BEN BİR MUHALİFİM
Bende bir terslik var sanırım. Herkes gider Mersine, ben giderim tersine.Müzmin bir muhaliflik sinmiş benliğime. Bir dernek toplantısına katılırım, tanışma faslında sıradan herkes doğduğundan bu güne kadar hayatını ballandıra ballandıra anlatır. Sıra bana gelince, ben “Bu ülkenin bir yurttaşı ve mümkünse muhalifim” der otururum yerime. Bir toplantıya katılırım benden önceki konuşmacılar “Sayın Başkan, Sayın Vekilim, Sayın Kaymakamım”…vs. tüm protokole sıra ve sinsile yoluyla saygılarını sunarlar. Ben en büyüğün halk olduğunu düşündüğümden doğrudan topluluğa hitap ederim. Şu “Sayınlar” sıralamasını hep atlarım. Bir parti toplantısına katılsam ‘kem bakışlara’ muhatap olurum. Bu dinazor yine ne söylüyor diye o partide ihale yada efendisine yaranmayı marifet sayanların hışmına uğrarım.
Kısa bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Tarih, 1 Mart teskeresinin meclise indirildiği günlerdi. Irak, Amerikan işgaline uğramıştır. AKP, Amerikan işgal ordularının Türkiye topraklarını kullandırmak üzere 1 Mart teskeresini meclise sunuyor. Hatta İskenderun’da işgal askerleri çıkartmalarına başlamış, tırlarla ağır silahlar “Diyarbakır’a doğru yolu çıkmıştı bile. Tam o günler. Ben oturmuş AKP’nin tutumunu “Kan Irmağında Balık Avlamak” başlığıyla yazımı yazıyordum ki, arkadaşlarım “Bir grup insanın geldiğini, görüşmek istediklerini” söylediler. Yazımı yarıda bırakıp konukları karşılamaya indiğimde zamanın AKP Büyükçekmece İlçe Başkanı Yusuf UZUN ve ilçe teşkilatı 10 -15 kişilik bir grup gördüm karşımda. Ellerinde çiçekler, esnaf ziyaretine çıkmışlar. Tam da yazı yazarken çıkagelen AKP ilçe heyetine “ O Amerikan işbirlikçileri hoş geldiniz” deyiverdim. Ortalık bir den buz gibi oldu. Yusuf UZUN şaşkınlık içinde ne diyeceğini bilemeden “Bu günlerde bu tür şeyleri Erbakan Hoca söylüyor.” dedi. Ben durur muyum “Doğruyu kim söylerse söylesin doğru doğrudur. Hem düne kadar siz Erbakan Hoca’nın öğrencileri değil miydiniz? deyince AKP Esnaf ziyareti kısa sürede bitti. Sonradan bir gazeteci arkadaşın dediğine bakılırsa AKP heyeti esnaf ziyaretini bu diyalogdan sonra bitirmiş. En önemlisi bana her ay hatırı sayılır ölçüde matbaa işi veren komşum on dakika sonra işyerime geldi. “Komşu sen ne yaptın, sen esnafsın, böyle muhaliflikler olur mu?” dedi. Bir daha iş vermedi. Ama ne gam. Bizler, bizim kuşağımızdan binlerce insan egemenlerin tuzaklarına karşı, emekçi halk kitlelerinin yanında ve cephesinde sisteme muhaliftik. Sayılarımız azdı, sınırlıydı. Biz bu ülkenin kimi zaman vatan hainleri, kimi zaman anarşistleri, bu günlerde teröristleri sayılan asileri, muhalifleriydik.
Kim ne derse desin ben dünyayı iyi ve güzelden yana hep bir avuç muhalifin değiştirip dönüştürdüğüne inananlardanım. Taa Galile’den, Spartaküsten beri…
Bu günlerde yine geçmiş sağ partilerinin ki, bunu salt bir partinin tasarrufu gibi düşünmemek lazım.(Arkasındaki ekonomik, siyasi, ideolojik ve uluslararası çıkar çevrelerinin isteklerini ve yaptırımlarını görmek gerek.) 12 Eylül Anayasasında kendi çıkarlarına uygun düzenlemeler yaptılar. 12 Eylül darbe Anayasası yerinde durdu. Ama şimdi AKP sanki yeni bir anayasa yapıyormuş gibi sunuyor. CHP sanki yeni bir anayasayı savunuyormuş gibi karşısına çıkıyor.12 Eylül Anayasasının iplerine sarılıyorlar. İşte ben yine o müzmin muhalifliğimle bütün düzen muhaliflerine “Haydi gelin ‘Halkın Anayasasını’ biz yazalım” diye haykırıyorum. Önerimiz çok mu aykırı sizce!
Kısaca muhalifliğimin formülü şu. “ Yalancıların, talancıların, dilencilerin” tuzağına düşmemek için; her olayı, düşünceyi, eylemi emek cephesinden bakarak değerlendiririm.. Çünkü çok basit bir teknik tespit şudur. Kimine göre düz mantık da olabilir. “Sermayenin yararına olan emekçinin zararınadır. Ya da tam tersi” Şimdilerde sermayenin yararına olan yeryüzünde tüm canlı hayatın zararına olmaya başladı. Öyleyse hiç kimse hiçbir şey uğruna beni kirli çıkarlarının piyonu yapamaz.
Yaşasın ben bir muhalifim.