Bir siyasetçi neden tehdide başvurur!
Dün bölgemizde yayın yapan Yerel Kulis Gazetesi'nde ''AK Parti Beylikdüzü İlçe Teşkilatı'ndan Gazeteci Cengiz Alçayır'a tehdit mesajı: “Susturmasını Biliriz...'' başlıklı bir haber vardı.
Haberi görür görmez hemen aklıma, 15 Temmuz akşamı bana yapılan tehditler geldi. Bu haberi sosyal medya hesabımdan anında bu notla birlikte paylaştım: “Ben bu filmi izlemiştim. Senaristi de yönetmeni de oyuncuları da çok berbat olan bir film. Bu ülkenin film yapacak, tehdit edecek siyasilere değil, vatandaşın derdine derman olacak siyasilere ihtiyacı var.”
*
O akşam benzer tehdit mesajları bana da çok gelmişti.
O tehditleri ciddiye almamıştım ama ne yazık ki iki gün sonra gazetemizin merkezi 20-25 kişi tarafından basılmıştı.
Sonrası malumunuz zaten.
Gece yarısı AVM içerisinde yer alan 150 metrekare ofis yerle bir olmuştu.
Eşyalar, bilgisayarlar, masa sandalyeler talan edilmiş ofisimizin kapısı ortadan ikiye parçalanmıştı.
*
Bu tehditler bana sosyal medyadan yapıldığında ciddiye almadım.
Çünkü; o kadar da salak değildir bunu yapacak olanlar, hem yazacak, söyleyecek hem de gidip kanunsuz, vicdansız, ahlaksız, alçakça işler yapacak.
Oysa gördük ki ne yazması çizmesi.
Adamlar kamera kayıtlarına rağmen, ellerini kollarını sallayarak İstanbul'un göbeğinde bir gazete ofisini yerle bir edibiliyorlar.
Allah korusun o an orada bizlerden birisi, çalışanlardan birisi veya kim olursa olsun denk gelse, belki de cinayet işleyecekler.
Ve bütün bunları yaparken de AVM kapısındaki güvenlik görevlilerine çok rahat bir şekilde ''Biz AK Gençlik Kolları'ndan geliyoruz'' demişler.
Sadece bunu demeyip bir de içeriye AK Parti flaması bırakmışlar.
*
Ne yazık ki bütün bunları yapanlar Türkiye'nin son 15 yılına damga vuran, tek başına iktidara sahip olan, girdiği her seçimde seçmenin yarısının oyunu alan Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Gençlik Kolları yöneticileri ve üyeleri.
Bu çok daha acı değil mi sevgili dostlar.
Düşünün; bir taraftan bu ülkenin huzurlu, güvenli, sağlıklı, yaşanabilir bir ülke olması için politika yapacaksın, vaadlerde bulunacaksın, söylemlerde bulunacaksın, hayatını ortaya koyacaksın.
Gel gör ki senin gençlik kolu yöneticilerin, temsilcilerin, üyelerin şehrin göbeğinde eşkiyalık yapacak.
Vandallık yapacak.
İş yeri basacak.
Gazeteci tehdit edecek.
*
Ve bütün bunlar kamuoyu önünde olmasına rağmen, olaydan hemen sonra yerel ve genel medya yazıp, çizip söylemesine rağmen aradan geçen aylara rağmen bu saldırganlarla ilgili hiçbir şey yapılmayacak.
Bir sorgulama bile yapılmayacak.
Bir ifadelerine bile başvurulmayacak.
Aradan geçen bu sürede tarafımıza iletilen tek resmi belge Emniyet Genel Müdürlüğü'nden gelerek; ''Sayın Mehmet Mert. Şikayet dilekçeniz işleme alınmıştır. Şikayetiniz ile ilgili tahkikat devam etmektedir'' denilmiştir.
*
Konuyu Adalet ve Kalkınma Partisi'nin il ve ilçe başkanlıklarına iletmemize rağmen bize herhangi bir şekilde dönüş yapılmamıştır.
Olay yaşandığı günlerde; ''gereken yapılacak, suçlular cezasız kalmayacak, bu affedilir bir şey değil, bunu yapmaya hiç kimsenin hakları yok, bu yapılanları AK Parti olarak onaylamamız mümkün değil, hele hele yıllardır takip ettiğimiz ve bildiğimiz, okuduğumuz, görüşlerine katılmasak da yaptıkları işe saygı duyduğumuz Mehmet Mert ve Ali Tarakçı'nın sahibi olduğu bir gazeteye yapılması olayı bir kat daha fazla kabuledilmez hale taşıyor'' gibi ifadeler ile bizlere geçmiş olsun dileklerinde bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi'li sevgili yöneticiler.
Sizleri de göreve davet ediyorum.
*
Evet bize bu çirkin saldırı yapıldı. Dileğim o ki bir başkasına benzeri olmasın.
Bir başkasına daha beteri olmasın.
Şayet bugün bunu yapanlardan hesabını sor(a)maz iseniz korkarım ki yarın benzer durum veya benzerinden daha beteri bir başkasının da başına gelebilir.
Düşünün sizin ofisinizi birileri yerle bir etse siz ne yaparsınız.
Siz de gidip o adamların ofisini mi basarsınız.
Bizlerden de buna benzer şeyler bekliyorsanız çok beklersiniz.
Bizler hala bu ülkede adaletin varlığına, hukukun üstünlüğüne, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin bu ülkede halkının vicdanını temsil ettiğine inanıyoruz.
Bu düşünceler ile bu vandalların cezasız kalmaması gerektiğini en çok da; bize yapılanın bir başkasına yapılmaması için istiyoruz.
*
Abartmıyorum, şayet bu zorbalardan hesap sormasını beceremeyin ilk fırsatta en çok zararı ve zorbalığı sizlere göstereceklerdir.
Bugün yazılan haberi ve yorumu beğenmeyip tehdide başvuranlar, yarın istediği yere aday gösterilmeyince, istediği şey gerçekleşmeyince 'canınız sağolsun' mu diyecekler.
Hiç zannetmiyorum!
Neyse, ne diyorduk.
Bir siyasetçi neden tehdide başvurur biliyor musunuz?
Bu sorunun cevabını vermek için kitaplar bile yazılır ama ben çok kısa cevaplayacağım.
İstedikleri şeyleri elde edemeyince, istedikleri şeyler aleyhine gelişirse, içinde bulunduğu ortam ve şartlardan beslenerek kendisini dev aynasında görürse, değil bir siyasetçi her işi yapan; zayıf, aciz, güçsüz, donanımsız, birikimsiz, basiretsiz insanlar tehdide başvurur.
Kendisine güvenen, donanımlı ve kalifiye insanların zaten tehditle, zorbalıkla, kaba kuvvetle ne işi olur ne de ihtiyacı.
Tehditkar siyasiler ve yöneticiler kadar bunlara prim tanıyanlar da en az bunlar kadar suçlu olmakla birlikte, bu zorbalıklara müsaade ettikleri sürece en az bunlar kadar; zayıf, aciz, güçsüz, donanımsız, birikimsiz, basiretsiz hatta korkak insanlar olarak anılmaya mecburdurlar...
Haberi görür görmez hemen aklıma, 15 Temmuz akşamı bana yapılan tehditler geldi. Bu haberi sosyal medya hesabımdan anında bu notla birlikte paylaştım: “Ben bu filmi izlemiştim. Senaristi de yönetmeni de oyuncuları da çok berbat olan bir film. Bu ülkenin film yapacak, tehdit edecek siyasilere değil, vatandaşın derdine derman olacak siyasilere ihtiyacı var.”
*
O akşam benzer tehdit mesajları bana da çok gelmişti.
O tehditleri ciddiye almamıştım ama ne yazık ki iki gün sonra gazetemizin merkezi 20-25 kişi tarafından basılmıştı.
Sonrası malumunuz zaten.
Gece yarısı AVM içerisinde yer alan 150 metrekare ofis yerle bir olmuştu.
Eşyalar, bilgisayarlar, masa sandalyeler talan edilmiş ofisimizin kapısı ortadan ikiye parçalanmıştı.
*
Bu tehditler bana sosyal medyadan yapıldığında ciddiye almadım.
Çünkü; o kadar da salak değildir bunu yapacak olanlar, hem yazacak, söyleyecek hem de gidip kanunsuz, vicdansız, ahlaksız, alçakça işler yapacak.
Oysa gördük ki ne yazması çizmesi.
Adamlar kamera kayıtlarına rağmen, ellerini kollarını sallayarak İstanbul'un göbeğinde bir gazete ofisini yerle bir edibiliyorlar.
Allah korusun o an orada bizlerden birisi, çalışanlardan birisi veya kim olursa olsun denk gelse, belki de cinayet işleyecekler.
Ve bütün bunları yaparken de AVM kapısındaki güvenlik görevlilerine çok rahat bir şekilde ''Biz AK Gençlik Kolları'ndan geliyoruz'' demişler.
Sadece bunu demeyip bir de içeriye AK Parti flaması bırakmışlar.
*
Ne yazık ki bütün bunları yapanlar Türkiye'nin son 15 yılına damga vuran, tek başına iktidara sahip olan, girdiği her seçimde seçmenin yarısının oyunu alan Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Gençlik Kolları yöneticileri ve üyeleri.
Bu çok daha acı değil mi sevgili dostlar.
Düşünün; bir taraftan bu ülkenin huzurlu, güvenli, sağlıklı, yaşanabilir bir ülke olması için politika yapacaksın, vaadlerde bulunacaksın, söylemlerde bulunacaksın, hayatını ortaya koyacaksın.
Gel gör ki senin gençlik kolu yöneticilerin, temsilcilerin, üyelerin şehrin göbeğinde eşkiyalık yapacak.
Vandallık yapacak.
İş yeri basacak.
Gazeteci tehdit edecek.
*
Ve bütün bunlar kamuoyu önünde olmasına rağmen, olaydan hemen sonra yerel ve genel medya yazıp, çizip söylemesine rağmen aradan geçen aylara rağmen bu saldırganlarla ilgili hiçbir şey yapılmayacak.
Bir sorgulama bile yapılmayacak.
Bir ifadelerine bile başvurulmayacak.
Aradan geçen bu sürede tarafımıza iletilen tek resmi belge Emniyet Genel Müdürlüğü'nden gelerek; ''Sayın Mehmet Mert. Şikayet dilekçeniz işleme alınmıştır. Şikayetiniz ile ilgili tahkikat devam etmektedir'' denilmiştir.
*
Konuyu Adalet ve Kalkınma Partisi'nin il ve ilçe başkanlıklarına iletmemize rağmen bize herhangi bir şekilde dönüş yapılmamıştır.
Olay yaşandığı günlerde; ''gereken yapılacak, suçlular cezasız kalmayacak, bu affedilir bir şey değil, bunu yapmaya hiç kimsenin hakları yok, bu yapılanları AK Parti olarak onaylamamız mümkün değil, hele hele yıllardır takip ettiğimiz ve bildiğimiz, okuduğumuz, görüşlerine katılmasak da yaptıkları işe saygı duyduğumuz Mehmet Mert ve Ali Tarakçı'nın sahibi olduğu bir gazeteye yapılması olayı bir kat daha fazla kabuledilmez hale taşıyor'' gibi ifadeler ile bizlere geçmiş olsun dileklerinde bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi'li sevgili yöneticiler.
Sizleri de göreve davet ediyorum.
*
Evet bize bu çirkin saldırı yapıldı. Dileğim o ki bir başkasına benzeri olmasın.
Bir başkasına daha beteri olmasın.
Şayet bugün bunu yapanlardan hesabını sor(a)maz iseniz korkarım ki yarın benzer durum veya benzerinden daha beteri bir başkasının da başına gelebilir.
Düşünün sizin ofisinizi birileri yerle bir etse siz ne yaparsınız.
Siz de gidip o adamların ofisini mi basarsınız.
Bizlerden de buna benzer şeyler bekliyorsanız çok beklersiniz.
Bizler hala bu ülkede adaletin varlığına, hukukun üstünlüğüne, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin bu ülkede halkının vicdanını temsil ettiğine inanıyoruz.
Bu düşünceler ile bu vandalların cezasız kalmaması gerektiğini en çok da; bize yapılanın bir başkasına yapılmaması için istiyoruz.
*
Abartmıyorum, şayet bu zorbalardan hesap sormasını beceremeyin ilk fırsatta en çok zararı ve zorbalığı sizlere göstereceklerdir.
Bugün yazılan haberi ve yorumu beğenmeyip tehdide başvuranlar, yarın istediği yere aday gösterilmeyince, istediği şey gerçekleşmeyince 'canınız sağolsun' mu diyecekler.
Hiç zannetmiyorum!
Neyse, ne diyorduk.
Bir siyasetçi neden tehdide başvurur biliyor musunuz?
Bu sorunun cevabını vermek için kitaplar bile yazılır ama ben çok kısa cevaplayacağım.
İstedikleri şeyleri elde edemeyince, istedikleri şeyler aleyhine gelişirse, içinde bulunduğu ortam ve şartlardan beslenerek kendisini dev aynasında görürse, değil bir siyasetçi her işi yapan; zayıf, aciz, güçsüz, donanımsız, birikimsiz, basiretsiz insanlar tehdide başvurur.
Kendisine güvenen, donanımlı ve kalifiye insanların zaten tehditle, zorbalıkla, kaba kuvvetle ne işi olur ne de ihtiyacı.
Tehditkar siyasiler ve yöneticiler kadar bunlara prim tanıyanlar da en az bunlar kadar suçlu olmakla birlikte, bu zorbalıklara müsaade ettikleri sürece en az bunlar kadar; zayıf, aciz, güçsüz, donanımsız, birikimsiz, basiretsiz hatta korkak insanlar olarak anılmaya mecburdurlar...