Hasan Hınıslı

Hasan Hınıslı

Depremle yaşamak!

Depremler doğal afetlerdir.

Yıllardır bu ülkede depremler olur ve binlerce insanımızın evi başına yıkılır. Binlerce insanımız yaşamını yitirtir.

Lakin depremde villasının havuz başında viskisini yudumlarken evi yıkılan zenginleri hiç gördünüz mü?

Görmemiş olabilirsiniz en azından uydunuz mu?

Veya bilmem ne butiğinden aldığı elbisesi ile parmakları pırlantalı yüzüklerle dolu kaçışan kadınlara bu fotoğraflarda rastladınız mı?

Deprem fotoğraflarına yeniden tekrar tekrar bir daha bakınız. Enkaz altından cesetler çıkarılırken ağlaşan insanlar, hep fakir fukara değilmi?

Yüzü gülmemiş kadınlar, üç beş gündür tıraş olmayan sakalı uzamış erkekler. Saçları günlerdir tarak görmemiş, yoklukla yoğrulmuş korku dolu gözlerle etrafa bakışan çocuklar ve bu çocukların anası, babası, dedesi, nenesi, teyzesi, amcası, dayısı, halası değilmi? İşçi, emekli, esnaf ve onların yoksul aileleri değilmi?

Çünkü sermaye sahipleri kentlerin depreme karşı en dayanıklı bölgelerini yıllar öncesinden seçmiş ve para ile en ucube yeri en güzel manzaralı yer haline getirip en modern hale getirilmiş ve en son teknikle yapılmış evlerde otururlar…

Onların oturduğu, çalıştığı yerler, zamanla en yüksek fiyatlı semtler haline gelir/getirilir.
Fakirler de gider, zenginlerin hiç tercih etmediği dere yataklarında, deprem kuşağının en geçirimli yerlerinde, ucuz, köhne, sağlıksız ve risk dolu evlerde oturur, çalışır ve yaşarlar.
Sonra deprem olunca da onlar medyada kader mahkûmları olarak boy gösterirler…

Onların evlerini demirden çalan küçük müteahhitler ya da büyüklerin taşeronları yapmıştır.
Gördüğünüz gibi sözü edilen “kader” işte böylesine bir talanının sonunda oluşur…

Yıkıntı manzaralarının gösterdiği gerçek şu ki insanlarımızın çoğu kendi kendilerine yaptıkları derme çatma evlerde gün olur sele kapılırlar, gün gelir en küçük sarsıntıda evleri mezarları olur.

Oysa inşaat teknolojisi neredeyse dünya ile yarışır vaziyettedir bu ülkenin müteahhitleri. Ama bilmem kaç katlı gökdelenler ve deniz kıyılarında yapılan kaçak villalar içindir bu teknoloji. Yoksul insanımız kendi kaderi ile baş başadır. Büyük kentlerin bile kenarında köşesinde binlerce insanımız gecekondu denilen çağımıza yakışmayan derme çatma yapılarda yaşamaktadırlar.

Hayır. İnsanımızı öldüren ne “kader” ne deprem, ne de seldir. Şuan bile; insanlarımızı ölüm kusan kara çamurdan evlerde yaşatan vahşi kapitalizmin yarattığı yıkımdır.

Şimdi bazıları bize “Bak bunlar her zaman olduğu gibi kan üzerinden siyaset yapıyorlar” diyecekler. Ülkenin gerçek gündemlerini bir tarafa bırakıp yarattığınız yapay gündemlerle oyaladığınız, kandırdığınız, yoksullaştırdığınız insanlarımızı ölüme götüren sizin o çirkin siyasetiniz değil de nedir?

Bu ülkenin gerçek gündemi; iş, aş, yoksulluk, konut, sağlık, eğitim sorunu değimlidir?

Daha evvel de binlerce insanımız ölmedi mi depremden. Depreme dayanıklı konut onlarca yıldır hiç gündeminden çıktımı insanlarımızın.

Bir deprem olur ve 3 -5 gün sonra her zamanki gibi yine unutturulur. Üç beş kuruş para birkaç çadır ve battaniye ardından 3–5 prefabrik sözde konutla sorun çözülmüş olur.

Tehlike her zaman fakir içindir.

Bakınız adına terör denilen çatışmalarda binlerce insan öldü. Bunların içinde kaç tane kaç tane Siyasinin veya Generalin oğlu, yeğeni veya bir yakını vardır. Sizce sadece binalarımız mı çürük, yoksa sistem mi?

Arşivden seçmeler 16.08.2010 Haberdar Gazetesi

 


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hasan Hınıslı Arşivi