Atatürk'ü savunmak...
“Dün Mustafa Kemal'i eleştirmek tehlikeliydi, bugün ise onu savunmak.'' demiş Zülfi Livaneli son yazısında.
Ve şöyle devam etmiş; Sevgili arkadaşlar; doğrudur, haklısınız. Türkiye'deki zalim rejimin acılarını en çok çekenlerden birisi benim.
Yapılanları anlatsam kitaplara sığmaz. Hayatım bu zulüm rejimine karşı mücadele ederek geçti. Ama hükümetlere, cuntalara karşı mücadele etmek başka, ülkeyi yıkmaya çalışmak başka. Ben hiçbir zaman 'vatan haini' olmadım.
O cuntalardan, generallerden, başbakanlardan, polis şeflerinden çok daha fazla sevdim bu memleketi.
Karşılıksız sevdim, kötülük gördüğüm halde sevdim. Gerçek yurtseverler bizleriz.
Bu yüzden; ülkeyi yıkmak için Mustafa Kemal'i itibarsızlaştırmak oyununa karşı çıkıyorum.
Siz 12 Mart'ta, 12 Eylül'de, ordu yüzüne Kemalist maskesi takmışken benim hiç Atatürk'ten söz ettiğimi duydunuz mu?
Elbette duymadınız. Çünkü o zaman iktidar kendisine Kemalist diyen zalim bir grubun elindeydi.
Atatürk'ü övmek ödüllendiriliyordu, buna tenezzül edemezdim.
Ama şimdi oyun farklı. Dün Mustafa Kemal'i eleştirmek tehlikeliydi, bugün ise onu savunmak. Ama benim de tehlikeli bile olsa gerçeği söylemek gibi bir huyum var.
*
Livaneli'nin dediği gibi gerçekten bu günlerde Atatürk'ü savunmak sakıncalı bir şey mi?
Veya Atatürk'ün bu duruma ihtiyacı var mı?
Veya Livaneli'ye göre Kemalist olmak ayrı Atatürkçü olmak ayrı mı demek istiyor?
Ve hatta bu konuda Livaneli kendisi gibi düşünenlerin daha çok olduğuna mı inanıyor?
Bir kaç açıdan bu duma bir göz atmak istiyorum.
*
Başbakan Yıldırım dün aslında konuşmasında; “Hiçbir darbeci Kemalist değildir. Her darbe teşebbüsü en başta Mustafa Kemal’in hatırasını ve onun açtığı TBMM’yi yaralamıştır. Hiçbir darbeci Kemalist de değildir. Olamaz” derken bir çok açıdan mesaj vermeye çalışıyordu.
Bir taraftan Mustafa Kemal'i savunmaya çalışırken diğer taraftan da Kemalistleri eleştirmeye meyillenen Yıldırım, durup dururken bu lafı etmemiştir.
Mutlaka buna benzer ifadeler bu günlerde gerçekleşen ciddi toplantılarda da gündeme geliyordur.
Zira hepimiz artık çok iyi biliyoruz ki; Türkiye'de bir çok düşünce gelip geçer, unutulur, yıkılır, dışlanır ancak başımıza bir durum geldiğinde sığınacağımız ilk düşünce ve ilk olgu yine Atatürkçülük olmuştur.
Aksini söyleyen son silahlı darbe kalkışmasının engellendiğini ve Kuvai Milliye ruhunu hala anlamamış sayılır.
*
''Atatürkçülük ya da Kemalizm, kelime anlamı olarak Mustafa Kemal Atatürk'ün düşüncelerinin ve görüşlerinin takipçisi olma anlamını içeren, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, belirli bir sınıf desteğine dayanmayan; geri kalmış safsata ve batıl itikatlardan güç alan kurumlar yerine akla ve bilime dayanan kurumları getirmeyi amaç edinen, anti-emperyalist ideolojidir. Atatürkçü ideolojinin temellerini, Atatürk'ün düşünce ve uygulamalarıyla ortaya koyduğu amaçlar, ilkeler ve gerçekleştirdiği inkılaplar oluşturur. Türkiye Cumhuriyeti de anayasasında belirtildiği gibi özellikleri ve uygulamalarıyla Atatürkçülük doğrultusunda hareket etmektedir.
Atatürkçülüğü belirtmek için kullanılan "Kemalizm" terimi ise 1930'larda kullanılmaya başlanmıştır. 1934'de Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı, Türk kültürü ve Türkiye Cumhuriyeti’ni tanıtmaya yönelik olarak La Turquie Kemaliste (Kemalist Türkiye) dergisini yayımlamaya başlamıştır. Mustafa Kemal'in kurduğu bu düşünce sistemi, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 9 Mayıs 1935’te toplanan IV. Kurultayı'nda kabul edilen 1935 Programı’nda da "Kemâlizm" olarak geçmiştir.''
*
Wikipedia yazarı böyle tanıtmış Atatürkçülük ya da Kemalizm'i...
Kimine göre Kemalizm baskıcı, devletçi, gaddar, ırkçı bir ideoloji.
Kimine göre; ilerici, yenilikçi, özgür, bağımsız, demokratik ve sürekli çağdaşlaşmaya yönelik ideolojiler bütünüdür.
Mustafa Kemal, bağımsızlığı çok severim demeyip, bağımsızlık şahane bir şeydir demeyip, ''Bağımsızlık karakterimdir'' diyerek zaten bu konuda ne kadar net olduğunu belirtmiş.
Ancak bağımsız olmanın yolunun da güçlü devlet, güçlü ülke, güçlü ordudan ve kenetlenmiş halktan geçtiği gerçeğini de hiçbir zaman göz ardı etmemiş.
*
Zaman zaman yerel, ideolojik, etnik veya siyasi farklılığı savunanları biraz zor anlayan Kemalistler de olmuş olsa da ''Mevzubahis vatansa gerisi teferruattır'' çatısının altında buluşanlar fazla tartışmaya girmeden işin içinden çıkmasını biliyorlar.
Şimdi burada yazımızın başında bahsettiğimiz “Atatürk'ün savunmaya ihtiyacı var mı?” sorusunu cevaplamaya çalışalım.
Şayet Atatürk’ü bir ideoloji, bir fikir, bir olgu olarak ele alırsak anlamayanlara anlatmak, bilmeyenleri aydınlatmak, görmeyenlere göstermek için her zaman yazmak ve konuşmak durumundayız.
Ancak Mustafa Kemal bugün 135 yaşında olmasına rağmen hala konuşuluyor, yazılıyor, Uluslar arası arenada tartışılıyorsa ne bizim savunmamıza ihtiyacı vardır, ne anlatmamıza, ne de konuşmamıza.
Biz Mustafa Kemal'i anlamaya, yaşamaya, bilmeye, okumaya, görmeye çalışalım yeter...
Ve şöyle devam etmiş; Sevgili arkadaşlar; doğrudur, haklısınız. Türkiye'deki zalim rejimin acılarını en çok çekenlerden birisi benim.
Yapılanları anlatsam kitaplara sığmaz. Hayatım bu zulüm rejimine karşı mücadele ederek geçti. Ama hükümetlere, cuntalara karşı mücadele etmek başka, ülkeyi yıkmaya çalışmak başka. Ben hiçbir zaman 'vatan haini' olmadım.
O cuntalardan, generallerden, başbakanlardan, polis şeflerinden çok daha fazla sevdim bu memleketi.
Karşılıksız sevdim, kötülük gördüğüm halde sevdim. Gerçek yurtseverler bizleriz.
Bu yüzden; ülkeyi yıkmak için Mustafa Kemal'i itibarsızlaştırmak oyununa karşı çıkıyorum.
Siz 12 Mart'ta, 12 Eylül'de, ordu yüzüne Kemalist maskesi takmışken benim hiç Atatürk'ten söz ettiğimi duydunuz mu?
Elbette duymadınız. Çünkü o zaman iktidar kendisine Kemalist diyen zalim bir grubun elindeydi.
Atatürk'ü övmek ödüllendiriliyordu, buna tenezzül edemezdim.
Ama şimdi oyun farklı. Dün Mustafa Kemal'i eleştirmek tehlikeliydi, bugün ise onu savunmak. Ama benim de tehlikeli bile olsa gerçeği söylemek gibi bir huyum var.
*
Livaneli'nin dediği gibi gerçekten bu günlerde Atatürk'ü savunmak sakıncalı bir şey mi?
Veya Atatürk'ün bu duruma ihtiyacı var mı?
Veya Livaneli'ye göre Kemalist olmak ayrı Atatürkçü olmak ayrı mı demek istiyor?
Ve hatta bu konuda Livaneli kendisi gibi düşünenlerin daha çok olduğuna mı inanıyor?
Bir kaç açıdan bu duma bir göz atmak istiyorum.
*
Başbakan Yıldırım dün aslında konuşmasında; “Hiçbir darbeci Kemalist değildir. Her darbe teşebbüsü en başta Mustafa Kemal’in hatırasını ve onun açtığı TBMM’yi yaralamıştır. Hiçbir darbeci Kemalist de değildir. Olamaz” derken bir çok açıdan mesaj vermeye çalışıyordu.
Bir taraftan Mustafa Kemal'i savunmaya çalışırken diğer taraftan da Kemalistleri eleştirmeye meyillenen Yıldırım, durup dururken bu lafı etmemiştir.
Mutlaka buna benzer ifadeler bu günlerde gerçekleşen ciddi toplantılarda da gündeme geliyordur.
Zira hepimiz artık çok iyi biliyoruz ki; Türkiye'de bir çok düşünce gelip geçer, unutulur, yıkılır, dışlanır ancak başımıza bir durum geldiğinde sığınacağımız ilk düşünce ve ilk olgu yine Atatürkçülük olmuştur.
Aksini söyleyen son silahlı darbe kalkışmasının engellendiğini ve Kuvai Milliye ruhunu hala anlamamış sayılır.
*
''Atatürkçülük ya da Kemalizm, kelime anlamı olarak Mustafa Kemal Atatürk'ün düşüncelerinin ve görüşlerinin takipçisi olma anlamını içeren, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, belirli bir sınıf desteğine dayanmayan; geri kalmış safsata ve batıl itikatlardan güç alan kurumlar yerine akla ve bilime dayanan kurumları getirmeyi amaç edinen, anti-emperyalist ideolojidir. Atatürkçü ideolojinin temellerini, Atatürk'ün düşünce ve uygulamalarıyla ortaya koyduğu amaçlar, ilkeler ve gerçekleştirdiği inkılaplar oluşturur. Türkiye Cumhuriyeti de anayasasında belirtildiği gibi özellikleri ve uygulamalarıyla Atatürkçülük doğrultusunda hareket etmektedir.
Atatürkçülüğü belirtmek için kullanılan "Kemalizm" terimi ise 1930'larda kullanılmaya başlanmıştır. 1934'de Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı, Türk kültürü ve Türkiye Cumhuriyeti’ni tanıtmaya yönelik olarak La Turquie Kemaliste (Kemalist Türkiye) dergisini yayımlamaya başlamıştır. Mustafa Kemal'in kurduğu bu düşünce sistemi, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 9 Mayıs 1935’te toplanan IV. Kurultayı'nda kabul edilen 1935 Programı’nda da "Kemâlizm" olarak geçmiştir.''
*
Wikipedia yazarı böyle tanıtmış Atatürkçülük ya da Kemalizm'i...
Kimine göre Kemalizm baskıcı, devletçi, gaddar, ırkçı bir ideoloji.
Kimine göre; ilerici, yenilikçi, özgür, bağımsız, demokratik ve sürekli çağdaşlaşmaya yönelik ideolojiler bütünüdür.
Mustafa Kemal, bağımsızlığı çok severim demeyip, bağımsızlık şahane bir şeydir demeyip, ''Bağımsızlık karakterimdir'' diyerek zaten bu konuda ne kadar net olduğunu belirtmiş.
Ancak bağımsız olmanın yolunun da güçlü devlet, güçlü ülke, güçlü ordudan ve kenetlenmiş halktan geçtiği gerçeğini de hiçbir zaman göz ardı etmemiş.
*
Zaman zaman yerel, ideolojik, etnik veya siyasi farklılığı savunanları biraz zor anlayan Kemalistler de olmuş olsa da ''Mevzubahis vatansa gerisi teferruattır'' çatısının altında buluşanlar fazla tartışmaya girmeden işin içinden çıkmasını biliyorlar.
Şimdi burada yazımızın başında bahsettiğimiz “Atatürk'ün savunmaya ihtiyacı var mı?” sorusunu cevaplamaya çalışalım.
Şayet Atatürk’ü bir ideoloji, bir fikir, bir olgu olarak ele alırsak anlamayanlara anlatmak, bilmeyenleri aydınlatmak, görmeyenlere göstermek için her zaman yazmak ve konuşmak durumundayız.
Ancak Mustafa Kemal bugün 135 yaşında olmasına rağmen hala konuşuluyor, yazılıyor, Uluslar arası arenada tartışılıyorsa ne bizim savunmamıza ihtiyacı vardır, ne anlatmamıza, ne de konuşmamıza.
Biz Mustafa Kemal'i anlamaya, yaşamaya, bilmeye, okumaya, görmeye çalışalım yeter...