Dilek Altınkeser

Dilek Altınkeser

BİZ NE GÜZELDİK ESKİDEN…


İkinci el eşya verilen,fakir bir çocuk olmayı istedim bir an…

Küçük şeylere sevinmeyi çok uzaklara ötelediğimi fark ettim..Küçüklüğüm de ellerime bulaşan çamuru,o ellerle tuttuğum yağlı ekmeği ve rahmetli annemin beni her sabah okula hazırlamasını özledim..Mutfaktaki kuzine üzerindeki çayın dem kokusunu,haşlanmış yumurtamı çay kaşığıyla delmeyi ve kızarmış ekmek kokusunu her şeyden çok arar oldum..Alamanyalardan gelen küçük radyoda “arkası yarın”ı dinlemeyi,dinlerken kahramanların yüzlerini hayal etmeyi…O zamanlar için çok küçük ,ama şimdilerde asla geri gelemeyen büyük anlardı O günler benim için…Yaz günlerinde bahçemizdeki erik ağacının altındaki masada masada,karpuz-peynir-ekmek öğünlerini,annemin bahçedeki güllerden yaptığı miss kokulu gül reçelini,babamın asma demirine kurduğu tahta salıncağımı ben nasıl özlemeyeyim…

Eskiden kış geldiğinde günlerce elektrik kesilirdi,kar da adam gibi yağardı haa..Öyle ışıldaklar falan yoktu,cereyanlar gittiğinde otomatik yansın..Gaz lambaları kışa hazırlanırdı,gazları doldurulur,lamba şişeleri parlatılırdı..Loş odamız buram buram gaz kokar,fırtınanın sesi tahta pencere pervazlarından içeri süzülüp,adeta öterdi…Soba tek odada yanar,salona çıkmaya bile üşenilirdi,banyo yapmak işkence,tuvalete çişimiz bile iyice geldiğinde gidilirdi.Ama güzeldi be!
Siyah beyaz televizyonumuz her gece on iki de kapanır,Anıtkabir askerleri İstiklal Marşı aracılığıyla adeta “hadi yatın artık”derdi sanki..Sabahları açık öğretim derslerini anlatan o küt saçlı kadını bile özledim…Pazar günleri western filmlerinden sonra ki “Pazar konseri”ıstırabın en acısıydı..Herhalde o anlarda her evdeki televizyon kapanırdı,işlere koyulunurdu…Bir gün gelip de renkli televizyon evimize girince anneme “sanki odadaki mobilyalar değişti be”demiştim.Gerçekten de evin havası değişmiş,gözlerim etrafa başka bakar olmuştu..

O günlerde ev de “telefon beklemek”diye bir şey vardı… Aşkı ilk tattığımız o anlarda, sevgilinin sesini duymak için dışarı çıkılmaz, o telefon çalsın diye beklenirdi. Telefon evin merkezinde olduğu için, konuşmak öyle zordu ki, nasılsın-naber den ibaret olan o sohbetlerdeki zevk, şimdiler de 3G lerde bile yaşanmıyordur eminim…Haa bir de mektup beklemek vardı…Özellikle de askere gitmiş olan sevgiliden beklenen mektup sebebiyle günler uzar uzar geçmek bilmezdi..Postacının köşeden dönüşünü anımsıyorum,eve getirmeden elinden zarfı kapmak için,en hızlı koşucudan daha iyi çıkışlar yapardık,mektubu kapardık…Zarfı açar,okur ve diğer mektup gelene kadar da yine defalarca okur,sonunda ezberlerdik..Oysa ki şimdi postacılar sadece fatura ya da icra-mahkeme duyuruları getirir oldular..Onlar bile anlamını yitirdi…

Pazar geceleri kimseye gidilmezdi..Çünkü o geceler herkesin “banyo akşamı”ydı..Banyoda ki kazan yakılır,herkes ard arda girer yıkanırdı..Duş falan yoktu o zaman,adam gibi yıkanılırdı,keselenilirdi.Kıpkırmızı çıkardık banyodan,evin salonuna beyaz sabun kokusu hükmederdi belirli bir süre..Bu sebeple Pazar geceleri,komşuluk ilişkileri ertelenir,her evde çıpı-çıpı yapılırdı.Çamaşır günleri de belliydi her evde..Merdaneli makine banyonun ortasına kurulur,o merdane sağa-sola binlerce defa döner dururdu..

Geçmiş keşke hiç geçmeseydi,her şey yine o kadar bakir kalsaydı ve biz “akşam eve dönen babamızın ceplerinde çikolata”arasaydık her akşam..Şimdiler de her şey bayat,her şey rutin,her şey sıradan..Heyecanlarımızı yitirmekle kalmadık,dağıldık,parçalandık.Tek tuşla vatan kurtarılır,aşklar ayağımıza gelir sandık..Biz kocaman yanıldık…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Dilek Altınkeser Arşivi