Utku Kızıltan

Utku Kızıltan

ÇEVRECİLİĞİN KÜKREDİĞİ MART AYI

ÇEVRECİLİĞİN KÜKREDİĞİ MART AYI

 
ORMANLAR
21 Mart Dünya Orman Günü idi, bu günün sabahı Akademi Kolejinde talebelere, öğleden sonra 150 civarında Çevre Gönüllüsü öğretmenlere seminer yaptık, ertesi gün 22 Mart Dünya Su Günü semineri, 23 Mart ÇYDD (Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği) Genel Merkezi ile Haliç Kadir Has Üniversitesinde HES’leri konu eden panelle yoğun çevre günleri yaşadık. 21 Mart Dünya Orman Günü idi. Önce ormanın öneminden başlayarak kısa kısa bilgiler sunayım. Hepiniz biliyorsunuz dünyamızın akciğerleri diye tanımladığımız ormanlar, biyolojik dengeyi korur. Yapraklı ağaçlardan oluşan bölgede 45-50 tür kuş yaşar. Ormanlar, ağaçsız alanların 8 kat fazlası humus oluşturarak toprak canlılarının yaşamasını sağlar. Isı tamponu görevi yapar, sıcak ve soğuğu dengeler. Yaz sıcaklarını 8-10 derece azaltırken, kış sıcaklığını 2-3 derece artırır. Bu kadarla da kalmaz, egzoz gazı gibi zehirli gazları, zemindeki kirli suları filtre ederek temizler. Bu kadarla da kalmaz, yanından geçen otobanın trafik gürültüsünü 20-30 desibel azaltır. Bir hektarlık iğne yapraklı orman yılda 30 ton, geniş yapraklı orman ise 16 ton oksijen üretir. Daha bitmedi, 100 yaşındaki bir kayın ağacı, saatte 40 kişinin çıkardığı 2.5 kilo karbondioksiti yok eder. Günümüzde hep konu ettiğimiz hava kirliliğinin yüzde 50’si ormanlar tarafından temizlenir, bir hektar ladin ormanı yılda 32 ton, bir hektar kayın ormanı yılda 68 ton, bir hektar çam ormanı yıla 30-40 ton toz emer. EY EN AKILLI yaratık sayılan insanlar yaşamınıza bu kadar katkı sağlayan, kapınızı, pencerenizi, masanızı, sandalyenizi yaptığınız ağzı dili olmayan bu güzelleri yakıp, kesip tarla açmak, sular altında boğmak size yakışıyor mu?
YAŞAMIN OLMAZSA OLMAZI SU
Fen adamlarının H2O diye adlandırdığı, tatsız, renksiz, kokusuz, şekilsiz bir madde olarak tarif edilen, fakat tüm canlıların vazgeçilmez hayat kaynağı SU. Bazı kimseler için para kaynağı olarak görülen SU. Küçücük çaylardan, büyük nehirlere kadar ağalara, beylere satılan pardon, 40-50 yıllığına kullanım hakkı verilen üstünde enerji elde edeceğiz diye önüne duvarlar örülen SU. Düşünmüyoruz ki dünyanın nüfusu hızla artıyor. Bu nüfus su kaynaklarının etrafında birikiyor. Kıymetini biliyorlar mı? Hayır. Tüketip kirletiyorlar. Bu gün bir buçuk milyar insan temiz sudan yoksun yaşıyorlar. Bu sayının 2020’de 3 milyar olacağı hesaplanıyor. Peki, Türkiye dünyaya kıyasla ne durumda? Anadolu, 814 bin 578 kilometrekarelik yüz ölçümü yer küredeki konumu ile, 4 mevsimi yaşayan, üç tarafı denizlerle çevrili üç kıtanın buluşma noktası. Anadolu topraklarında akarsularımızın uzunluğu 170 bin kilometre. En uzunu 1355 km. ile Kızılırmak, sonra Yeşilırmak, Fırat, Dicle, Büyükmenderes, Sakarya, Göksu, Çoruh, Seyhan, Ceyhan geliyor. Ama biz dünya ölçülerinde yine su zengini değiliz. Su zengini sayılabilmek için kişi başı yıllık 8000 metreküp rezerv gerekli bizimki bunun dörtte biri.  Nehirler sadece geçtikleri yerlere hayat vermezler, taşıma kapasiteleri sayesinde canlı türlerinin yayılmasını da sağlarlar. Onun için bitki türlerimiz tüm Avrupa’ya yakındır. Su, yoğunlaşma ve buharlaşma döngüsü ile kendisini yenilerken, akışıyla karaların şekillenmesinde de etkili olur. Biz insanlar suyun değerini bilmeden kirletirken gelecek kuşakları nasıl bir dünya bekliyor düşünemiyorum. Devlet İstatistik Enstitüsü’nün verilerine göre 2030 yılında nüfusumuz 100 milyonu bulacak. Biz hala tarımda bilinçsiz sulama, Konya Ovası misali kontrolsüz kuyu açmalar, kirletmelere devam ediyoruz. Bilmiyoruz, insanoğlunun vücudu yüzde bir su kaybettiğinde yaşam kalitesinin düşüp hastalıklı olacağını, yüzde 11 su kaybettiğinde hayatını kaybedeceğini bilmiyoruz. Aklıma okullarda çocuklara sunduğum SUSUZLUK belgeselinde 2070 yılında dedenin torununa yazdığı mektup geliyor. İnsanlar günde yarım litre suyla yaşamak mecburiyetindeler. Su denizden büyük enerji sarf edilerek üretildiğinden çok pahalı. Çalışanlar maaşlarını su olarak alıyorlar. Kadınların saçları ustura ile kazınmış, çünkü yıkamak yerine yağlı kağıtlarla kafalarını siliyorlar. Bir kullanışlık kağıttan elbiseler giyiyorlar. Hava kirliliği yüzünden klimalı ortamlarda yaşıyorlar. Onun için de para ödüyorlar. Ödemeyenler o ortamdan kovuluyor. İlersini düşünmek, anaokulundan başlayarak çocuklarımızı bilinçlendirmek bize düşüyor. 6 Martta AREL ÜNİVERSİTESİNDE EKOLOJİ Ve ÇEVRE KULÜBÜ kurduk. Onlarla da doğayı korumak için el ele çalışacağız. 
KADINLARIMIZ DA DEVREYE GİRDİ
Kadınlarımız da boş durmuyor. Hayatın her alanında mücadelesini sürdüren kadınlar, toprağına, suyuna, diline, türkülerine, kısacası yaşamlarına azimle sahip çıkıyor; doğaya, yaşama ve emeğe saldırılara karşı kırda-kentte isyan ediyor, direniyorlar…Vadilerindeki HES projelerine karşı şirket önünde oturma eylemi yapan Loç’un sarı yazmali kadınları, Senoz’da şantiye taşlayan gürgenli nineler, “Vadimize gelmesunlar yoksa vururus onlari” diyen Hemşinli kadınlar, yoğun gaz bombaları ve jandarma-polis şiddetine rağmen termik santrale karşı direnen Gerzeli kadınlar, nükleer santralleri şehirlerine sokmamaya kararlı Sinop’un cesur kadınları; Dersim’de yaşam alanlarının barajlarla yok edilmesine karşı en önde yürüyen ve “Munzur özgür akacak!” diyen, Ovacık’ta siyanürcü şirketi topraklarından kovan, Peri Vadisi’nde “Toprağımız namusumuzdur, ölürüz de toprağımızı vermeyiz” diyerek üzerlerine ateş açan şantiye ve karakola karşı ellerinde taş ve sopalarla direnen kadınlar…Doğaya, toprağımıza, suyumuza, kültürümüze, dilimize, emeğimize ve yaşamlarımıza sahip çıkmak için vadilerden, köylerden, şehirlerden yola çıkıyorlar. Doğanın, ormanların, derelerin özgürlüğü bizim de özgürlüğümüzdür. Diyerek 1 Nisan Pazar günü saat 14.00’te Karaköy Mimarlar Odası önünde hikayelerini anlatmak için bir araya geliyorlar. 2 Nisanda yayınlanacak bu makaleyi 29 Mart Perşembe günü gazeteme postalıyorum. İnşallah mahcup olmam. Sağlıklı kalmanız dileklerimle.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Utku Kızıltan Arşivi