Hasan Hınıslı

Hasan Hınıslı

Akrep gibisin be kardeşim!

Bazı dostluklar başlarken hesap kitapla başlar, adı dostluk olmasına rağmen işin aslı dostluk değil postluktur. Kısacası buna post kapmakta diyebiliriz...

Bu post arkadaşlığı çıkara dayalı geçici olup asla sürekli değildir. Çıkarlar biter kardeşlik biter. Hani bir ta sözü derya; “Öküz öldü ortaklık bitti” diye. Hah işte aynen öyledir.

Çıkar için her şeye sus yapılır, kabul görmezlikler kabul görür.

Geçmişte birbirine hakaret hatta küfür dahi etseler, işin içinde çıkar oldu mu; akan sular durur.

Küfürler hakaretler unutulur. Çıkar amaçlı yol yürünecektir kısada olsa. Ters düşseler bile bir araya gelmekten çekinilmez.

Bu kişiler genellikle ihaneti, seviyesizliği, kişiliksizliği kendilerine övünç madalyası yapan çıkar guruplarına hizmet eden sinsi korkak ve silik tiplerdir.

Tek başlarına bir hiç, kalabalık olunca cengâver kesiliverirler.

İşine gelirseniz kolunuzdan çıkmaz övgüler dizerler, işine gelmezse yolunu değiştirirler sizi görmezden gelirler.

Yaptıkları ihanetleri kahvede kâğıt oyununda yapmış gibi basitleştirirler ve bu meziyetleriyle övünürler. İhanet damarlarında vardır, aynen akrep gibidirler.

Akrep demişken bakınız size bir akrep hikâyesi anlatayım.

Bir bahar sabahı, yeşil bir kurbağa dere kıyısında sessiz sessiz güneşlenmektedir. Çalılar arasından bir akrep görür. Akrep, yalancı bir gülümsemeyle, kurbağaya :
-Günaydın, kurbağa kardeş! der.
Kurbağa, akrebin dostluğuna hiçbir zaman inanmadığı için cevap vermez, susar.

Akrep yapmacık bir tavırla yaltaklanmağa başlar:
-Ben, fena bir hayvan değilim kurbağa kardeş. Beni yanlış tanıtmışlar. Benim de bir yüreğim, dostluk duygularım var, inan bana. Bir ricam olacak. Ne olur, sırtına bindir de beni şu derenin karşı kıyısına geçiriver. Çok işim var. Bana yapacağın bu iyiliği asla unutmayacağım. der
Kurbağa :
-Sana nasıl güvenebilirim. İyilik edersem, karşılığında kötülük görürüm! Hayır, hayır, bunu yapamam, diye cevap verir.
Akrep yalvarmaya başlar. İyilikten, dostluktan kardeşlikten söz eder.

Kurbağa, akrebin tatlı diline ve gözyaşlarına dayanamaz. Sırtına alır. Yüze yüze dereyi geçer. Tam karşı kıyıya ayak basacağı akrebin kendini kurtaracağı yere geldiklerinde, akrebin akrepliği tutar. Kuyruğundaki zehirli iğneyi kurbağanın sırtına saplar.
Zavallı kurbağa acıyla inler. Akrebe seslenir ;
-Ne yaptın? Hani iyiliğime karşı bana kötülük etmeyecektin? Öyle konuşmuştuk. Senin tatlı sözlerine inanmamam gerekirdi, bana nasıl kıyarsın?
Akrep fısıldar :
- Elimde değil, bu benim eski huyumdur. Ne yapayım, vazgeçemiyorum!

Baştanda dedik ya bunların ismi ne olursa olsun; İster Ali, ister veli, bunlara anaları babaları (sonuçta isim takmak beleş). Bunlar akrep gibidir! Kimi ne zaman sokacakları belli değil ama sokacakları kesindir. Sadece zamanı mekânı belli değildir.

Değiştirememek, durduramamak ve bunlarla yaşamak zorunda olmak ne kadar acı!

Bakınız etrafınıza; “Halkın sırtından” nemalanan kim ise akrep odur, Unutmayın “Halkın sırtından” nemalanan kim ise; ona bir daha fırsat verilmez!

Günün sözü; Bugün ödül olarak aldıkları akide şekerleri karşısında susanlar, yarın şerbet kazanında boğulacaktır... hh.

 

 


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hasan Hınıslı Arşivi