Hasan Hınıslı

Hasan Hınıslı

Gül kokulu kadınlar!

Öyle kadınlar vardır ki yoldan geçerken takılan gözlerinizin izi kalır sırtında. Dizine yatıp ruhunuzu ellerine teslim edesiniz gelir. Kerem olur yürekten bir ah çekip ağzınızdan çıkan alev ile yanıp kül oldum sanırsınız. Teninin sıcaklığında ateş olur kül olur gidersiniz.

O kadınlar asudedirler asla hırçın değillerdir, hırsları yoktur kimseyle yarışmazlar savaşmazlar dünya ile barışıktırlar. Hırslı başka kadınlar hep ona yetişmeye çalışır (!)

Gözlerinin içinde bir kadının bin bir halini görürsünüz. Hele ki masumiyetle asaleti yan yana görmeniz siz alır götürür. Erkek olmanın bin bir halini de size yaşatırlar. Sıcaktır, şefkatlidir, bağışlayıcıdır, dişidir.

İsterse çul giysinler onlara yakışır. Cinsellikleri değildir üzerlerindeki onlar sadece kadın olarak vardırlar, kokuları onlara hastır, cinsellikleri sadece sevdikleri erkeklerine özeldir, size kapalıdır, asla göremezsiniz. Plajda tangalı bile olsalar erkeğine özel olup başkasına hep “kapalı” kadınlardır onlar. Siz asla ulaşamazsınız kendileri gelmedikçe. Bazı kadınlar “kadın”dır.

Öyle bir kadının erkeği olmak baş döndürür, göz kamaştırır kıskanılır yapar adamı!

Diğer erkekler çekemez, yerinde olmak ister olamaz, olamayınca da çelme takmanın yolunu arar dedikodu üretirler.

Eyvallah olsun, kadehler dolusu sarhoşluğun her türüne.

Bal oldun, şerbet oldun, aşk oldun, meşk oldun, dost oldun, siz oldun, biz oldun, ilham oldun, şiir oldun, ciltler dolusu kitap oldun.

Sen var olasın, bana can yoldaşı oldun.


O derdi musallat eden yüreği gülkurusu akşamlara hapsettim, mahkûmiyetini özgürlüğe değişmem dedim. O mahkûmiyeti künye yaptım boynuma astım, mühürüm oldu benim…

İşte çağımızdaki zengin kız fakir çocuğu anlatan son film. Ee bizde kocaman insanlarız bu yaştan sonra sinemacılık oynamayacağız ya!

Bazı şeyleri hatırlıyorum ama gecenin sarhoşluğuna, daha doğrusu benim sarhoşluğuma ver, tükensin, olmasın, uğramasın ayrılıklar. Çünkü olası bile değil, hatta imkânsız. Alkol bu dedikleri gibi; şişede durduğu gibi durmuyor meret.

Bu muhabbetin başlangıcı aslında iki define avcısının yolarının kesişmesiydi. Biri emek sarf etmeyeceği bir mücevheri yani seni,  sen ise kendi ellerinle işleyeceğin bir cevheri bulmuştun, bulmuştunuz veya aşk tanrıları öyle istemişti gibi bir şey!

Onun için hiçbir uğraş yoktu, çünkü her şeyiyle dört dörtlük bir mücevher yanı başındaydı. Ama senin için öyle değildi. Sen uğraşacaktın, hatta sen yaratacaktın onu sil baştan!

Ama sen ne yaptın? Aslında biraz caba ile belkide çok övüneceğin bir eser ortaya çıkartacaktın. Sadece biraz emek biraz sabır demelisin…

Tabiî ki başlamadan biten ama en derinine işleyen dertlerle baş başa olmanın da bir hazzı da olmalı. O onu belkide yalnız yaşayacaktı her zaman olduğu gibi, o güzel yalnızlığı gülkurusu akşamların sonrası ele ayak çekilip sokağın zifiri karanlığında bu yalnız adam.

Lakin o derdi musallat eden yüreği gülkurusu akşamlarda içine hapsedecek, sendeki mahkûmiyeti başkasındaki özgürlüğe değişmem diyerek içine prangalayacaktı...

Her şeye rağmen ona yaşattığın birkaç gün için sana teşekkür ederken, şükran duyacaktı.  Sana; “Beni kendi hapishanemden kurtardın, kendi hapishanene mahkûm ettin” derken bile ve hatta her şeye rağmen salmayacaktı kendini rejime devam edecek, yıllar evvel bıraktığı Sigaraya da tekrar başlamayacaktı…

 

twitter.com/HasanHinisli

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hasan Hınıslı Arşivi