Kamuran Akdemir

Kamuran Akdemir

GİDENLER VE KALANLAR

GİDENLER VE KALANLAR

 Parkın bütün lambaları yanmıştı. Sarı balon gibi parlayan lambaların arasında, kırmızı güllerin serenat yaptığı çimenlerin ortasında, bir cafe’ye oturdu kadın. Saat ne akşam, ne gündüz,  ne geceydi. Güneşin gitmekle kalmak arasında kaldığı, aydınlık bir akşam üzeri denilebilirdi. Çocuklar çimenlerde koşarak oyunlar oynamaya giderken, kadın da daha uzaklara gitmişti. Köpeğini gezdirmeye çıkan adam usulca yanından geçerken gülümsedi kadına,  kadın kendiside gülümsediğinin farkında değildi. Çünkü orada değildi , o çok uzaklara uçmuştu bile.
Müzik salına salına çalıyordu sanki, üç beş adam oturmuş arka masada kahkahalar atıyorlardı. Boş kahkahalar olduğu o kadar belliydi ki sinir olmamak içten değildi. Garson sinir bozucu bir ifadeyle gelip geçerken yüzüne bakıp duruyordu. “Derdin ne be adam…!” dedi içinden…
Sonra başladı kendi kendine konuşmaya. Bir an durdu… Gözleri uzaklara, uzaklarında uzaklarına daldıkça daldı.
Şimdi onlar gitmişti. Adını bilmediği kaldırımlarda, gezmediği, havasını soluyamadığı başka bir ülkede açıyorlardı gözlerini her sabah. Gidenler ne yapar, ne eder bilinmez ama kalanlar hep aynı şeyleri yapmaya devam ederler. Her sabah aynı şekilde uyanır, aynı tavana bakar, aynı kahvaltı masasına oturur, aynı komşuya güler, aynı gökyüzünü seyrederlerdi. Yollar değişmez, arkadaşları değişmez, işleri değişmez…
Kalanlar hep aynı kalırdı.Aynalarda gelip suratlarına yerleşen ince çizgiler hariç.
Gidenlere ne oldu,? onlar gittikden sonra bilemedik. Ayda, yılda bir açılan telefonlar kaldı sadece.
“Nasılsın?”,
“iyiyim, sen?”
“bende iyiyim”
Akıp giden koca hayat bu iki kelime arasına sıkıştırılırdı. Kimse kimsenin derdine çözüm olamazdı artık. Albümlerdeki fotoğraflarda onlar olmayacak, en güldüğün anlarda seninle gülmeyecek, ağlarken yaslanacağın omuzları çook uzaklarda olucak ve sen yavaş yavaş eksilicektin onlardan ve hayatlarından. Bu böyle olacaktı herzaman. Zaman beklerdi, belki bir gün yeniden dönerler diye. Bekleye, bekleye devrilirdi yıllar ve ancak seneler sonra anlardın, gidenin bir daha gelmeyeceğini. İnsanlar kendisi ile ilgili şeyleri hep geç idrak ederlerdi çünkü.
Kadın kahvesini yudumladı, sigarasından bir duman savurdu, duman hızla gökyüzüne yükseldi, buluta karıştı. Ailesi; avuçlarında bir gelincik çiçeğiydi, üfledi uçurdu rüzgar onları…
Dağıttı…
Dağıldılar…
Yağmur usul usul başlamıştı caddeleri ıslatmaya ve ağaçları yıkamaya. Onlar gideli daha bir sever olmuştu yağmurları. Damlalar yüreğini serinletiyordu. Toprak kokusu annesini hatırlatıyordu, o çok severdi bu kokuyu. Daha bir derin çekti içine havayı. Ona sarılmışçasına sarmaladı tüm ciğerlerini toprak kokusuyla. Artık alışmıştı, gidenlere ağlamıyordu, sadece arada selam yolluyordu o kadar.
Kadın sinir olduğu garsona hesabı ödedi ve  tüm kalanların yaptığı gibi aynı yola doğru ilerledi. Peşinde bıraktığı hüzün; o masaya, o garsona, o kahvenin fincanına yapıştı. Sigarada ki son dudak izi o kültablasında küllendi kaldı.
Kalanlardan, gidenlere selam olsun…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kamuran Akdemir Arşivi