Mehmet Mert

Mehmet Mert

Baba ve ölüm...

Baba ve ölüm...

Anne ve baba.
İnsan hayatında daha da başka değer verdiği varlığı var mıdır acaba.
Bilemiyorum.
İşte onlardan birisini çok sevdiğim babamı yitirdim ben.
Artık babasız gariban bir yetimim.
Baba ve ölüm.
Birisi sizin varlığınızın sebebi. Diğeri yok oluşunuzun sebebi.
İşte o yok oluşun sebebi bu gün babanızı aldı elinizden.
Yarın kim bilir sıra kimde.
Hiç yakıştıramıyor insan.
Kırk gün önce kanser olduğunu öğrendiğimde beynimden vurulmuşa döndüm.
Hani nasıl anlatayım bilemiyorum.
Bir umut aradım, bir ışık aradım, bir derman aradım, duyduklarımın yalan yanlış olduğunu söyleyecek bir çare aradım.
Ama maalesef gerçekti ve babam da o lanet olası kanser virüsüne yakalanmıştı.
Doktor arkadaşlar hazırlıklı olman lazım dediğinde ben tedavi sürecinde yapılması gerekenler anlamında neler yapılmak gerek anlıyorken, meğerse onlar babamın ömrünün çok kısa olduğunu söylemeye çalışıyorlarmış. Bunu ancak şimdilerde anlayabiliyorum.
Yakıştıramıyor insan babasına, kanseri, hastalığı ve ölümü.
O kaçınılmaz sonun soğuk yüzünü görmek istemiyor insan.
Sanki hayat sonsuzmuş gibi bir hisse kapılıyorsunuz bir ara.
Hayır ölemez babam mezara giremez, hayır daha çok erken daha gezecektik tozacaktık diye yakınır insan.
Ama bir şekilde kaçınılmaz son sizi sevdiklerinizden ayırıyor.
Oysa hemen her gün bir ölüm haberi yazarız satırlarımızda.
Hemen her an hatırlarız ölümün soğuk yüzünü. Ancak nedense iş anne, baba, evlat ve yakınlarınıza geldiğinde bir türlü kabullenemezsiniz o kaçınılmaz sonun varlığını.
Sekiz kardeşiz, annem sağ ve 44 senelik ömrümde ilk defa bir cenaze çıkıyor evimizden.
Tamam daha önce iki kuzenimi şehit verdik, sevdiğimiz insanlar öldü, üzücü olaylar yaşadık.
Fakat ne yalan söyleyeyim daha önce yüreğimin hiç bu kadar acıdığını hissetmedim.
Hiç bu kadar acıdan titremedi kalbim.
Hiç bu kadar hayatın çok kısa olduğunu düşünmemiştim. Hayatta paradan, puldan, işten, zevkten daha kıymetli şeyin sağlık olduğunu hiç bu kadar derinden hissetmemiştim daha önce.
Gerçekten de baban giderse bir çok şeyin gittiğini hissediyorsun.
Yine de kendimizi O'na sağlığında yaptıklarımızı hatırlayarak avutuyoruz.
Ölmeden bir gün önce babamla sabahladım.
Adeta çocuklaşmıştı, çok sevimli olmuştu babam.
Saçını okşadım, yanaklarından öptüm, göz göze geldik sık sık.
Eşim Neşe'ye dönerek 'Bak görüyor musun babam sanki kırk yaş gençleşmiş. Teni ne kadar güzelleşmiş. Gözleri ne kadar sıcak bakıyor' diye seslendim.
Neşe ise bana evet haklısın diyordu.
Sonuç olarak kıymetli varlığımız biricik babamız yaşama gözlerini yumarak sonsuzluğa yürüdü.
82 yıllık ömründe hayatını İslam'a adayan babam arkada güzellikler bıraktı, dostlar bıraktı, sevgisini bıraktı bize miras olarak.
Teşekkürler....
Buradan önce babama seslenerek O'na ışıklar içerisinde uyu, toprağın bol vatanın cennet olsun diyorum.
Sonra babamın hastalığı süresince ilgisini esirgemeyen; 2000 Tıp Poikliniği Başhekimi Dr. Ali Şeker'e, KOLAN Hastaneleri Başhekimi Dr. Önder Eryiğit'e, Silivri Hayat Hastaneleri Sahibi Dr. Hakan Yılmaztürk'e, Silivri Anadolu Hastaneleri Sahibi Mustafa Arkaz'a, Dr. Ahmet Eryılmaz'a, Dr. Burak Bektaş'a, Dr. Ali Kocaoğlu'na ve daha sonra ise babamı son yolculuğuna uğurladığımızda acı günümüzde yanımızda olan bütün eş, dost, arkadaşlara çok teşekkür ediyor şükranlarımı sunuyorum.

Baban giderse...
Baban giderse; başı dumanlı dağın gider, Atan gider, sırtın gider.
İki kapılı bu handa, menzile erişen yolun gider.
Darda yetişen elin gider, aklın gider canın gider.
Şu dağlanmış yüreğinde, çocuk kalan yanın gider.
Baban giderse; bayramda öpülecek elin gider...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Mert Arşivi