak etmiyor değilim. Bak bu saat olmuş o hala oturuyor orada bilirkişi gibi. Evde çoluk-çocuk aç mı, tok mu, adam yorgun argın mı geldi hiiç umurunda değil. Burçlarına göre yorum bile yapıyorlar. “O koç burcu, öbürü aslan, yok ikisi bir arada olmaz” diyebiliyorlar. Astroloji desen var, Psikoloji desen var, sosyoloji desen var. Helal olsun diyorum, ne diyeyim?
Daha neler neler var beni eğlendiren. Mesela bir hanım aday aradığı erkeği şöyle anlatıyor; ” beni taşıyabilsin” zınnkk! niye taşısın ki seni? Bir başkası şöyle diyor; ” benim girdiğim ortamlarda bana ayak uydurabilsin” zınnkk!nereye giriyorsun ki bacım, hangi ortamlara giriyorsun açıkla! 
Bir başkası; “elektrik” diyor, diğeri “bana bir şeyler katabilsin” diyor. Katacak zaten merak etme eğer bulursan, elektrikte aldın mı tamamdır bu iş. Hadi siz gidin birer çay için.
Onlar ersin murada, biz çıkalım kerevetine.

Yok yok, benden televizyon izleyicisi olmaz. Film izlemek istersem alırım CD’sini evimde izlerim veya sinemaya giderim. 

Sevgiyle kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sevim Güney Arşivi