“adalet” Hak Hukuk Adalet
Adaleti neden isteriz? Bir gün canımıza, malımıza, namusumuza, özgürlüklerimize, eşitliğimize, işimize, aşımıza ve doğuştan sahip olduğumuz haklarımıza bir saldırı ve haksızlık yapıldığında talep ettiğimiz şey elbette adalettir.
Adaleti gözetmekle görevli kişi ve kurumlar, insanlığın binlerce yıldan beri ekonomik süreçlere bağlı olarak gücü elinde tutanların (kral, padişah, halife, piskopos, soylu, derebeyi, başkan, başbakan vb.) “düzeni sağlamak” dedikleri mülk ve iktidar çıkarlarını hakim kılmak adına diğerleri üzerinden uyguladıkları idare şeklinin toplamına karşı, haksızlığa uğrayanların ve uğradıklarını düşünenlerin hak arama mücadelelerinden en önemlisi adalet olmuştur.
Ulus devletler çağı ve ekonomik modelin değişimine paralel olarak demokrasi talebinin kısmen de olsa halk kitlelerinde karşılık bulması; ümmetten yurttaşlığa geçiş, kişi hak ve özgürlüklerinin hayatın her alanında talep edilir olması, ADALET ihtiyacı ve biçimlerini de değiştirdi. Eşitlerin eşitliğinden, demokratik anayasal düzenlerde “Bütün yurttaşlar kanun önünde eşittir”e geçildi. Yurttaşlar arasında “Hak Hukuk Adalet” sağlamak üzere yine bir anayasal güvence olarak; bağımsız, tarafsız yargı sistemi demokratik çağdaş dünyanın en temel ilkesi olarak kabul gördü.
Gördü görmesine de, her şey kağıtta yazıldığı gibi olmuyor işte. Her şartta egemen olan kendi adaletini dayatıyor. Haksızlığa uğrayanlar yada düşünenler de sadece kendi uğradığı haksızlıklara adalet arıyor. Dahası sonra kendi adaletini kendinden bir alttakine dayatmak üzere lanetli ağlarını örmekten de geri durmuyorlar.
Bu girişten sonra “adalet” konusunu uzmanına bırakıp dünyanın ekonomik, sosyal ve demokratik kayda değer ülkeler sıralamasında en gerilerden olan bir yönetim anlayışıyla çok kereler olduğu gibi bir kez daha yüz yüzeyiz.. Kürsü dokunulmazlığından tutunda haksızlığa uğradığını söylemenin bile büyük sorun olduğu bir dönemden bahsediyoruz.
Kısaca yüz elli yıllık parlamenter çağdaşlaşma mücadelesinin geldiği son durak: Kişi hakimiyeti. Yüz elli yıl geriye döndürme cabaları…
Madalyanın diğer yüzündeki sorun adalet talep edenlerin geldiğimiz son durumdaki günahları ve sorumluluklarıdır. Bir küçük örnek: Hatırlanacağı gibi milletvekili Enis Berberoğlu’nun casuslukla suçlanıp tutuklanmasıyla CHP genel başkanının öncülüğünde 2017 Haziran’ında başlatmış olduğu ADALET YÜRÜYÜŞÜ toplumun büyük bir kesiminde karşılık bulunca, utangaçta olsa “Herkes İçin Adalet” e dönüşüyorken kesiliverdi. Anlaşıldı ki kendilerine dokununca için adalet istiyorlarmış!
“Vay be amma yürüdük, tam 25 gün, 420 km.” bir yılda hoş bir nostaljiye dönüşüverdi. O gün bu gün sanki ülkede bir adalet sorunu yokmuş gibi unutuldu gitti. Kartal’a toplanan milyonların umutları söndü mü? Kim bilir! En son Gelibolu toplantılarında toplumsal güncel talepleri bir torbaya doldurdular, ağzını da sıkı sıkıya bağladılar. Parti içi adaletsizliklerine geri döndüler.
Nasıl mı? Ötekilerin uğradıkları haksızlıklara kör, kendi seçmen ve üyelerine diktatör. Ne garip değil mi?
Bencileyin yürüyüşün, hem adalet adına yapılması, hem toplumdaki ilgisinin büyüklüğü, CHP ve genel başkanını aşan eşikte durmasına yol açtı., CHP nin bu kitlesellikte bir eylemin önünü tıkayacağı kuşku ve çekincelerimi o günde belirmiş, toplumun bütün kesimlerinin önüne bir demokrasi ve adalet programı konulursa bu yürüyüşün bir değeri olacağını değerlendirmiştim. Mümkün müydü? Elbette. Ama dedik ya Gelibolu toplantılarını iki teneke biraya heba ettiler.
CHP nin bir çok konuda olduğu gibi, Adalet konusunda da ne kadar tutarsız, ilkesiz bir siyaset izlediği, bunu yerel seçimlere giderken, daha önce milletvekilliği aday belirlemede olduğu gibi şimdi de belediye başkan ve meclis üyeleri adaylarını belirlerken, üyelerine seçmenlerine karşı nasıl bir adaletsizlik uyguladıkları bir kez daha tescil edilmiş oldu.
Tepedeki akıllı elitler aşağıya uşak atıyor sanki. “Odunu koysam seçerler” gibi. Gerçekten seçerler mi? CHP seçmeninin diğerlerinden farkı ne? Binlerce üye milyonlarca seçmen bunu kabul eder mi? Her seferinde aynı şeyi yapıp farkı sonuç beklemek gibi olur mu? Bekleyip görelim diyeceğim ama “hep aynı şeyi yapıp faklı sonuç beklemek” nasılsa öyle olacak gibi. Hatta farklı sonuç alsalar bile.
O tarihlerde kaleme aldığım “Adalet Yürüyüşü ve Talepler” başlıklı yazıya, İstanbul Gazeteciler Derneği’nin “2017 Zirvedeki Gazeteciler” köşe yazarlığı dalında ödüle layık gördüğü yazıdaki kuşkularım ne yazık ki doğrulanmış oldu. Kendi dışındaki onlarca milletvekili ve seçilmişlerin, akademisyenlerin, gazetecilerin uğradığı adaletsizlere kör sağır siyaseti söylemiyoruz bile.
Bu yapılarla demokratik, ilkeli, herkese için adalet diyebileceğimiz. İttifaklar, işbirlikleri yapılabilinir mi? Buda sonraki yazının konusu olsun.
Not: Üyesi olduğum İstanbul Gazeteciler Derneği Yönetim ve üyesi arkadaşlara,dostlara teşekkür ederim.