Hasan Hınıslı

Hasan Hınıslı

12 Eylül’ün ayak sesleri!

Bugün 12 Eylül darbesinin ardında ABD’nin olduğu her kesim tarafından kabul gören tartışmasız bir gerçektir ve 12 Eylülcülerin tüm yaptıkları bu gerçeği doğrulamaktadır...

12 Eylül darbesi, emperyalizmin Ortadoğu’daki çıkarları doğrultusunda gündeme getirildi. Bugün ise kısa adı BOP ve eş başkanlarından birininde Türkiye olduğu saklanmayan hâkimiyetinin ise kayıtsız şartsız ABD olduğu gerçeği inkâr edilemez bir gerçektir.

Uluslararası arenada ve özellikle de Ortadoğu’daki gelişmeler, ABD’nin bütünüyle kendi egemenliği altında, bağımlı ve “istikrarlı” bir Türkiye özlemine dört elle sarılmasının koşullarını oluşturuyordu.

O dönem bölgedeki ABD ileri karakolu olan İran’daki Şahlık rejimi devrilmiş ve ABD stratejileri açısından SSCB karşısında büyük açık oluşmuştu. ABD en önemli müttefiki olan İran’ında, anti Amerikan bir İslami halk hareketinin kazandığı bu başarıdan büyük rahatsızlık duyuyordu.

Amerika’nın Ortadoğu’daki İsrail kollayan politikalarının verdiği antipati, sadece İran’ın ABD müttefikliğinden çekilmesiyle de kalmadı. İsrail ve Mısır’ın Camp David zirvesinde bir araya gelerek barış antlaşması imzalamalarının hemen sonrasında, Amerikancı Mısır’ın Arap dünyasından soyutlanması ve İran Devrim’inin yarattığı İslamcı uyanışın içinde İslam radikalizminin güç kazanmaya başlaması da ABD’yi fazlasıyla tedirgin etmeye yetmişti.

ABD emperyalizmi bölgede kendi egemenliğinin ve çıkarlarının sonu olabilecek böyle bir gelişmeyi önlemek adına yeni stratejilere başvurdu. Mısır’ı destekleyecek bir “ılımlı İslami ülkeler” kuşağı yaratma doğrultusundaki stratejileri yeniden öncü plan olarak ilk sıraya oturdu. ABD’nin çıkarları açısından Türkiye de muhakkak böyle bir kuşağın içinde yer almalıydı.

O aralar Ortadoğu’daki gelişmeleri yakından ilgilendiren bir diğer olay ise, Afganistan’da SSCB yanlısı bir darbenin gündeme gelmesiydi. Bu askeri darbeyi iç karışıklıklar sonunda Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgal etmesi izledi.

Afganistan’ın işgaliyle birlikte Ortadoğu açısından stratejik bir denge sağlamaya çalışan Sovyetler Birliği, buna paralel olarak radikal Arap ülkeleriyle sıcak ilişkilere başladı.
Bütün bu gelişmeler, dünya çapında olduğu gibi, Ortadoğu’da da ABD emperyalizminin güç yitirdiğini saygınlık kaybını ve artık sözü dinlenmeyecek eski bir ağabey olacağının işaretiydi.
Artık ABD için yapılacak olan tek şey kalmıştı: “Türkiye kartını sağlam oynamak”
Sadece Ortadoğu'daki kriz açısından değil, ABD-Türkiye ilişkilerin bütünü açısından da Türkiye'de tam anlamıyla Amerikan güdümünde bir rejim arayışı kendini dayatıyordu.

NATO'nun Güney Doğu Kanadı'nda Kıbrıs ve Ege'deki sorunlar nedeniyle ortaya çıkan Yunanistan-Türkiye ilişkilerindeki gerginlik ve krizin çözümü, casus uçaklarının Türkiye'de üslendirilmesi için Türkiye yoğun kulis yapıyordu. Türkiye'nin Ortadoğu’daki bir kriz anında bölgedeki ABD çıkarlarını korumak için düşünülen Çevik Kuvvet konusunda yükümlülükler alması vb... sorunları mevcut düzen sınırları içinde istenildiği gibi çözebilmek olanaklı görünmüyordu.

Bütün bu sorunları, emperyalizmin istediği biçimde çözüme bağlayacak düzeyde bir Amerikancılık, ancak ülkemizdeki halk muhalefetinin bastırıldığı, ilerici - yurtsever insanların ezildiği susturulduğu koşullarda yürütülebilirdi ve bu koşulları yaratabilmenin tek yolu vardı: Açık, alenen uygulanabilir faşist bir rejim kurma...

 


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hasan Hınıslı Arşivi